21 Haziran 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Yasemin GÜLEÇYÜZ

Şefkat kahramanları(21)


A+ | A-

Münire Özdemir

Münire Özdemir, Ankara’da 1960’lı yıllarda ilk hanımlara yönelik Risâle-i Nur sohbetini başlatan hanım. “Üniversite öğrencileri Risâle-i Nur okusun” düşüncesiyle Ankara’da ilk hanımlar medresesinin açılmasına vesile olan da yine o.

Bediüzzaman Hazretlerinin talebelerinden Said Özdemir’in annesi.

Şakacı, güleryüzlü, tatlı dilli “Ahirzamanda dindar ihtiyar kadınların dinine tabi olunuz” hadisini hatırlatan haller taşıyan bir Nur Talebesi.

Doğum tarihini sorduğumda “Bilmiyor musun hanımlara yaşları sorulmaz?” diyerek tebessüm etti. Ne çare, sergide kendisi ile ilgili yer alan bilgilerden yine de onun 1923 doğumlu olduğunu öğrendik…

Kendisiyle 29 Mayıs- 13 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirilen “Bediüzzaman’ın Emirdağ Yılları” Sergisi çerçevesinde düzenlenen, hanımlara yönelik paneller sırasında tanıştık.

Aşağıda okuyacağınız satırlar hem panel notları, hem de programlar sonrasındaki yüz yüze görüşmelerimizden derlenmiştir…

Risâle-i Nurları oğlumdan öğrendim…

Oğlum eve getirdiği kitapları güzel güzel okuyordu bize. Çok güzel şeylerdi anlattıkları. “Nerden buldun bu güzel şeyleri?” diye sorunca “Buldum bir yerlerden işte!” diyor, anlatmaya devam ediyordu. Kitap bitiyor, başka bir kitap getiriyor, ama sorunca nerden bulduğunu söylemiyordu. Çok hoşumuza gidiyordu okudukları. En son iki kardeşin aynı kuyuya düştüğü, ama farklı hallerle karşılaştığı 8. Söz’ü getirip okudu. Ne kadar etkilendiğimi anlatamam. Çok hoşlanmıştım o bahisten…

Aslında İslâmı yaşıyorduk. Namazımızı, Kur’ânımızı ihmal etmezdik. Kimsenin başını örtmediği o yıllarda örtülüydük de, ama Risâle-i Nur’lar bambaşka bir açıdan anlatıyordu Allah’ı, Kur'ân’ı, dinimizi…

Nur Talebelerinin hapse girdiğini bildiğim için “Kitaplara Bediüzzaman ismini yazmayıverin. Çok güzel kitaplar bunlar. Herkes okusun. Bediüzzaman ismi yer aldığı için hapsediyorlar” demiştim. Oğlum “Üstad Hazretleri böyle istediği için biz ismini yazıyoruz” diyor, fazla açıklama yapmıyordu.

Risâlelerdeki bahislerden çok hoşlandığımız için arkadaşlarımız, komşularımızla da birlikte paylaştık bu güzellikleri. Hanımlar dersi böylelikle kuruldu. O yıllarda Risâleleri okuyunca “Elhamdülillah anladık” derdik. Şimdi bu yaşımda anladım ki meğer ben Risâle-i Nurları anlamamışım. Çünkü Risâleler Kur’ân tefsiri olduğu için her okunduğunda farklı farklı sırlar açılıyor. Çok derin bir ilim deryası. Çok sırlar var. Risâle-i Nur’ları aslında anlamadığımı anladım. Elhamdülillah.

Oğlum hapiste..

Dokuz kere hapse girdi oğlum. Bir seferinde İstanbul’a geldiğinde arkadaşlarıyla birlikte yakalayıp, Emniyete götürüyorlar. Çantasında matbaaya basılmak üzere verilmek için Risâle-i Nur formaları olduğundan bir fırsatını buluyor, kaçıyor. Ankara’ya geliyor. Geride kalan dokuz arkadaşına çok eziyet ediyorlar, hücrelere koyuyorlar hepsini ayrı ayrı…”Said gelmezse bunları çıkartmayız!” diyorlar. Oğlum on gün sonra gidip teslim oluyor. Öyle bir dövüyorlar ki… Sonra hücreye atıyorlar. Oranın müdürü “Buna bir daha elinizi sürmeyin!” diyerek polisleri ikaz ediyor. Bize bunun haberi geldi, ama hangi hapiste, yeri nerde bilmiyoruz. Sıkıyönetim var, araştıramıyoruz. Düşündük taşındık, Ankara’da Hacı Bayram Camiine gittim. Orda çok dindar bir hanım vardı, ona akıl danıştım. “Oğlum diri mi, ölü mü belli değil. Hapiste, ama nerede olduğundan haberimiz yok” dedim. Bana yetmiş bin Besmele çekmemizi, demir kapıların açılacağını söyledi. Eve geldim, perdeleri kapattık. Bütün aile dua etmeye başladık, vazifemizi bitirdik. İkindi namazını kıldık. Namazdan sonra, eve “Said Özdemir hücreden çıktı. Hapishaneye geçti” haberi geldi. O kadar sevindik ki buna. Çünkü hücre hapsi daha kötü, hapishaneye çıkınca hiç olmazsa ziyaretine gidebiliyoruz, konuşabiliyoruz.

