Faruk ÇAKIR |
|
Sivil tepki yükselsin |
Ocak söndüren kanlı terör örgütüne karşı nasıl mücadele edileceği hususundaki tartışma hararetli bir şekilde devam ediyor. Gerek siyasetçiler ve gerekse konunun uzmanı olan ‘akil adamlar’ birbirinden farklı teklifleri kamuoyunun gündemine taşıyıp, ‘reçete’ler sunuyor. Her teklifin kendisine göre haklı yönleri var, ama teröre karşı en etkili silâhın ‘sivil tepki’ olduğu akıldan çıkarılmamalı. Çünkü sivil tepki, terörü besleyen ‘ana damar’ı tıkar, terör örgütleri yeni ‘eleman’lar bulmakta zorlanır. Her ne sebeple olursa olsun, son günlerde terörde gözle görülür bir tırmanma yaşandığı malûm. Bütün bu gelişmelerin Türkiye’nin menfaatine olmadığı da belli. Ama sevindirici olan bir hadise daha var: Pek çok ilde bir araya gelen sivil toplum kuruluşları, terörü lânetleyen ve kan akıtmaya itiraz eden ciddî, samimî çağrılara imza atıyorlar. Üstelik bu açıklamalar, teröre kaynaklık etmekle itham edilen iller arasından çıkıyor. Sivil toplum kuruluşlarının terör örgütüne karşı ortak açıklama yapması ve itiraz seslerinin yükselmesi sevindirici bir gelişme olarak görülmeli ve bu açıklamaları yapanlar yüreklendirilmelidir. Benzer açıklamalar bütün kurum ve kuruluşlar tarafından yapılabilirse, terör örgütü moral desteğini kaybetmiş olur. Meselâ, bir ilimizde faaliyet gösteren 55 sivil toplum örgütü bir araya gelmiş şu açıklamaya imza atmış: ‘’Daha önce de örneğini yaşadığımız bir kirli savaşın kazananı olmayacağını herkesin görmesi ve ‘şiddet şiddetle çözülmez; kan kanla yıkanmaz’ atasözlerimizin gerçekliğini unutmamak gerekir. Bir ve beraber yaşamamızın önündeki tüm engeller kaldırılmalı, toplumsal barışın tesis edilmesi gerekmektedir. Barışın ve çözümün dili hakim olsun. Silâhlar sussun, insanlar konuşsun. Artık bu ülkenin çocukları ölmesin.’’ İmzalanan bildiride ifadesini bulan “Silâhlar sussun, insanlar konuşsun” talebi de çok yerinde. Zaten bunu temin edebilsek, muhtemelen bütün sıkıntıları geride bırakabiliriz. İnsanlar konuşa konuşa meselelerini halledebilir. Ama ‘silâh’ların konuştuğu yerde insanların anlaşması zorlaşmaz mı? Bu konuda yapılan hatalardan biri de problemleri öteleme ve erteleme alışkanlığıdır. “Bugünü idare edelim, problemleri erteleyelim. Sonraki yıllarda nasıl olsa çözülür” anlayışı, ‘terör belâsı’nı işin içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Elbette her şeyi bir günde halletmek mümkün değil, ama çözümü mümkün olan işleri de ötelemek ve ertelemek kime ne fayda sağladı? Terörün azgınlaşma işaretleri verdiği ilk günlerde “Bunlar üç-beş çapulcu. Onları inlerinde mahvederiz” beyanlarının üzerinden bunca yıl geçti ve ülkemiz hâlâ ‘teşhis’ safhasını aşabilmiş değil. İşleri bu meseleleri halletmek olanların aklına, dünyanın benzer sıkıntıları nasıl aştığını araştırmak da gelmiyor mu? Değişik illerden yükselen sivil tepki artarak devam eder ve bu beyanlarda ifade edilen talepler de dikkate alınırsa terörün daha fazla tırmanması engellenmiş olur. Türkiye’yi idare edenlerin bu tepkileri dikkatle izlemesi ve ‘çözüm teklifleri’ni ciddiyetle incelemesinde fayda var. Üç ayların içinde bulunduğumuz bu mübarek günlerde; ellerimiz ve duâlarımız, terör belâsından bir an önce kurtulmamız için birleşsin ve yükselsin... 05.07.2010 E-Posta: [email protected] |