Vehbi HORASANLI |
|
Evlâdım sağ salim dönecek mi? |
PKK terörü yine can aldı. Son karakol saldırısında dokuz vatan evlâdı kalleşçe saldırılar sonucunda şehit oldu. Başka karakollarda başka şehitler var. Dün de bir askerî servis aracı saldırıya uğradı, ölü ve yaralılar var. Hükümet ve Genelkurmay çaresiz bir biçimde bildik lâfları tekrar etmekten başka hiçbir şey yapamıyor. Evvelâ; yöneticilik acizlik, çaresizlik makamı değildir. Ya vazifeni yaparsın ya da istifanı verirsin. Canımız ciğerimiz olan vatan evlâtlarının teröristlerin tuzağına düşürülüp şehit edilmesi karşısında sadece konuşmak, havaya kurşun sıkarcasına esip gürlemek en hafif ifade ile ayıptır, günahtır. Bir yerde başarısızlık veya kötü bir sonuç bulunuyorsa sorumluluk baştakilere verilir. Başarı ise herkesin malıdır. Başarıyı başka insanlara dağıttığınız zaman büyüyecektir. Başarısızlık ise yöneticiye verildiği zaman küçülür ve çözüme ulaşmak, yeniden başarılı olmak için şevk verir, insanları yeis belâsından kurtarır. Burada sözüm sadece hükümete ve Başbakan’a değil, Genelkurmay Başkanı dâhil bütün yöneticilere aittir. Başbakandan yağıp gürlemesini değil, başarısız olduğu konular yüzünden halkın önüne çıkıp özür dilemesini ve çareler sunmasını bekliyorum. İkinci olarak; çözüm tekliflerine kulak tıkamak en büyük ayıpların başında geliyor. Otuz yıldır bir terör örgütünü çökertememiş isen demek ki kullandığın yöntemde bir hata var demektir. Burnunun dikine gidip “Her şeyi en iyi ben bilirim” demek yerine, biraz kulağını açıp “Başka öneriler var mı?” diye uzman görüşlerini dinlemek gerekir. PKK terörünün çözülmesi konusunda birçok insanın ortak görüşü “mücadele mükellef askerlerle, yani Mehmetçikle değil, özel kuvvetler ile yapılması” gerektiğidir. Hayatında ilk defa eline tüfek almış bir askeri, teröristin karşısına çıkarmak doğru değildir. Milyonlarca insanın işsizlik belâsı ile kıvrandığı, sırım gibi delikanlıların kahve köşelerinde çürüdüğü bir zamanda, hâlâ Prusyalılardan kalma askerlik yöntemini kullanmak ve bunu dayatmak, işbilmemenin bir göstergesidir. Elbette, bu terör sadece şiddet kullanılarak çözülmez. Cehaletin kol gezdiği bir coğrafyada kan akıtılmamasını istiyorsan, milletimizin ortak değer yargılarını, özellikle de dinî duygularını harekete geçirmek gereklidir. Bakınız, Meclisin ilk yıllarında Bediüzzaman on maddelik bir beyanname neşrederek milletvekillerini ikaz ediyor. Memleketimizin içine düştüğü bu terör felâketinin en önemli sebebi, bu tavsiyelerin aradan 90 yıl geçmesine rağmen yeteri kadar dikkate alınmamasıdır. Bütün yöneticileri Bediüzzaman’ı dikkatle dinlemeye dâvet ediyorum. Aksi halde akan kan durmayacak, gafil yöneticilerimizin yüzünden anaların gözyaşı dinmeyecektir. Bediüzzaman, bir örnek vererek Güneydoğu’da yapılması gereken en önemli icraatın yöneticilerin dindar olması gerektiğini nazara vermesidir. Bir zaman Beytüşşebap aşiretlerinden bir tanesi devlete isyan etmiştir. Niçin isyan ettikleri sorulduğunda, “Kaymakamımız namaz kılmıyor?” cevabı işitilir. Bu sözü söyleyenler hem namazsız, hem de eşkıya olan insanlardır. Şimdi, bu eşkıyanın günümüz versiyonu olan PKK’ya karşı en etkili çözüm dindar yöneticilerin işbaşına gelip dinî hassasiyetleri ön plana çıkarmasıdır. Din ilimleri ile birlikte fen ilimlerinin birlikte öğretildiği eğitim kurumları, değil PKK, CIA’nın MOSSAD’ın canına okur ve planlarını bir bir yere serer. Bu sayede terör için yaptıkları büyük emek ve harcadıkları milyarların hepsi boşa gidecektir. Geriye kaldı zavallı, beyni yıkanmış teröristler... Onları da birkaç özel tim ve profesyonel ordu birlikleri ile temizlemek çocuk oyuncağıdır. Bana “Bu iş o kadar kolay değil” demeyin. Bir kere ben 15 yıl askerlik yapmış bir insanım. Doğru yöntemi bulup uygulamak gereklidir. Hangi asırda yaşıyoruz yahu? Öyle cihazlar ve silâhlar üretilmiştir ki, bunları kullanabilen eğitimli personel ile sadece Güneydoğu’da değil, dünyanın her yerinde etkili bir mücadele vermek mümkündür. İlim ve fenlerin hükmettiği asrımızda kaba kuvvetle bir yere varılamaz. Bu husus terör örgütü için de geçerlidir. Yeter ki, teknolojik imkânları kullanmasını bilelim ve yerli yerinde kullanalım. Yıllarca profesyonel askerliğin gerekliliğini anlatıp durdum. Hatta yazdıklarımı yeterli görmeyip seminer dahi verdim. Beni dinleyenler çok büyük çoğunlukla bana hak verdiklerini söylediler. Lâkin bunun bir nevî “fantezi” olduğunu söyleyenler de oldu. Ne yapayım, “Allah, akıl fikir versin” duasını yapmaktan başka söyleyecek bir söz bulamıyorum. Genelkurmay Başkanlığı, profesyonel askerlik konusunda gerekli hazırlıkları yapmadığı ve uygulamada çıkabilecek sorunları çözmeye yanaşmadığı için sorumsuzca hareket etmiştir. Dünya aya giderken, biz yaya kalmışızdır. Komutanlara gerekli emirleri vermek, çağın gereklerine uygun bir savunma politikası uygulamak ise hükümetin görevidir. Askerler ile olan ilişkilerde pısırık bir politika uygulayan hükümeti şiddetle kınıyorum. “Evlâdım askerlik görevini bitirip kazasız belâsız evine dönecek mi?” diye düşünen bütün ana babalar, önce bu makamlardan hesap sormasını bilmelidir. Zaman yağcılık, dalkavukluk zamanı değildir. Sorumlulardan akan kanın hesabı sorulmalıdır. Eğer acizliklerini sunuyorlar ise, “O takdirde istifa edip ayrıl, bu işi çözecek adamlar gelsin” demek, benim gibi, bütün vatandaşların hakkıdır. Bu makamlar çalışmak ve millete hizmet etmek makamlarıdır. Hava atmak, millete tepeden bakmak yeri değildir. Şimdi herkesin hükümet ve askere “Kuru lâfları ve klişeleşmiş sözleri bırakın, icraat yapın” sözlerini söyleme zamanıdır. Ancak bu şekilde akan kan durmaya ve gerekli icraatlar yapılmaya başlayacaktır. Aksi takdirde, yeniden başa dönüp dünyanın gözü önünde utanç duymaya devam edeceğiz, vesselâm… 23.06.2010 E-Posta: [email protected] |