Said’i hapishanede katillerin arasına koymuşlar. Hele bir tanesi “Sen bana çok işkenceler yaptın!” diyerek öldürmeye niyetlenmiş. Oğlum “Ben vaizim sana işkence yapar mıyım? Seni tanımıyorum…” demiş, çok dua etmiş.. Adam sonra sakladığı bıçağı getirerek “Gece uyurken seni bununla öldürecektim!” diye gösterip, af dilemiş…

Sıkıntıları bize fark ettirmedi Rabbim. Oğlum hapse girdiğinde ziyarete gittiğimizde sevinerek gülerek anlatırdı yaşadıklarını. Kelepçelerini gösterir “Altın bilezik taktılar bana” derdi. Biz de ferahlar, “Her halde rahatı iyi” derdik. “Gerekirse biz de gireriz hapse!” diye düşünürdük.

Oğlum Üstad Hazretlerinin iltifatlarına mazhar olmuştur. Yemeğini yemiş, yorganını örtmüştür. Bir defasında Üstadı ziyaret için gittiğinde oğlumu uğurlarken “Sana Tarihçe-i Hayat’tan hapis yolu görünüyor!” demiş. Gerçekten de iki sene sonra Tarihçe- i Hayat kitabındaki bir kelime bahanesiyle hapis yattı. Ama hiç şikâyet etmezdi halinden.

İşte böyle olayları yaşayarak geldik, bugünlere. Cenâb-ı Hak Risâle-i Nur’ları lütfetti bize. Dünyayı verseler, tek bir risâleyi alamazlar elimizden. Çok kıymetlidir Risâlelerimiz.

Üstad Hazretlerini ziyaretimiz

Üstad Hazretlerini önce beyimle oğlum ziyaret ettiler. Sonrasında oğlum Üstadı ziyarete tekrar hazırlanırken beyim dedi ki “Fırsat bu fırsattır. Sen de onunla git!” Hazırlandık, çıktık yola. Sene 1957…

Üstadı ziyarete gitmeden evvel rüyamda bir zat görmüştüm. Beyime rüyamı anlattım “Her halde Üstad Hazretleriydi, ama sakalı yoktu” deyince “Sen Üstadımı görmüşsün, sakalı yok zaten onun” dedi. Üstadı ilk gördüğümde rüyamdaki zatın o olduğunu anladım.

Çalışkanlar Emirdağı’nda sağolsunlar çok güzel ağırladılar bizi. Üstad Hazretlerinin Eskişehir’e gideceği haberi geldi. Görüşemeyeceğimiz için çok üzüldük. Yanımda Kastamonulu Ulviye Anne vardı. “Hiç üzülmeyin. Üstad Hazretlerinin haberi olur, gelir” dedi. Ulviye Anne tesbih çekmemizi söyleyince hepimiz 500’er defa “Hasbünallahü venimelvekil” âyetini zikrettik sessizce. Ulviye Annenin dediği oldu. Bir müddet sonra “Üstad yoldan geri döndü” haberi geldi. Hanımları yanına kabul etmiyordu, ama görüşmek istediğimizi ilettik. Emirdağ’ın dışında tenha bir tarla içinde ufacık bir kulübe içinde beklemeye başladık. Üstadın arabası geldi, kapısını açtılar. O araba içinde oturur haldeyken, biz yanına giderek görüşme imkânımız oldu. Bana dediler ki “Önce sen git”. Önce ben gittim, dirseğini uzattı. Cübbesinin üzerinden dirseğini öptüm. Dua etti ve bir şeyler söyledi, anlayamadım. Ulviye Anneye sordum. O anlıyordu, bana “Beni ziyarete gelmek için zahmet etmeyin. Risâle-i Nurları okumak beni ziyaret etmek gibidir” dediğini aktardı. Oğluma döndüm. “Bize dua etsin” dedim. Oğlum Üstada söylediklerimi aktardı. Üstad Hazretleri tekrar ellerini açarak bize dua etti. "Bütün ailenizi talebeliğe kabul ediyorum” dedi. Ben çekildim. Diğer hanımlar da Üstad Hazretleri araba içindeyken onunla görüştüler. Sonra gelinim Rahime görüşmek için gitti. Annesi için Üstad Hazretlerinden dua etmesini istemiş. Üstad Hazretleri de “Bütün Tillo’yu, memleketinizi duama aldım” demiş. Gelinim görüşmeden sonra çok etkilendi, kendinden geçti. Telâşlandık. Sonra Üstad Hazretleri dua etti, biz de içimizden Salâvat getirdik kendine geldi. Gelinim rahatsızlığının sebebini “Üstad Hazretleri ile görüşürken yüzüne çok dikkatle baktım. Ondan böyle oldum her halde” dedi. Sonra Üstad Hazretleri araba ile ayrıldı.

