Said HAFIZOĞLU |
|
“Çok derinlerdeki yara” üzerine |
Yaklaşık 2 aydır Meksika Körfezinde, çok derinlerde bir yara var. Kapatılamıyor. Hatta kapatılmaya çalışıldıkça daha da çok kanadığından bahsediliyor. Binlerce varil petrol hergün okyanusa sızıyor. Okyanus üzerindeki ham petrol adacıkları Amerikanın en meşhur kumsallarının bulunduğu bölgelere ulaşmış durumda. Alabama, Luisiana ve Florida sahilleri ham petrole bulanmış canlılarla dolu. BP (British Petroleum) ve Federal Hükümeti karşı karşıya getiren, müthiş bir felâket yaşanıyor şu anda. Toplumun her kesimi bu felâketle ilgili sorumlu birilerini arıyor. Kimisi Başkanı kimisi BP’yi, görevlerini doğru düzgün yapmamakla suçluyor. Beyaz Saray’dan yapılan açıklamalar, baştan beri sızıntıyı önlemek için “Formülü bulduk” diye toplumu oyalayan BP’yi iyice sıkıştırmış durumda. Her ne kadar yaygın medya yorumları ile Beyaz Saray’ın açıklamalarını yumuşatsa da, toplumun öfkesi yükseliyor. Özellikle binlerce balıkçı esnafının ekonomik faaliyetlerinin tamamen durması ve 50 gündür, gelişmeler ile ilgili birbirine uymayan bilgilerin toplumla paylaşılması bu öfkeyi daha da kabartıyor. Geçtiğimiz günlerde petrol sızıntısı Alabama sahillerine ulaşınca, BP yetkilisi ve Alabama eyaleti Deniz Polisi Şefi ortak bir basın açıklaması gerçekleştirdiler. BP yetkilisi “açıkçası ne yapacağımızı şu an tam bilemiyorum” deyince polis şefinin öfkesi sözlerine yansıdı ve “Ben ne yapacağımı biliyorum aslında. Sizi hapse tıkmak ve bu felâketin izleri silinene kadar sizi hapiste tutmak!” deyiverdi. Yazıma başlık olarak seçtiğim cümle, yerel bir Amerikan gazetesindeki yorumdan alındı. Şöyle devam ediyordu cümle: “Dünya kanıyor!” Gerçekten de felâketin olduğu bölgenin uçaktan çekilmiş fotoğraflarına bakınca, bu tabirle örtüşen bir görüntü ile karşılaşıyorsunuz. Ham petrolun o kızıl rengi, büyük bir alanı kaplıyor. Birbirinden kopuk adacıklar halinde ulaşacağı sahillere doğru yol alıyor. Insanlar bu yaranın bir an önce kapanması için çırpınıp duruyorlar. Hiç durmadan Amerikalılara (hatta bütün dünyaya) haber ulaştıranlar neler söylüyorlar diye bakıyorsunuz, CNN’in muhabiri canlı yayın bağlantısında gelişmeleri aktarırken şunu söylüyor: “Okyanus derinliklerinden canlı görüntü sağladığı için BP’ye teşekkür etmem gerekiyor...” Böyle büyük bir felâket durumunda, pek de hakperest görünmeyen bir teşekkür doğrusu. Atlantik Okyanusunun bir parçası olan Meksika Körfezindeki bu felâket, denizlerdeki kanayan yaralardan bir tanesi. (Bir diğeri de Akdenizde idi!) *** Belki olayların sıcaklığı devam ettiğindendir, bazı soruların hâlâ sorulmayışının sebebi. Fakat görünen o ki , kapitalist anlayış dünyamızı başımıza yıkmadan bazı soruları ivedilikle sormamız gerekiyor. Bütün bir felâketi, maddî kayıp ve kazançlarla ölçme düşüncesi, “çok derinlerdeki yara”nın pansuman edilmesinin önündeki en büyük engel gibi görünüyor. Bu sorgulama, denizde korumasız insanları öldürenler için de geçerli, ihtiyaçları arttırmaktan başka “ekonomik büyüme” bilmeyenler için de... Kâinat’ın sonsuz âlemlerinde büyük bir özveri ile devam ettirilen ‘düzen’in ve gören gözlere, düşünen akıllara verilen derslerin, bu felâketlerle bağının kurulabilmesi gerekiyor. Bugüne kadar varlığından dahi haberdar olmadığımız; yastığımıza başımızı koyduğumuzda “Acaba hayatları devam ediyor mu? Yiyeceklerini bulabildiler mi?” diye dert edinmediğimiz canlılar, şimdi karalar giyinmiş, uçamaz/yüzemez bir halde can çekişiyorlar! Bugüne kadar onlar için ne israf edildiğini duyduk, ne de cimrilik! Şimdi ise dünyaları bozguna uğratılmış bir haldeler... Acaba “sahiplik iddiası”nın ne kadar boş olduğunu öğrenmemiz için mi bu dersler? En güçlü devlet ile en güçlü şirketin “sahiplik iddiası”nın kos koca bir vehimden ibaret olduğunu öğretmek için mi? Evleri işgal edilip barbarca muamele gören insanların ‘ah’ının, petrolleri ‘modern haramiler’ gibi gasp edilenlerin bu felâket dersinde yeri varmı acaba? “Save the paper save the trees”1 prensibi ile eğitilen insanlar, ağaçların bolluğunu düşündüğünde, bu prensibi hemencecik unuttuğunun görülmesi için mi? Akan bir ırmaktan abdest alırken bile suyu gereğinden fazla harcamayan bir ‘öğretmen’i (aleyhisselatü vesselam) fark ettirmek için mi? “Benim değil” mânâsında bir sahiplenmeyi yani “emanet” anlayışını öğretmek için mi? Tek gözlü, tek dünyalı medeniyet öğretmenlerinin derslerini sorgulama vakti gelmeli artık... Yara çok derinlerde. ‘Vahy’in derslerini yaşama gayretindeki zihinlerin, bu yaraya söyleyecekleri olmalı. Bir Hıristiyan’ın dediği gibi, “Biz (Müslüman ve Hıristiyanlar) tek dünyalılar gibi düşünmemeliyiz. Bazı sorulara cevap vermeye gerek duymuyorsak, ‘dindar’lık söylemi altında, gayet uyumlu bir dünyeviyiz!”2 ***
1. Kâğıdı kurtar, ağaç kurtulsun! 2. Böyle felâketler Amerikan kültürüne bulanmış dinî hayatı sorgulattırıyor, bütün din mensuplarına... Dr. Len. de bunlardan birisi. Bu kültür’ün “beşerin nefs-i emmaresi”ni temsil ettiğini unutmadan... 22.06.2010 E-Posta: [email protected] |