H.İbrahim CAN |
|
Batı Afrika açlıktan ölüyor |
Üzerimize kâbus gibi çöken terör eylemleri, başımızı kaldırıp dünyada olup bitenleri görmemizi engeller hale geldi. Dünyanın sorunlarına çözüm arayan 14 kuruluşun birleştiği uluslar arası konfederasyon olan Oxfam’ın Afrika’daki açlığa dair son açıkladığı veriler insanın yüreğini burkuyor. Batı Afrika’da insanlar açlıktan yaprak yiyor ve inanması güç, ama devasa karınca yuvalarından üç beş buğday bulmaya çalışıyor. Gıda fiyatları yükleniyor, kendilerine yiyecek bulamayan insanlar hayvanlarına da bakamadığı için, onlar da ölüyor ya da ölmeden önce zaten açlık sebebiyle kesiliyor. Bu şartlar altında açlıkla karşı karşıya 10 milyon insan var Batı Afrika’da. En ağır şartlar ise Çad ve Nijer’de yaşanıyor. Çad’da iki milyondan fazla insan yeterince yiyecek bulamıyor. Dünyanın en geri kalmış ülkesi kabul edilen Nijer’de ise insanlar yabanî bitki yaprakları ve kaynatılmış bitkilerle karıştırdıkları un bulamacıyla karınlarını doyurmaya çalışıyor. Nüfusun hemen hemen yarısı açlık tehlikesi ile karşı karşıya. Yalnızca Nijer’de 200 bin çocuk yetersiz beslenme dolayısıyla tedaviye muhtaç. Manisalı bir gönül eri Operatör Doktor Fahrettin Er, Doktor Mustafa Merter ve etraflarına topladıkları gönüllülerin Nijer’de yaşadıkları, yalnızca açlığın değil, her türlü hastalığın ve yoksulluğun da bu ülkeyi kasıp kavurduğunu gösteriyor. Onların açtığı yolda şimdi onlarca kurum, STK şimdi Nijer’e ışık olmaya çalışıyor. Ama yetmiyor. Zamanında Batılı sömürgecilerin kaynaklarını tükettiği yetmezmiş gibi, şimdi de zorba liderler, kabile savaşları ülkeye gelen yardımların bile yerine ulaşmasını engelliyor. Bu bölgedeki durumun 1984 Etiyopya kıtlığına benzediği bildiriliyor. Bu kıtlıkta 1 milyon kişi ölmüştü. Peki ne olacak? 24-25 Haziranda Kanada’da toplanacak olan en zengin ülkelerin oluşturduğu G-8’lerin gündemine girebilecek mi Afrika? Milenyum Kalkınma Hedeflerinde taahhüt ettikleri Gayrisafi Millî Gelirin yüzde 0,7’sini yardıma ayırma sözlerini tutacaklar mı? Dünyayı açlıktan kurtarmak için 22 milyar dolar verme taahhütlerini yerine getirecekler mi? Hiç sanmıyoruz. Yine bol bol söz verecekler. Onlar harekete geçene kadar Afrika’da çocuklar ölmeye devam edecek. Açlıktan, hastalıktan kuruyup dökülecekler hayatlarının baharında. Senegal’den Sudan’a kadar olan bölgede insanları büyük bir kıtlık bekliyor. Oxfam’dan Cristina Vazquez Çadlı Fadıl Achuel’in hikâyesini anlatıyor. Köyde yiyecek hiçbir şey kalmayınca şehre iş bakmaya gitmiş Fadıl. Ama iş kıttı, olanlar içinse o yaşlıydı. Son buğdayları bir ay önce bitmişti. Kasım ayına kadar yiyecek hiçbir şeyleri kalmamıştı. Mango ağaçları bile bu yıl meyve vermemişti. En zor kararı verdi ve sütünden istifade ettikleri son keçisini de pazara satılmaya gönderdi. Ama herkes aynı şeyi yaptığı için fiyatlar çok düşmüştü. Keçiyi ancak onbeş liraya satabilmişti oğlu. Yalnızca bir hafta yetecek bir paraya. Çad’da bugünlerde, Fadıl’ın hikâyesi çoğu evde yaşanıyor. Biz yine Doktor Fahrettin’e dönüp, hepimize ibret olacak, onun kendisinden dinlediğim bir acı olayla bitireceğiz bu hazin yazımızı: “Ameliyat edilecek hastaların anestezilerini spinal anestezi dediğimiz yöntemle, hastanın belinden ince bir iğne ile uyuşturucu bir ilâcı vererek kendimiz yapıyorduk. Bu anestezinin yapılabilmesi için hastanın yaşının 14-15 yaşından yukarı olması gerekiyordu. Adı Hüseyin olan 9-10 yaşlarında çok sevimli bir çocuk getirdiler. Muayene ettik. Sağ kasığında fıtığı vardı, fıtık boğulup hastanın ölümüne sebep olabilecek bir hastalık olduğundan mutlaka ameliyat edilmeliydi. Ancak çocuğun yaşı küçük olduğu için nasıl anestezi yapacaktık. Bu durumlarda ancak çok tecrübeli bir ekibin yapabileceği bir ihtimal vardır. Bir enjektöre lokal anestezik madde çekilir, ameliyat yapılacak yerin cıvarına ilâç azar azar yapılır. Buna lokal anestezi denilir. Biz de bu yolu tercih etmeye karar verdik ve küçük Hüseyin’in fıtığını lokal anestezi ile yapacaktık… Ancak ilâç biraz fazla gelmiş olacak ki ilâcın yan etkisi olarak çocukta bulantı, kusma ve terleme başladı. Bu durum karşısında Op. Dr. Fatih Haskaraca ile durumu değerlendirip, bu ameliyatı yapmamaya karar verdik. Çünkü bu çocuğa ameliyat esnasında bir şeyler olursa sonucun ne olacağını kestiremiyorduk. Bunu küçük Hüseyin’e anlatması için tercümanımız Sali’yi çağırdık. Sali çocukla konuştu ameliyat olamayacağını söylediğinde küçük Hüseyin, “Ben ameliyat olmak istiyorum, ben hayatımda bir daha doktor bulamam. Beni ne olur ameliyat masasına bağlayın. Ben acıya dayanırım diyordu. Bunun üzerine eski bir çarşafı yırtarak küçük Hüseyin’i kollarından ve dizlerinden sıkıca bağlayarak ameliyata başladık. Birbirimizin yüzüne bakamıyorduk; çünkü şahit olduğumuz olay karşısında ikimiz de için için ağlıyorduk. Bu çocuklar da insandı. Onların da anne ve babaları vardı. Tek suçları derilerinin renginin siyah olması ve Nijer’li olmaları mıydı? Hızla ameliyata başladık. Bu esnada küçük Hüseyin devamlı olarak bir cümleyi tekrarlıyordu. Hepimizin dikkati bu cümleye yönelmişti. Sanki bu cümleyi bir yerlerden tanıyorduk ve daha önce duymuştuk. Küçük Hüseyin’in zannedersem beşinci tekrarıydı. Hepimiz bu cümlenin ne olduğunu anlamıştık. Küçük Hüseyin şöyle söylüyordu. “İNNA LİLLAHİ VE İNNA İLEYHİ RACİUN”. Bir kez daha taş kesilmiştik. Gizli gizli ağlamamız aşikâr olmuştu. Küçük Hüseyin hepimize olgunluk, tevekkül, sabır dersi vermişti. 23.06.2010 E-Posta: [email protected] |