Ahmet BATTAL |
|
Haksız rekabetin ve hasaretin sebebi: Hırs |
Mâlûmunuz olduğu üzere, piyasa, rekabet ile kurulup şekilleniyor. Bir yandan rakipler, “rakabe” ederken birbirini denetleyip “murakabe” ediyor. Diğer yandan da müşteriler bütün piyasayı ve rakipleri murakabe altında tutuyor. Eğer rekabet doğru ve haklı olursa, piyasa, arz ve talep dengesi içinde kalarak piyasa talebinin arzu ve hak ettiği kaliteyi tutturuyor. Ancak hukuka ve ahlâka uygun bir zeminde yürümesi gereken rekabet bazen bir “haksız rekabet”e dönüşüyor. Haksız rekabet, imalât sektöründe daha ziyade, taklit marka-taklit ürün gibi yöntemlerle ve aldatıcı reklâmlarla yapılıyor. Hizmet sektöründe ise haksız rekabet daha ziyade müşteri şaşırtmak ve personel aşırmak gibi yollarla yapılıyor. Hem imalât ve satış sektöründe ve hem de hizmet sektöründe pek farkına varılmayan, ama aslında sık yaşanan bir haksız rekabet hali ise pazarlama hileleri yapmak ve müşteriyi yönlendirmek. Bir alış veriş merkezindeki giyim mağazasının kasaba konfeksiyoncusuyla, ya da bir süpermarketin bakkalla rekabetinde kullandığı modern ve “bilimsel” pazarlama yöntemleri, özellikle iki yönden haksız ve adaletsiz. Birincisi “marka” satan giyim mağazası ya da süpermarket, “ihtiyaç olmayan”ı da “ihtiyaç” haline getirmekte maharetli uzmanlar istihdam ediyor ve dolayısıyla “tatmini arttırabilmek adına” tatminsizliği körüklüyor. İkincisi ise daha vahim: “Marka” satan giyim mağazası ya da süpermarket çalışanları, müşterilere, profesyonel pazarlama yöntemleri adı altında, bal gibi (hatta zehirli bal gibi) yalan söylüyor. Bu yalanlarla, kasaba konfeksiyoncusunu ya da mahalle bakkalını ezip geçiyor. Mahalle bakkalını yaşatalım diyenler ise ona da “Kendin gibilerle birleş, güçlen, profesyonel pazarlama eğitimi al” diyor. Bu, aslında, “Seninle haksız rekabet edenle sen de aynı haksız yöntemle rekabet et, yani seni yenen (!) rakibine benze, meselâ müşteriye olmadık iltifatlarda ve ikramlarda bulun” demek. Bu planın arka planında kim var? Pazarlama denilen faaliyetin böylesine gayr-ı ahlâkî biçimde yürütülmesinin bilimsel teşvikçileri kimlerdir? Bu uzman hırsızların, piyasanın ve pazarlamanın hâzık uzmanlarınca teşhis ve teşhir edilmesini doğrusu çok isterdim. Özellikle bunlarla, sanal varlık olan parayı ve sanal mutluluğu, yani “hakikatte olmayanı” satan banka pazarlamacıları arasında ilişki olup olmadığını ve varsa nasıl bir ilişki olduğunu da göstermekte fayda var. (Anlayan anladı). Ama pazarlamanın bir boyutu var ki kanaatimce bunu siz Yeni Asya okuyucularının bilmesi ve herkese açıklaması lâzım: Rızık Allah’tandır. Müşteriler ise sadece bir vasıtadır. Nasıl ki “bulut bazen yağmur getirir, bazen dolu,” çiftçi ise daima Rahman-ı Rahim’e tevekkül ve teşekkür eder. Esnaf da öyle olmalı. Bazen işler iyi gider. Bazen de “kasa para görmez, POS’a kart girmez.” Ama tevekkül eden her daim rahat eder. Zira müşteri dediğin rızka vasıtadır. Vasıta dediğinin ise biri gelir-biri gider. O olmazsa öbürü olur. Bendeniz, bu hususta ilk dersimi mahallemin bakkalından aldım. Karşısına yeni bir minisüpermarket açıldı. “İşlerinizi etkiler mi?” diye sordum. “Herkes rızkını yer” dedi. Minisüpermarket üç yıl sonra kapandı. Bir yıl geçmedi, aynı yerde yeni bir minisüpermarket açıldı. O da kısa sürede kapandı. Bizim bakkal, kırk yıldır “rızkını yemeye” devam ediyor. Elbette fiilî duasını da yapıyor, pazarı da biliyor. Ama ihlâslı tevekkülü ile rızkın hakikî kaynağına yönelmeyi de, şükretmeyi de biliyor. İki şeyi ise bilmiyor ve galiba bilmeye de niyeti yok: hırsı ve pazarlama hırsızlığını/arsızlığını. Siz bu yazıyı önce bakkalınıza pazarlayın, sonra, dilerseniz bendenize “dönüt” verin efendim. 24.06.2010 E-Posta: [email protected] |