Ankara’da ilk hanımlar dersi: Korkmadık, üzülmedik, şaşırmadık…

1960’lı yıllarda ilk hanımlar dersini başlattık. 10-15 kişiydik. Arkadaşlarımız, komşularımız, eşi Nurcu olan hanımlardı gelenler… Başka kimse yoktu. Risâle-i Nur’ları çok bilemiyorduk, ama düzenli olarak okuyorduk, bir araya geliyorduk. …

Sonra gitgide dersler de, hanımlar da çoğaldılar. O yıllarda Risâle-i Nur’lar teksirle çoğaltılıyordu, daha matbaalarda basılmasına başlanmamıştı. Evlerimizde devamlı aramalar yapılırdı. Risâle-i Nur’lar yasaktı. Okuduğumuz kitapları gizliyorduk. Bir kitabı okuyorduk, bitirince onu kaldırıp saklıyor, diğerini çıkarıyorduk. Şimdiki gibi rafta sıra sıra hepsi bir arada bulunamazdı… Evimize çok sık polis gelir, arama yapardı. Ama hiç korkmadık, üzülmedik, şaşırmadık. Çok güzel bir hizmetin içinde olduğumuzu biliyorduk çünkü.

Risâle dersimizi hiç ihmal etmedik. Bir de Üstad Hazretleri hanımlara özel dua etmiş. Hiçbir hanım hapse girmedi. Derslerimizi devam ettirdik… Evimizin bir tarafını dershane olarak ayırmıştık. Ağabeyler gelir kalırlardı. Biz de onların yemeğini, çamaşırları, çaylarını hazırlardık. Gelinim Rahime’nin çok emeği vardır. Yeri geldiğinde kendi çocuklarını ihmal eder, Nurcuların hizmetine koşardı evde…

1960’lı yıllarda kurduğumuz Nur sohbetimiz hâlâ devam ediyor.

Ulviye ve Asiye Hanımlar…

Ulviye Hanımla tanışmamız oğlum vesilesiyle oldu. Oğlum vaizdir. Camide vaaz verirken, Ulviye Hanım da dinleyenler arasındaymış. Risâle-i Nur’lardan vaaz verdiğini anlayınca, gelip oğlumla tanışıyor, kendini ve Kastamonu hizmetlerini anlatıyor. Böylelikle tanıştık.

Üstadın ona ve arkadaşlarına yaptığı dualar Risâlelerde yer alır zaten. Üstada kalben bağlı, çok sadık bir hanımdı. Asiye Anne de derslerimize gelirdi. Eşi Kastamonu’da hapishane Müdürüymüş. Üstadı hep kollamış, hizmetinde bulunmaya gayret etmişler. Asiye Anne, Üstadın çorbasını pişirip, çamaşırlarını yıkamış.

Derini yüzer, parça parça ederiz!

İkisinin de sıkça anlattıkları bir hatıraları vardı:

Ulviye Anne çok güzel bir Kur'ân-ı Kerim kılıfı işliyor ve Asiye Anne vesilesiyle Üstad Hazretlerine gönderiyor. Polisler içindeki Kur'ânla birlikte kılıfı alıyorlar ve kimin işlediğini bulmaya çalışıyorlar. Asiye Anne kılıfı kendisinin işlediğini söylüyor. Polisler “Sen yaşlısın işleyemezsin. Kim işledi bunu?” diye sorguluyorlar. Hatta bir ara “Senin derini yüzer, parça parça doğrarız. Kim işledi bunu?” diyorlar Asiye Anne bir türlü Ulviye ismini vermiyor onlara… “Ne yaparsanız yapın” diyor. En sonunda polisler “Defol git evine!” diyorlar. Asiye Anne “Sizin bildiğiniz kadınlardan değilim ben! Beni silâhlı polislerle nasıl getirdiyseniz öyle götüreceksiniz. Ben bu gece vakti dışarı çıkmam.” diyor. Arabaya bindirip evine getiriyorlar, kocasına teslim ederken de “Senin bu hanımın öyle bir kadın ki ağzından tek bir kelime alamadık. Alabilseydik, çok kişiyi yakalayabilirdik, ama başaramadık” diyorlar.

