Faruk ÇAKIR |
|
Sağlık için şükür |
Sağlıkla ilgili konular gündeme geldiğinde, Kanunî Sultan Süleyman’ın meşhur gazeli hatırlanır. “Muhibbi” imzasıyla şiirler yazan “Muhteşem Süleyman” şöyle demiş: “Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi/ Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi.” Özetle; sıhhatli bir ‘nefes’ alıp vermenin ‘devlet’e sahip olmaktan daha değerli olduğunu anlatıyor ki, bunu da en iyi ‘nefes’ almakta zorluk çekenler takdir edebilir. İnsanoğlu, sahip olduğu nimetlerin değerini, ekseriyetle elinden kaçırdığında fark eder. Kalbimiz ‘tek’lediğinde kalbimizi, böbreğimiz sancı yaptığında böbreğimizi fark ederiz. İnsanoğlu, tıp ve teknolojide yaptığı gelişmeler sayesinde çoğu hastalıklara ‘çare’ bulabildi. Ama nihayetinde ‘ölüm’ gibi bir hastalığa teslim olmak durumundayız. Tıb sahasında yapılan bütün çalışmaların nihaî hedefi, insan ömrünü uzatmak, daha rahat ve daha iyi şartlarda ömür sürmek olarak izah edilir. Geçmiş yıllara nisbetle sağlık sisteminde iyileştirilmeler yapılmış olsa da Türkiye’deki ‘sistem’in problemlerden arındığını söylemek kolay değil. Elbette bu durumun geçmişe dayanan sebepleri de vardır. Zaman zaman bazı ‘vurgun’lar ortaya çıkarılabildiğine göre, ‘arıza’lar devam ediyor demektir. Anayasa Mahkemesi’nin, kamuoyunda “tam gün” uygulaması olarak isimlendirilen düzenlemeyi kısmen iptal etmesiyle birlikte sağlık konusu yeniden Türkiye’nin gündemine yerleşti. Sağlık Bakanlığı, “Vatandaş ile hekimler arasındaki para ve bundan kaynaklanan güvensizlik ilişkisini tamamen bitirmek” (17 Temmuz 2010 tarihli Sağlık Bakanlığı basın açıklaması) için devlet hastanelerinde çalışan doktorların “özel muayene” açmasına itiraz ediyordu. Fakat Yüksek Mahkeme, kanunun bu maddesini iptal ederek özel muayene yolunu açık tuttu. Şimdi de “Üniversite hastanelerinde çalışan doktorlar farklı, devlet hastanelerinde çalışanlar farklı” şeklinde konunun ayrıntıları tartışılma devam ediyor. Tarafların kendilerine göre haklı oldukları yönler olabilir. Fakat ortada bir gerçek var: Uygulamaya konulan yararlı değişikliklere rağmen vatandaşın sıkıntısı sona ermiş değildir. Bilhassa büyük şehirlerde ‘telefonlar randevu’ noktasında da sıkıntılar devam ediyor. Bir de bunca iyileştirmelere rağmen ‘diş hekimliği’ konusunda özel hastanelerle SGK arasında makul bir anlaşma yapılamamış olması vatandaşı zora sokuyor. Değişik vesilelerle görüştüğümüz bazı uzman doktorlar da, hastanelere ait döner sermaye paylarının doktorlar arasında ‘standart’ şekilde dağıtılmasının ‘daha çok çalışan’ı teşvik etmekten uzak olduğuna dikkat çekmişlerdi. Bazı ağır ameliyat yapan doktorların (meselâ, organ nakli yapanlar gibi) iş yükünün daha fazla olduğu ve böyle uzmanların mutlaka teşvik edilmesi gerektiğini düşünenler var. Aksi halde bu uzmanların ‘devlet hastaneleri’ yerine özel hastanelere kayacaklarını bunun da ‘meslekî gelişme’ye sekte vurabileceğini ileri sürenler oldu. Ayrıntılar bir yana, sağlık hizmetlerinden faydalanmak en temel haklarımızdan biri. Konuşa konuşa, tartışa tartışa en uygun olan ‘yol’un bulunması bütün Türkiye’nin beklentisi. Ne inadla, ne de ‘yanlışta ısrar’la bir yere varmak mümkün değil. Gelişmiş ülkeler bu işi nasıl hallettiyse biz de halledelim, ‘sıhhat’imizin kıymetini bilelim ve her daim şükredelim... 19.07.2010 E-Posta: [email protected] |