Ahmet BATTAL |
|
Ankara’yı gözleme kılavuzu |
Bu günlerde anayasa değişikliğinin denetimi dâvâsı sebebiyle en çok şu konuşuluyor: Anayasa Mahkemesi yetkilerini aşarsa ne olur? Mâlûm, Anayasa Mahkemesi, anayasanın içinden çıkan bir kurum. Anayasayı o var etmiyor. Aksine onu anayasa var ediyor. Yetkilerini de anayasa belirliyor. O halde yukarıdaki soruya cevap bulmak için önce bir başka soruyu cevaplandırmak lâzım: Meclis yarın usûlüne göre toplanır ve usûlüne göre anayasayı değiştirir de Anayasa Mahkemesini lağvederse ne olur? (Mâlûm, Anayasa Mahkemesi anayasanın değişmez maddeleriyle düzenlenmiş bir mahkeme değil, ama öyle olsa idi dahi bu soruyu ve arkasından gelecek olan diğer tehlikeli soruları sorup cevaplandırabilirdik). Cevap basit: Bu kanun Cumhurbaşkanınca uygun görülürse Resmî Gazete’de yayınlanır, aynı gün yürürlüğe girer ve eğer bir geçici madde filan da yoksa, Anayasa Mahkemesinin de yetkisi o gün biter. Ya anamuhalefet partisi bu değişikliği de, “artık olmayan Anayasa Mahkemesi”ne götürürse ne olur? “Olmayan Anayasa Mahkemesi”nin “artık üye olmayan eski üyeleri”, -girebilirlerse aynı binada, giremezlerse mahkeme bahçesinde ya da yolda toplanıp- bu değişiklik kanununun anayasaya aykırı olduğunu karara bağlayıp “İptal ettik” diyebilirler mi? Derlerse kim ne yapar? Bu soruların cevabı, ne Türkiye’de, ne de diğer gelişmiş demokrasilerde, anayasalarda yazılı değil, olması da beklenmez. Bu sorulara yürürlükteki 12 Eylül Anayasasının mimarı Kenan Evren’in ne cevap vereceği mi daha önemli, yoksa anayasa hukukçularının ne diyeceği mi? Gördüğünüz gibi, Ankara’nın Kızılay’ından yukarıda ve özellikle Çankaya tepesi ile civarındaki irili ufaklı tepelerde, hukuk daha çok siyasettir ve fiilî güç dengeleri üzerinde yürütülür. Devlet sistemlerini yerli yerine oturtabilmiş ülkelerde, siyasîler ve siyaset bilimi hocaları, yukarıdaki soruları, kendi ülkeleri için değil, Türkiye gibi, sistemini maalesef oturtamamış olan ve “Her zaman herşey olabilir” diye düşünülen ülkeler için sorup cevaplandırırlar. Biz millet olarak bu muameleyi hak ediyor muyuz? Hayır, kesinlikle hayır. O halde çözüm nedir? Bizzat halkın bilgilenmesi ve meselesine sahip çıkması. Ama bunun için, halkın, kendisini, devletin malı gibi değil, devletin sahibi gibi görmesi gerekiyor. Yine bunun için, halkın, Çankaya’yı ve civarındaki diğer güç merkezlerini, ancak bizzat sahip olunan bir kuvvetle çıkılan -hâşâ- “kutsal” bir tepe olarak değil, milletin emriyle ve izniyle varılan ve emaneten ikamet edilen bir mekân olarak görmesi ve ona göre değer vermesi gerekiyor. Oysa maalesef halkın önemli bir kısmı, hâlâ Ankara’daki yüksek bürokrasiyi ve yüksek yargıyı, kendisinden çok daha yüksek ve “kutsal” makamda bir bürokrasi ve yargı olarak görüyor. İşte bu sebepledir ki; birileri, halka itimat etmek yerine, yetkisini aşıp, “halka rağmen halk için” düşünmeye ve halk için karar vermeye kalkıyor. Yine bu sebeple Bediüzzaman, Münâzarât’ta (s. 28) “Bir millet cehaletle hukukunu bilmezse ehl-i hamiyeti dahi müstebit eder” diyor. Hamiyet ve gayret ehli olmayanların, firavunlaşmış nefisleri hesabına yapabilecekleri zulmü ve yaptıkları istibdadı ise varın siz düşünün. 17.06.2010 E-Posta: [email protected] |