Röportaj |
|
Yeni Asya arşivi burada saklı |
Kırk yıllık okuyucumuz İsmail Yaman tam bir arşiv aşığı Takdim: İsmail Yaman bizim kırk küsur senedir hukukumuzun olduğu kadim bir ağabeyimiz. Ankara EGO otobüs şirketinde belediye otobüs şoförüydü. Babam ve ağabeyimle mesai arkadaşlarıydılar. Babam tanıştırmıştı. Bizi severdi, tabiî o zamanlar biz gençliğimizin ilk çağlarındaydık. Onun otobüsüne bindiğimizde konuşur sohbet ederdik. 1970 yılında Cenâb-ı Hakkın nasip etmesiyle bizler de nurlarla müşerref olmuştuk, ama birkaç sene ne İsmail Ağabey beni, ne de ben onu Nur Talebesi olarak bilmiyorduk. Zaten bizi öğrendikten sonra, çok sevindi ve muhabbetlerimiz daha da güzel devam etti. Devamlı münasebet halinde bulunduğum yine eski sadık Nur Talebelerinden; Rahmetli Mustafa Özsoy, Refik Koçak ve hâlâ hayatta olan Durmuş Irkılata Ağabeylerle de eski dâvâ arkadaşlıklarının olması hasebiyle de samimiyetimiz daha başkaydı. Ama tabiî hepsinden mühimi de, dâvâ kardeşiydik. 1981 senesinde Ankara’dan ayrılmama rağmen yine münasebetimiz eksik olmuyor, görüşüyorduk. Geçtiğimiz günlerde “Ankara’da üç gün” başlıklı yazımızda belirttiğimiz gibi, çıktığı günden beri Yeni Asya’nın arşivini tutan İsmail Yaman Ağabeyle hizmet hayatını konuştuk.
Sizi tanıyabilir miyiz?
Adım İsmail Yaman, 1935 doğumluyum 55 yıldır Ankara’da ikamet etmekteyim. İşçi emeklisiyim. Yeni Asya gazetesi çıktığından beri arşivini yaptım. Yeni Asya’dan önce İttihad, Uhuvvet, İhlâs, İrşad gibi gazetelerin de arşivini yaptık.
Risâle-i Nurlarla ne zaman tanıştınız?
1963 senesi ben bir Amerikan şirketinde çalışıyordum. İsmail Ambarlı kardeşle komşu idik. Bir gün bize, diyanetten Mustafa Öztürk “Akşam bir yere gideceğiz, gelir misin?” diye teklifte bulundu. “Gelirim yalnız, mevzu ne? “ dedim. Dinî bir sohbet olduğunu duyunca hemen kabul ettim. İsmail Ambarlı’yı aldık. Bir arabaya 5 kişi sıkıştık, gittik. Bir eve selâm vererek girdik. Baktık ki evde ne sandalye var, ne koltuk minderler yere dizilmiş. Samanpazarında bir dershaneydi. Said Özdemir’le orada tanıştık. O zamanlar Ankara’da haftada bir ders olurdu.
Derse gelen kaç kişi oluyordu?
İlk zamanlarda 40-50 kişi oluyordu sonraki zamanlarda bu sayı 90-100 kişiye kadar çıktı. Halbuki ihtilâlde yeni olmuştu. Maltepe’de şöyle bir şey oldu. Biz ders yaparken polisler şikâyet üzerine geldiler. Orada yaklaşık 120 kişi vardı. Hep beraber kalktık. Bu kadar kalabalık görünce polisler “Hepinizi nereye götüreceğiz. İçinizden birkaç kişi seçilsin onları götürelim” dediler. Aramızdan birkaç kişi gönüllü oldu.
Risâle-i Nur derslerinde başınızdan geçen enteresan bir şey var mı?
Zübeyir Ağabey rahmetli olunca, onun cenazesine gitmek için iş yerinden izin istedim. “Ağabeyimin cenazesine gideceğim” dedim. Cenazeden döndükten sonra “ağabeyin adı ne” diye sordular. "Zübeyir Gündüzalp” dedim. “Bu nasıl iş soyadın bile tutmuyor?” dediler. “Manevî ağabeyimdir” deyince, maaşımdan on yevmiye ceza kestiler. İsmail Ambarlı kardeşin kamyonu ile derse gidip geliyorduk. Bir gün dersten çıktık, kamyonun yanına geldik. İçinde çadır varmış onu çalmışlar. Şuraya, buraya gidelim karakola gidelim dedik. En sonunda İsmail Ambarlı minareyi çalan kılıfını hazırlar, hiç boşuna endişelenmeyin dedi. Onun bu tevekkülü çok hoşuma gitmişti. Meselâ Durmuş Mustafa ile tanıştık. Tabiri caizse eskinin arabanın tekerine taş konulmaz efelerinden, külhan beylerindendi. Elinde tesbih, gömleğin yakası tamamen açık, ayakkabı yumurta topuk. Allah’a çok şükür böyle olan birçok kişi hizmete döndü. Gündüz işte çalışıyorduk gece de eserler matbaada basılmadığı için kendi aramızda toplanarak yazardık. Uykusuz olduğumuz için Ambarlı’nın evinde ard arda çay içerdik. Yenge hanım çok güzel çay yapardı. Sonradan ünü herkese yayıldı” Ambarlı’nın çayı “diye meşhur oldu.
Yeni Asya gazetesini çıktığından beri biriktirip arşivlediniz. Bu aşk nasıl başladı?
Gazetelerin içindeki dinî muhtevalı yazılar benim çok hoşuma giderdi. Bugün gazetesinden başladım biriktirmeye. Daha sonra bizim camiamızda “Tek sayfa da olsa kendi gazetemizi çıkaralım” fikri doğdu. İttihad, İrşad, İhlâs, Uhuvvet gazetelerinin hepsini biriktirdim. Tabiî Yeni Asya’yı da…
Hapishaneye girdiniz mi?
Ben hapishaneye girmedim, ama Ambarlı kardeşim girdi. Said Ağabeylerle beraber 7 kişiydiler. Onlara destek için mahkemeye gidenler çoktu. Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanırken, mahkeme çok kalabalık olduğu için Mersin’e naklettiler. Aynı kalabalık Mersin’e gitti. “Biz bu kalabalığı dağıtmak için Mersin’e aldık, aynı insanlar buraya da geldi” diye şikâyetçi oldular.
Geçmişten bu güne baktığınızda gazetede değişiklikler var mı?
Olmaz mı? Birçok şey değişti, ama çizgisi değişmedi. Kuruluş gayesi neyse aynı yoldan gidiyor.
Röportaj: OSMAN ZENGİN Yayına hazırlayan: ELİF NUR KURTOĞLU |
08.07.2010 |