Faruk ÇAKIR |
|
Umumî kanaat |
Türkiye gündemini meşgul eden pek çok tartışmanın temelinde ve kaynağında 12 Eylül darbesinin millete zorla dayattığı anayasa ve ona dayandırılan keyfî uygulamalar vardır. Bu o kadar açıktır ki, ayrıca ifade etmeye ihtiyaç duyulmaması lâzım. 12 Eylül İhtilâlinden sonra hemen her görüşe mensup siyasetçiler tek başına ya da koalisyon ortağı olarak iktidara geldi ve halen yürürlükteki darbe anayasasından kurtulmak istedi. Her defasında kısmî değişikliklerle bu güne kadar gelindi, ama millete zorla dayatılan darbe anayasasından kurtulamadık. Değişik siyasî görüşlere mensup siyasetçilerin ilk iş olarak 12 Eylül Anayasasından kurtulmak istemesi, bunun için yetersiz de olsa adım atmaya çalışması Türkiye’deki siyasetin ortak kanaatini ortaya koyuyor. Buna göre, 12 Eylül darbe anayasası ülkemizin ihtiyacını karşılayan bir anayasa değil! Hatırlamak lâzım ki, şu anda ‘darbe anayasası’nı savunan CHP’yi o gün temsil eden ve iktidar ortağı olan partiler de bu anayasadan kurtulmak için yapılan değişikliklere imza atıyordu. CHP’nin 12 Eylül anayasasını savunan ve korumaya çalışan şu andaki tavrı, biraz da ‘inat’tan kaynaklanıyor. Normal şartlar altında CHP’nin de bu ‘darbe anayasası’ndan kurtulmak istemesi gerekir. Hem de sadece belli maddelerinden değil, tamamından... İzmit’te bir araya gelen çok sayıda sivil toplum kuruluşu ülkemizde sistem ve rejim sorunu olduğunu, bu sorunun da ancak sivil siyaseti etkinleştirecek yeni, sivil ve demokratik bir anayasa ile çözülebileceğini söylemişler. STK’lar şunu da söylemiş: “Bürokratik, askerî ve yargı vesayeti milletin üzerinden kaldırılmalı, özgürlükler genişletilmeli, demokratik standartlar yükseltilmeli ve millî iradeyi mecrasından çıkartan tüm yapılanmalar ortadan kaldırılmalıdır.” Bu ve benzeri taleplere sadece STK’lar değil, millet de imza atar. 12 Eylül darbe anayasasının demode olduğu ve bir an önce değişmesi gerektiği hususu, hemen herkesin üzerinde ittifak ettiği bir konu. Bunu, ciddiyetle ve samimiyetle yapmaya çalışmak gerek. Darbe anayasasında yapılan ‘pansuman’ tedbirler iyi olmakla birlikte, dertlere kalıcı çare olmadığı da görülüyor. Şimdiye kadar onlarca değişiklik yapıldı, ‘daha yapılmasın, bu yeter’ diyen yok. Çünkü yürürlükteki anayasanın temel zihniyeti ‘milletin taleplerini dışlamak’ üzerine kurulmuş... Darbe anayasasının tamamı değişmeli, bu yapılırken de gelen metnin, giden metni aratmaması şart. Bugünkü ‘kavga’ya bakıldığında bazı siyasî anlayış mensuplarının ‘daha dar bir elbise’yi millete giydirmek istediği anlaşılıyor. Dolayısı ile ‘daha iyi bir anayasa’ için çok çalışmak ve itiraz edenleri ikna etmek gerekecek. Belki bunun bir yolu da, sivil toplum kuruluşlarının daha aktif olarak devreye girip siyasî partileri bu noktada ikna etmesinden geçer. Bir an önce korkular bertaraf edilmeli ve özde sivil ve demokrat bir anayasaya kavuşmalıyız. Bu talep milletin talebidir ve hangi siyasî görüşe mensup olursa olsun siyasetçiler bunu dikkate almak durumundadırlar. Türkiye’nin ayağına pranga olan bir anayasa ile AB hedefine doğru yol almak kolay değil, bu da bilinsin. 10.07.2010 E-Posta: [email protected] |