Bunu Asiye Anne bize geldiğinde hep anlatırdı. O bizim annemizdi, ailemizin ferdi gibi severdik onu. Kimi zaman gece bizde yatıya kalırdı. Tatlı tatlı hatıralarını anlatırdı. Hatta bir defasında bana bir elbise diktirmişti. Yaşlıcaydı, elbise bedenine tam uygun gelmedi. “Bu olmamış Münire! Sök dikişlerini tekrar dikelim!” dedi. Söktük, tekrar diktim. Bana hiç unutmam “Allah’ın rızası kolay kazanılmıyor, değil mi Münire?” demişti.

Diyarbakır günleri…

Damadım astsubaydı. Risâle-i Nur okuduğundan dolayı Diyarbakır’a sürgün olarak gönderilmişti. Ben de yanlarındaydım. Bir gün eve geldiğinde “Annem beni şikâyet etti. Hemen Risâle-i Nurları saklayalım” deyince “Hiçbir anne oğlunu şikâyet eder mi?” dedim. “Eder” dedi. Bütün kitaplarımızı, komşumuzdan da izin alarak hemen binanın başka bir tarafına taşıdık. Ardından eve askerler başlarında bir subayla geldiler. Evi arayıp taradılar, en son sandığı açmak istediler. “Sandık açılmaz!” dedim. “Sen aç o zaman” dediler. Sandığı açtım, elimle her şeyi çıkardım. Sonunda askerler benim Cevşenimi buldular. Hemen not aldılar “Zararlı kitap bulundu!” Ben askerin elinden Cevşenimi çekerek “İçindekiler Kur'ân-ı Kerim’dendir” dedim. Subay not alan askere “Tamamen yazdıklarını sil. Bir şey bulunamadı yaz!” dedi. Böylece mesele kapandı, kitaplarımızı kurtarmış olduk.Ama kızımın görümcesi bu sefer de eline Gençlik Rehberi kitabını alıp askerlere gidiyor, tekrar şikâyet ediyor: “Ağabeyim bu kitaplardan okuyor!” diyor. Yine askerlerle yüz yüze geldik. Çok mahkemelerimiz oldu. Gidip ifadeler verdim. Diyarbakır günlerimiz pek sıkıntılı geçti….

Hiç unutmam bir gün hem sıcaktan ve hem de olan olaylardan bunalmış vaziyette cami avlusunda torunlarla oturuyordum. Geçenler dilenci zannedip para verdiler… “Biz dilenci değiliz. Para istemeyiz.” dedik.

Cenâb-ı Hak Risâle-i Nur’ları okumayı nasip etsin, kusurlarımızı affetsin. Mahşerde de burada olduğu gibi görüşürüz İnşallah!

Evlâtlarımızla birlikte!

Risâle-i Nur Kur’ânın hakikî tefsiri olduğundan imanımızı kuvvetlendiriyor. Okuyup yaşamaya gayret ediyoruz. Özellikle de evlâtlarımızı ahiret azabından kurtarmaya gayret ediyoruz. Bizim gayemiz sadece kendimiz değil, evlâtlarımızın da kurtulmasıdır. Birinci vazifemiz çocuklarımıza çok dikkat edip, onlarla maddî manevî ilgilenmektir. Evlâtlarımız kurtulmazsa bizim kurtulmamız marifet değil…

Bu ahir zamanın fitnesinde kendimiz de çocuklarımız da etkileniyor. Risâle-i Nur bizi ahir zamanın yangınından kurtarıyor. O yüzden ibadetlerimize, özellikle namazımıza ve Risâle-i Nurlara sımsıkı sarılmalıyız…

21.06.2010

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (13.06.2010) - Şefkat Kahramanları (20)

  (06.06.2010) - Şefkat kahramanları (19)

  (30.05.2010) - Şefkat KahramanlarI (18)

  (23.05.2010) - ŞEFKAT KAHRAMANLARI (17)

  (16.05.2010) - Şefkat kahramanlarI (16)

  (09.05.2010) - Şefkat kahramanları (15)

  (02.05.2010) - Şefkat kahramanları (14)

  (25.04.2010) - Şefkat kahramanları (13)

  (18.04.2010) - Şefkat kahramanları (12)

  (11.04.2010) - Şefkat Kahramanları (11)


Son Dakika Haberleri

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Abdullah ŞAHİN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet BATTAL

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Ali Rıza AYDIN

  Atike ÖZER

  Baki ÇİMİÇ

  Banu YAŞAR

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H.İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Hakan YILMAZ

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehmet YAŞAR

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Muzaffer KARAHİSAR

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Saliha FERŞADOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.