Raşit YÜCEL |
|
Bir Bekir Berk vardı |
O ne bir efsane, ne de bir hikâye idi. Yaşamış bir dâvâ adamı... Yüzlerce mahkemede Risâle-i Nur eserlerinin müdafaasını yapmıştı. Bediüzzaman Hazretlerinin hayatta iken avukatlığını yaptı. Aksiyon insanı idi. Heyecan ve celâdeti kontrolsüz değildi. Komünizmle Mücadele Derneği’nin Genel Başkanlığını yapmıştı. Aslen Ordulu idi. Ülkemizin hemen hemen her ilinde sayısız mahkemelerde müdafaalar yaptı. Bazen yaya, bazen en sür’atli otomobiller ile... Bazen at üstünde, bazen uçaklar ile… Mahkemeler adeta bir ders salonunu andırıyordu. Öyle savcı ve hakimler vardı ki, mahkeme salonunda fırsat olsa müdafaadan sonra kucaklayacak hâle gelirdi Bekir Berk’i. Zarif ve kibardı. Şecaat ve beyefendiliği birleştirmişti şahsında. Bir çok defa Çorum’daki mahkemelerde müdafaaları oldu. Bir defasında hakim bey kararı yazdırırken ifadeler diline dolaşmış, ”Lütfen Bekir Bey, istirham ediyorum, beraat kararını arzu ettiğiniz gibi yazdırınız, ben ona imzamı atarım” demişti. Nur Talebesi olan, Çorumlu, Kargı savcısı Abdullah Battal ve hakim Vehbi Sabuncuoğlu’nun Risâle-i Nur hakkındaki ilk takipsizlik kararının İstanbul’a âcilen ulaştırılmasını ister Bekir Berk. Ve bu takipsizlik kararını Kargılı Nur Talebeleri 12 saat içinde, zor şartlar altında da olsa ulaştırmayı başarırlar. Hem de kamyon ile... Yine bu kararı uçak ile gittiği Van Mahkemesi’ne sunan Bekir Berk, hâkimin şaşkın bakışlarına muhatap olur ve hâkim şu ifadeyi kullanır: “Bekir Bey, sakın yanlış anlamayın, bu belge bir gün ara ile size nasıl ulaştı?” Bekir Bey ise; ”Efendim, tereddüdünüz var ise, Kargı Savcılığı’nı arayıp sorabilirsiniz” der. Size naklettiğim bu iki hadise, hatıralardan sadece küçük bir bölümdür. Bu anlamda sayısız hatıralar vardır. O günkü şartlarda büyük bir hukuk mücadelesi verilmiştir. Bunun resmî belgeleri ise; ”Hakkın Zaferi İçin, Nurculuk Dâvâsı, Türk Hakiminin Verdiği Kararlar, Zafer Bizimdir” gibi eserlerde tarihe mâl olmuştur. Kaderin garip bir cilvesidir... Yıllar ve yollar boyu bu müsbet mücadelenin içinde olmuştur Bekir Berk. Suudi Arabistan’da bulunduğu zamanlarda da dünyaya Risâle-i Nurları o güzel sesi ve zarafeti ile yıllarca duyurdu. Haberleşmelerimiz vefatına kadar devam etti. Çok vefalı ve kadirşinastı. İstanbul’a son avdetinde hastanede ziyaretinde bulundum. O çok hastalıklı hâli ile benimle yakından ilgilendi ve hatıra fotoğrafları çekindik. Bu üstün kabiliyetli ve dinamik insanın Risâle-i Nur hizmetinde istihdamı, tam bir ihsan-ı İlâhî idi. Kefenini çantasında taşıyan bir avukattı. En üst seviyede tanınan bir insandı. Cumhurbaşkanından başbakanına, siyasî liderlerden milletvekillerine, sol görüşlülerden milliyetçilere, gazetecilerden yazarlara, komünistlerden dindarlara kadar herkes onu bilirdi. Yaşadığı olaylar, hazır film senaryoları olarak yeni nesillerin bilgisine sunulmayı beklemektedir. Başta söylemiştim: Bu, ne ham bir efsanedir, ne de şişirilmiş bir hayat hikâyesidir. Yaşanmış hayat halleridir. Maznunlardan tek kuruş avukatlık parası almayan bir şanlı mücadelenin seyridir. O günleri yaşayanlar bunu daha iyi bilirler. Yeni nesil ise, bunları okumak veya yaşananları dinlemekle farkına varabilir. Cenâb-ı Hak mekânını Cennet eylesin. Onu hep hayır ile yâd edeceğiz. O gerçek bir kahramandı. 24.06.2010 E-Posta: [email protected] |