Faruk ÇAKIR |
|
“Bunlar fasa-fiso teklifler” mi? |
Hakkâri’deki kanlı terör saldırısından sonra bir defa daha ortaya çıktı ki, uzun zamandan beri verilen sözler tutulmamış, en hafif ifadesiyle millet ve kamuoyu yanıltılmış. Yıllardan beri Türkiye’yi idare edenlerden şunu duyardık: Her türlü tedbir alındı, kanlı terör çok yakında bitiyor. “Bekâra hanım boşamak kolay gelir” ithamına maruz kalmamak için hemen ifade edelim ki, ‘eşkiya’ ile, insafsız, izansız ve vicdansız teröristler ile mücadele etmek kolay değil. Ve fakat, imkânsız olarak da görülmemeli. Eşkiya ile mücadelenin ‘düzenli birlik ile’ yapılmasının zor olduğu uzmanların ifadesiyle de sabit. O halde niçin bu yanlışta ısrar ediliyor? Hatırlamak gerekirse, terörle mücadelede nisbeten başarılı olunan yıllarda ‘özel yetiştirilmiş kişiler’le mücadele edilmişti. Elbette onun da başka mahzurları ortaya çıktı, ama onları bertaraf etmek ‘sistem’i ıslâh etmek mümkündü. ‘Islâh’ yerine, netice alıcı metoddan niçin vazgeçildi? “Yıllardan beri kamuoyu yanıltılmış” dememiz de şundan: Hakkâri’deki saldırı sonrası ortaya çıkan bilgilere göre, bölgedeki karakolların ihtiyaca cevap verecek şekilde yenilenmesi için önce yolların yapılması gerekiyormuş. Düşünün, ‘sınır’da karakol var, ama ‘yol’u yok. Eğer yol yapılması gerekiyor idiyse, bu güne kadar niçin yapılmadı? (Akşam’daki bilgiye göre toplamda 700 kilometre yol yapılması gerekiyormuş. -20 Haziran 2010) Bu konunun şimdiye kadar gündeme gelmemesi ve gereğinin yapılmamış olması bir ihmal değil mi? Denilebilir ki, “O bölgede yol yapmak Konya’da yol yapmaya benzemez.” Tamam, itirazımız olmaz; fakat bugün yol yapılması gerektiği ifade ediliyorsa “Şimdiye kadar niçin yapılmadı?” sorusu da sorulur. Buradaki ‘yol’lar yapılmadan, “Her şey yolunda” demek milleti yanıltmak anlamına gelmez mi? “Çare” babından yapılması gereken (silâh, araç-gereç, istihbarat vb. dışında) çok şey var. Dikkate alınır ya da alınmaz, bir kısmını tekrarlayalım: *Devlet ile milletin kaynaşması ve kucaklaşması temin edilmelidir. *Bunun için de öncelikli olarak “mütedeyyin insan”ları dışlamaktan vazgeçmek gerekir. *Mutlak surette ve gecikmeden “profesyonel asker”liğe adım atılmalı. *Teröristlerle mücadeleye girecek personelin “ehil” olması ilk şart olarak tesbit edilmeli. *Askerî personel “Namaz kıldı, eşinin başı örtülü” diye dışlanmamalı. Aksine, bölgede görev yapacak bütün “memur”ların “abdestli-namazlı olması” tercih edilmeli. *Her kademedeki memurlar arasından bölgede görev almak isteyen “gönüllü”ler varsa onlara öncelik verilmeli. *”Terör”ün kökünde “inançsızlık” olduğu ehlince ortaya konulmalı. Yeni teröristlere zemin hazırlamamak için gençlere “iman eğitimi” verilmeli. *Operasyon için bir beldeye, bir bölgeye, bir köye giden personel, akşam namazını o köyün camisinde kılabilmeli. Gerekiyorsa, ‘iftar’ını köy muhtarının evinde açabilmeli. “Sahur”unu da “köy çeşmesi başında” açsa ne kaybedilir? “Yok, bunlar fasa-fiso teklifler” diyenler varsa, terörün ekmeğine sürmek için yeni ‘yağ’ siparişleri ile, anne ve babaların gözyaşlarını silmek için yeni ‘mendil’ siparişleri verebilirler! 21.06.2010 E-Posta: [email protected] |