Faruk ÇAKIR |
|
‘Yasak’larla bu noktaya geldik |
Ülkemizin başına ‘belâ’ olan pek çok derdimiz var. Buna rağmen “Allah (cc) daha büyük dertlerden hepimizi ve ülkemizi korusun” diyerek dua etmekten başka da çaremiz yok. “Dert bilinirse, devası kolay olur” kaidesince, devletimizin ve milletimizin başına belâ olan dertlere doğru teşhis koymak mecburiyetindeyiz. Doğru teşhisten sonra derman kulmak çok daha kolaydır. Son günlerde yeniden kan akıtmaya başlayan “terör”ün de kaynağında aslında “yasak”ların olduğunu biliyor muyuz? Hiç kimse “Ne alâkası var?” demesin. Çünkü “inkâr” ile başlayan “yasak”lar bir anlamda “tohum” olmuş ve cehalet zemininde büyüyerek bugünkü kan akıtan terör örgütüne dönüşmüş. Bugün bile inkâra sığınıp, “Onlar dağ Türkleridir, karlarda yürüdükleri için ‘kart-kurt’ diye sesler çıkarmışlar ve onun için onlara Kürt denilmiş” diyen “büyük kafalar” yok mu? Bediüzzaman Hazretleri “Büyük ‘kafa’ları gaflet içinde görüyorum” demekle her halde hakikatleri inkâr eden böylelerini işaret etmiş olmalı. Gerçekleri inkâr etmek ve problemleri ‘öteleme’kten zevk alan bazıları diyor ki, “Ne isterlerse verildi. Artık anadilde de yasak yok. Radyo var, tv var, gazete var, var da var... O halde bunların derdi başka...” Tabiî ki hadiseye sadece bugünün penceresinden bakılınca böyle bir kanaat hasıl olabilir. Peki, bugün ‘var ve serbest’ olan şeyler, uzun yıllar boyunca ‘yasak’ olmadı mı? İşte, ‘kanlı terör örgütü’ o günlerin ‘yasak zemin’inde kök saldı, yerleşti ve büyüdü. Bugünkü sıkıntılar, belki de onyıllar önce yapılan ve ısrar edilen yanlışların ürünüdür. Bir defa ‘hasta’ olan bünyenin, yeniden ‘sağlam’ hale gelmesi kolay mı? Bu ve benzeri sıkıntılardan kurtulmanın çaresini ‘sağlam iman temeli’ne bağlamamızdan rahatsız olanlar da var. Onlara göre her problemin kaynağında ‘inançsızlık’ ve her çarenin, çözümün temelinde ‘iman hakikatleri’ni aramamak lâzım. İyi de, varsa başka makul çareniz onu söyleyiniz! Yoksa, çareleri gösterenlere itiraz niye? Sadece terör belâsının değil, başka dertlerimizin çaresi de iman hakikatlerinde saklı. Her kim bu gerçeği inkâr ederek bir yere varılabileceğini düşünüyorsa —uzun dönemde— hüsranla karşılaşmaktan kurtulamaz. “Büyük Türkiye”nin ayağını “yasak”larla bağlayanların vebali çok büyük. Millet ‘ay’a giderken, biz bunun için ‘yaya’ kalıyoruz. Yoksa; iman, İslâm, din, ahlâk, fazilet, yardımlaşma, hak, hukuk, adalet denildiği için değil! “Kamusal alan”da başörtüsü yasak, okullarda mescid yasak, faize ‘kötü’ demek yasak, müstehcenliğin aleyhinde konuşmak yasak, alkollü içkilerin aleyhinde olmak yasak, yasak da yasak. Peki ne ‘serbest?’ Alkollü içki reklâmları (gazetelerde) serbest, ‘arka sayfa güzeli’ adı altında müstehcenliğin reklâmını yapmak serbest, ‘dizi film’lerle ahlâksızlığı yurt içinde ve yurt dışında yaymak serbest, ‘sanal âlem’le gençleri batağa sürüklemek serbest... Serbest de serbest. Özet olarak sunmaya çalıştığımız “yasak” ve “serbest” listesini insafla karşılaştıralım. Hangisi milletin menfaatine olan uygulamalardır? Hangi ülke meselâ, müstehcenliğin teşvik edilmesiyle gençliğini koruyabilmiştir? Hangi ülke alkollü içki reklâmları yaparak ‘sağlıklı nesiller’ yetiştirebilmiştir? Akıl, iz’an ve insaf düsturuyla çelişen ‘yasak’ları tarihin çöp sebetine atarak; fazilet yolunda ilerleyebilelim... 23.06.2010 E-Posta: [email protected] |