Şükrü BULUT |
|
Merkelizmden modern komünizme |
Siz de biliyorsunuz ki Merkelizm diye birşey yoktur. Asıl olan ise, Merkel gibi hiçbir özelliği olmayan politikacıların arkasına gizlenmiş asıl aktörleri tesbit etmektir. Bunu yapabildiğimiz ölçüde dünyamız şeffaflığa kavuşacaktır. Almanya´daki “modern bolşevizm” çalışmalarının Merkel’le başladığını biz de iddia edemeyiz. Fakat bu gizli organizeli ekibin 11 Eylül'den sonra Avrupa'da daha yoğun, serbest ve başarılı çalıştığını da görmek zorundayız. Bir kadının tek başına Katolik kilisesine “posta” koyması normal karşılanamaz. Merkel'in XVI. Benedikt'e sataşmasından bir süre sonra agresif ateist dediğimiz ikinci Avrupalılar kiliseye karşı topluca hücuma geçtiler. Birçok kardinal veya ruhanî liderin gençlik dosyalarına kadar uzanarak, Türkiye Kemalistlerinin “irtica saldırılarına” benzer dosya savaşını başlattılar. Agresif ateistlerin Almanya Hıristiyanlarından tedirginliği, Türkiye Kemalistlerinin Müslümanlardan tedirginlikleriyle tam mânâsıyla örtüşüyor. Hatta saldırıda kullandıkları üslûp, metod, resim ve suçlama biçimlerine varıncaya kadar. Her yerde olduğu gibi Avrupa'da da sefih dinsizlerle insaniyetperver ve inananların mücâdelesi seccaldir. Yani med cezir gibi gidişli gelişlidir. Şu mevsimde sefih dinsizlerin karşı taarruzlarını kaydeden tarih dairevâri dönüşüyle benzer manzaraları farklı zaman dilimlerinde ibret alabilenlere arz ediyor. Dinsiz felsefenin Marx’la birlikte Avrupa'da şahs-ı manevî tarzındaki cemaatleşmesini dikkatle takip edenler, Marx’la beraber Darwin'in, Freud'un, Jung'un, Reich ve Adorno gibi feylesofların biyoloji, psikoloji, fizik, tıp, sosyoloji ve tarih gibi birçok sahada şuurlu bir şekilde ve organizeli bir metodla sahneye çıktığını göreceklerdir. Zaman zaman bahsinde bulunduğumuz Birinci ve İkinci Frankfurt mektepleri etrafında oluşan ideolojik gergefler, karmaşık görünen hadiseyi netçe ortaya koyuyor. 19. ve 20. yüzyıl materyalistlerinin dünyalarını “komünizm” süslüyordu. Marx’ın sosyolojik kategorisinin zirvesinde yer alan komünizmin bilhassa 20. yüzyıl başındaki tatbik tarzını etraflıca inceleyenler, Merkel ve ekibinin hürriyeti kullanarak “modern komünizmi” günümüz toplumundaki yaygınlaştırmaya çalıştığını hayretle göreceklerdir. Merkel'in başarısında ahlâksız dinsizlerin “temel insanî değerlere” karşı yürüttüğü devamlı saldırıların payı büyüktür. Başta kilise olmak üzere birçok insanî sivil toplum örgütü; eşcinsellik, kürtaj, nikâhsız birliktelikler ve uyuşturucu gibi Avrupa insanın mahiyetini bozan dehşetli sosyal hastalıklara karşı yeterlice seslerini yükseltip pozisyon belirleyemiyorlar. Ekonomik politikaların milleti sıknefes ettiği, çekirge sürülerinin dadandığı Alman millî servetinin erimesi ve AB'nin de saldırgan global fonların saldırısına uğramasıyla, cemiyetin çöküş ve çürümesi hız kazanıyor. Yine burada ilginç bir benzerliği sizlerle paylaşmak istiyoruz. Hıristiyan Demokratların temsilcisi olarak siyaset sahnesine çıkan Merkel'in “modern komünizme” hizmetleriyle, İslâm adına Türkiye´de siyaset yaparken “Hedefimiz ilke ve inkılâpları toplumun ortak paydası yapmaktır” diyen Erdoğan'ın Kemalizme sağladığı katkı arasındaki benzerlik fevkalâde şaşırtıcı değil mi? Söylem ve sloganlarına baksanız Merkel komünizme, Erdoğan da Kemalizme karşı olduklarını iddia edecektir. Fakat bu her iki “yeni muhafazakâr” da netice itibariyle, İnsanlık ve inanç karşıtı olan rejimlere bir şekilde destek veriyorlar. Evet doğrudur, zaman müstakim bir çizgi üzerinde, başlangıç ve sonu birbirinden uzaklaşan bir hat değilmiş. Mevsimlerin oluşmasını sağlayan dairevarî bir hareketi takip ediyormuş. İnşaallah hem Almanya ve hem de Türkiye, milletin can damarını emen düşmanlarına, komonizm ve Kemalizme hizmet eden bu iki siyasî güruhu yakalarından silkeleyip atacaklardır. Zamanı beklemek zorundayız… 02.07.2010 E-Posta: [email protected] |