H.İbrahim CAN |
|
Terör ateşinin düşündürdükleri |
Cumartesi sabahından bu yana içimizde bir ateş. Sönmek bilmiyor. Ateş düştüğü yeri yakmadı bu kez, hepimizin yüreğini yaktı. Şehitler gönderildikleri memleketlerindeki halkı galeyana getirdi, öfkeler haykırışlara dönüştü. Türkiye bir anda uzun süredir unuttuğu terör kâbusunun içinde buldu kendisini. Bu olay turnosal kâğıdı gibi Ankara’daki siyasilerin gerçek düşüncelerini ortaya koyuyor. Açılım kapanıyor, savaş tüccarları zafer çığlıkları atıyor, hükümetin terörü iç ve dış olaylarla ilişkilendiren yorumları ses kalabalığında kaybolup gidiyor. Burada birkaç tesbit yapmak istiyoruz. Birincisi; terör örgütü Kürt sorununa yönelik her türlü çözüm çabasının içinde önemli bir etken olduğunu ispatlama gayretine girdi. Kısa ömürlü hafızamızla önceki acı olayları unutmuş politikacıların ‘terörün kökü kazınıyor’, ‘son çırpınışları’ sözlerine kanıp, Güneydoğu gerçeğini, kanlı terör örgütünü besleyen sorunlar bataklığını unutuvermiştik. Örgüt ‘ben varım’ demek için, belli mihraklardan aldığı talimatla yeniden kan gölüne çevirmeye başladı Güneydoğuyu. Korkarız bu ateşin Batıya yayılması, büyük şehirlerde insanları yılgınlığa ve dehşete düşürecek eylemlerin yapılması için çok beklenmeyecek. İkincisi; artık kamuoyu güvenlik güçlerinin yönetim, yerleşim, taktik, korunma ve mücadele yöntemlerini sorgulamaya başladı. 250 kişilik bir grubun sınıra gelişini, bölgedeki stratejik noktalara yerleşmiş gözcülerimizle, insansız neronlarla, uydu istihbaratıyla ve hatta çıplak gözlemlerle nasıl belirleyemediğimiz sorgulanıyor. 250 kişilik bir grubu düşünün. “Bu kadar kişinin nakli, iaşesi, alana yerleştirilmesi, yönetimi ve geri çekilmesi sessizce ve hiç dikkat çekmeden yapılabilecek bir iş midir?” sorusu zihinlerde. Demekki bir yerlerde hata yapmaya devam ediyoruz. Üçüncüsü; bölgemizdeki gelişmelerle terörün artışı arasındaki bağlantıyı artık herkes görüyor. İsrail’le ilişkilerin bozulması, İran’a yaptırım kararına ‘hayır’ deyişimiz, ABD’nin hâlâ kara listede bulundurduğu Suriye ile kardeşlik ilişkilerimiz, hem İsrail’i hem de Amerika’yı çok rahatsız etti. PKK üzerinde hem İsrail’in hem de ABD’nin etkisinin önemli olduğunu artık sağır sultan bile biliyor. Müttefikimizin bu çirkin politikasının bedelini masumlar ödüyor. Dördüncüsü; yalnızca Batı halkı değil, Doğu ve Güneydoğu halkı da terör olaylarının artışından çok rahatsız. Açılımla gülen yüzler, terör olaylarıyla yeniden asıldı ve kaygılar zirveye ulaştı. Zira terör ateşi en çok onları yakıyor. Bir çok kamu hizmeti güvenlik sıkıntısı yüzünden duruyor, piyasa bozuluyor, insanlar ticaretlerini yapamaz hale geliyor, köylerde hayat bir yandan sık sık gelip ellerinde ne varsa alıp giden PKK’lılar, bir yandan onların peşindeki güvenlik güçlerinin arama, tarama ve ‘neden onlara yiyecek verdiniz?’ kuşkulu soruşturmalarıyla cehenneme dönüyor. Batıya göç yeni baştan hızlanıyor. Beşincisi; karanlık odalarda bu senaryoları, artık onlarca yılın deneyimi ile ustalıkla yazıp yöneten, ülkenin kontrolünü yeniden ele geçireceği heyecanıyla, ses kayıtlarına filan aldırmadan haince planlarını yapmaya devam edenler, halka rağmen, millet iradesiyle seçilmiş parlamento ve hükümete rağmen faaliyetlerini tırmandırarak sürdürüyor. Çok bilinmeyenli denklemin daha bir çok yönü var. Hepsi de yüreğimizi burkacak cinsten. Ortada yanlış giden bir şey var. Terörle mücadelede asıl sorumluluğu üstlenmesi gerekenlerin rahat tavırları bizi rahatsız ediyor. Hain komploları planlayanların birkaç gün içinde yeniden sokağa salınması bizi rahatsız ediyor. Kürt halkını temsil ettiğini söyleyenlerin, halka rağmen kanlı terör örgütünün sözcüsü gibi konuşmaları bizi rahatsız ediyor. Velhasıl çok rahatsızız. Yüreğimiz kanıyor. Soğukkanlı bir şekilde olaylara hakim olacağına inandığımız makamların hazırlıksız, telâşlı ve öfkeli görünmesi umudumuzu kırıyor. Rabbimizin bütün bu kirli oyunları bozmasını, bu güzel ülkemizin kısa zamanda terörsüz, huzurlu ve barış dolu günlere kavuşmasını umut ediyor ve dua ediyoruz. 21.06.2010 E-Posta: [email protected] |