M. Latif SALİHOĞLU |
|
Maraş'ta kardeşlik saadeti |
Son altı ay zarfında tam üç kez Kahramanmaraş'ı ziyaret ettik: Seminer, panel ve son olarak da "okuma programı"na iştirak için gidip geldik. Her gidişimizde, orada giderek parıldadığına şahit olduğumuz bir "kardeşlik saadeti" tablosu vardır ki, bunu muhakkak sûrette sizlerle paylaşma ihtiyacını duymaktayız. Sizlere de hararetle tavsiye ederiz. Bir fırsatını bulup gidin Maraş'a. Bizzat kendiniz görüp şahit olun birarada insanca ve kardeşçe yaşamanın, yani hakiki kardeşliğin gözyaşartıcı nurlu tablosunu... Bilhassa, üniversite gençliğinden söz etmek istiyoruz. Burada 1992'de kurulan Sütçü İmam Üniversitesinde okuyan muhtelif merkezlerden, bölgelerden gelmiş binlerce öğrenci kardeşimiz var. Ekseriyeti Türk olan bu öğrencilerin arasında, ayrıca Kürt, Arap ve sâir etnik kökenli öğrenciler de bulunmaktadır. Orada Maraşlıların dışında, ayrıca Kayseri'den, Adana'dan, Diyarbakır'dan, Mardin'den, Mersin'den, Urfa'dan, Şırnak'tan, Van'dan, Bitlis'ten gelmiş onlarca genç kardeşimizle birebir görüşüp uzun uzun sohbetlerde bulunduk. Her ziyaretimizde, onlarla daha yakın, daha sıcak bir kaynaşma hali yaşadık. Onlar da, birbiriyle öylesine bağlanmış ve muhabbetle kaynaşmışlar ki, öz kardeşten daha yakın olmuşlardır. Sergilemiş oldukları feragate, fedakârlığa sınır koyamazsınız. Faziletli hizmetlerde, birbiriyle yarışırcasına koşturuyorlar. Dışarıdan gelen misafirlere karşı sergilemiş oldukları ihlâs, hürmet ve tevazu yüklü muamele, cidden duygulandırıcı, gözyaşartıcı türden. Yani, göz önündeki bu pırlanta–misâl tabloya nereden ve hangi açıdan bakarsanız bakın, sizde memnuniyet hissi uyandıran, içinizi ferahlatan, vicdanınızı rahatlatan pencereler göreceksiniz. Evet, bu muhteşem tabloya bakıp sevinmemek, memnuniyet duymamak elde değil. Bu arada, bir hususu da ehemmiyetle nazara verelim ki: Burada bahsini ettiğimiz o ihtişamlı tablo, öyle kendiliğinden ve lâlettayin bir şekilde oluşmadı. Bu tablonun gizli mimarı olan isimsiz kahramanlar var. O gençlerin ağabeyleri konumunda olan bu isimsiz kahramanlar, Üstad Bediüzzaman'ın tâbiriyle, yeterince bilinmeseler ve tanınmasalar da, adeta birer "gizli kutup" gibi, hizmet dairesi içinde tam bir sahibiyet şuuruyla hareket ediyorlar. Hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan bu isimsiz kahramanlar, Maraş'a gelenlere karşı tam bir "ensar ruhu" ile hareket ediyorlar. Meselâ, üniversitede okuyan öğrenciler arasında, asla Doğulu–Batılı, yahut Türk–Kürt–Arap, vs. ayrımı yapmadan, tam bir kardeşlik duygu ve düşüncesi içinde hareket ediyorlar. Hemen ifade edelim ki, gittiğimiz daha başka merkezlerde de, benzer tablolara şahit olmaktayız. Fakat, emin olun, Maraş'taki durum, yine de bir başka güzellik arz ediyor. Orada, ayrı bir hassasiyet, ayrı bir incelik, ayrı bir sorumluluk duygusu ile hareket edilerek, halkın ve bilhassa talebelerin kaynaşmasına ziyadesiyle ehemmiyet veriliyor. Rahatlıkla diyebilirim ki, son altı ay içinde oraya peşpeşe dâvet edilmemizin en önemli sebep ve saiklerinden biri de bu hassasiyetten kaynaklanıyor. Biz de, orada yaptığımız gibi, buradan umuma duyuracak şekilde, hem o talebe kardeşlerimizi, hem de onlara hakkıyla ağabeylik yapan aziz ve fedakâr Maraşlı okuyucularımızı cân û gönülden tebrik ediyoruz. Ülkemizde, fikrî, siyasî, sosyal ve kültürel birtakım sancıların alabildiğine şiddetlendiği şu günlerde, Maraş'taki "kardeşlik tablosu"na özellikle ihtiyaç duyulduğunu ifade ile yazıyı noktalamak istiyorum.
Tarihin yorumu 23 Haziran 1939
Hatay'ın Türkiye'ye ilhakı
Türkiye'nin en güney noktasındaki ili Hatay, 23 Haziran 1939'da Türkiye Cumhuriyeti Devletine dahil (ilhak) oldu. Hatay'ın Türkiye'ye ilhak kararı, 2 Eylül 1938'de kurulan Bağımsız Hatay Cumhuriyetinin "Devlet Meclisi" tarafından verildi. O tarihte, ömrü 9–10 ay kadar olan Hatay Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen, Başbakanı Abdurrahman Melek, Meclis Başkanı ise Abdülgàni Türkmen idi. Bu zevâtın öncülüğünde gerçekleşen "Türkiye'ye ilhak kararı"ndan tam bir ay sonra, TC'ye bağlı "Hatay vilayeti" kurulmuş oldu. * * * Tâ Yavuz Sultan Selim zamanında (1516) Osmanlı Devletinin hakimiyeti altına giren Hatay, 1918 yılı sonlarında Fransızların işgaline uğradı. Bu işgal, tıpkı İstanbul'un işgali gibi Mondros Mütarekesine dayanılarak yapıldı. Hatay'daki Fransız işgali, tam 20 sene müddetle devam etti. İşgal kuvvetleri, birtakım zorbaca muamelelerine rağmen, halkın dinî yaşayışına hiç müdahale etmediler. Meselâ, 1930'lu yıllarda Türkiye'de Muhammedî Ezanın okunması yasak iken, işgalci küffarın yönetimindeki Hatay'da serbest idi. Aynı şekilde, Hatay'da 1939 yılına kadar camiler, medreseler açık, Kur'ân okunması serbest, Ramazan ayında oruca duyulan saygı en üst seviyede bulunuyordu. * * * Biz bu gerçekleri, o dönemi yaşayan canlı şahitlerden de dinleyerek teyidini almış bulunuyoruz. Yakın tarihimizde yaşanan bu realite, bize şu hakikatin doğruluğunu bir kez daha teyid ve te'kid ediyor: "Münâfık, kâfirden daha eşeddir." 23.06.2010 E-Posta: [email protected] |