M. Latif SALİHOĞLU |
|
Övünülecek ne kaldı? |
Ey kibirden, gururdan, kasıntıdan bir türlü kurtulamayan devletlû ekâbirler! Ey yakınlarını kayırmaktan, tarafgirlerini kollamaktan, ihaleleri partidaşlarına peşkeş çekmekten geri durmayanlar! Siz, halkın nazarında neyinizle övünmektesiniz? Daha övünülecek neyiniz kaldı? Milleti oyalamaktan, halkı avutmaktan, sahiden gına gelmedi mi artık? Yıllar önce, birçok sahada vatandaşa kolaylık gelecek, rahatlık olacak, karmaşık işler yoluna girecek dediniz. Dediniz de ne oldu? Hangi yaptıklarınızla övünmektesiniz şimdi? * * * Eğitimde yaptığınız medd û cezirlerle yol açtığınız karmaşayla mı övünmektesiniz? SBS karabasanıyla, hem velileri, hem çocukları canından bezdirecek raddeye getirmekle iftihar edebilir misiniz? Yıllar önce söz verdiğiniz "eğitimde adâlet ve fırsat eşitliği"ni bir türlü sağlayamamakla övünebilir misiniz? * * * Sağlık alanında reform niteliğinde değişiklik yapacak, vatandaşa kolaylık getirecektiniz, değil mi? Hani nerede? Şimdi satmayı tasarladığınız hastahane koridorlarında ve hatta gece yarısı bile kapı önleri ana–baba gününe dönen âcil servislerde vatandaşın çektiği çileden haberiniz var mı? * * * Ya şu değişken ilâç listeleri, çaktırmadan kesilen muayene ücretleri ve perişan durumda bırakılan eczacıların durumuna ne demeli? Sade vatandaş olarak, cidden doktorlara, hastahanelere, eczahanelere gitmekten şiddetle çekinir bir hale geldik. Gittiğimiz takdirde, karşımıza ne çıkacağını bilememenin sıkıntısıyla, hastalığımıza razı olup, "Ölsek bile, bari yatağımızda ölelim" diyecek duruma geldik. Hastahanelerde yaşanan ve giderek artış gösteren maddî–mânevî sıkıntı ve stres, neredeyse ölümle eşdeğer bir hale geldi. Siz işi bu raddeye getirmekle nasıl övünebilirsiniz? * * * Terörle başa çıkamadınız. Akan kanı durduramadınız. Ortaya "Açılım" diye bir ucûbe attınız; onu da yüzünüze gözünüze bulaştırdınız. (Tıpkı, "üniversitelerde başörtüsü açılımı" gibi.) Vukufiyetsiz politikalarla, vatandaşı önce heyecana getirip ümitlendirdiniz; sonra da bu ümidi boşa çıkaracak virajlara daldınız. Hâlâ "Kardeşlik projesi" ile "Devlet projesi" arasında gidip gelmekte ve dahi bocalayıp durmaktasınız. Bu meyanda da iftihar edecek bir başarınız var mı? * * * İşsizliği azaltamadınız. İşsizler ordusuna yeni bölüklerin katılmasına sebebiyet verecek politikalar izlediniz. Bankalardaki mevduatın yüzde 50'si 35 bin kişiye, geri kalan yüzde 50'si ise 70 milyona ait. (200x35 bin) Acaba, bu dehşet uyandıran tabloda övünülecek bir nokta var mı? * * * İsrail'in zorbaca baskısı ve zalimane bir saldırıyla mâsumların kanını dökmesi karşısında ne yaptınız? Lâfla efelenmenin dışında, uygulamada övünülecek hangi adımı attınız? Diplomaside yaşanan bu acizlik ve eziklik hali yetmiyormuş gibi, ayrıca bir "gizli görüşme" skandalına imza attınız. Davos'tan geriye övünülecek ne kaldı şimdi?
Tarihin yorumu 2 Temmuz 1570
Osmanlı Donanması Limasol'da
Kıbrıs'ın tamamını fethetmek üzere harekete geçen Osmanlı Donanması, Limasol Koyuna asker çıkardı ve bir gün içinde buradaki Leftari Kalesini teslim aldı. (2 Temmuz 1570) Kıbrıs'ın fethine karar verilmesi, sıradan ve basit bir hadise değildi. O tarihlerde ortaya mücbir sebepler çıkmış ve adanın fethini zorunlu kılmıştı. * * * Bilhassa Yavuz Sultan Selim ve oğlu Kànunî zamanında Şark'ta ve Garp'ta büyük fetihler yapılmış olmasına rağmen, Osmanlı'nın hemen burnu dibindeki Kıbrıs ve çevresinde sıkıntı devam ediyordu. Adaya hükmeden Venedikli korsanlar, hem Osmanlı ticaret gemilerine sataşıp taciz ediyor, hem de hacı kafilelerini taşıyan yolcu gemilerinin önünü keserek haraç alıyorlardı. Özellikle 1569 yılı Haziranında Venedik korsanlarının Müslümanları esir alıp Kıbrıs'ta satmaya yeltenmesi, bardağı taşıran son damla oldu. Bu hadiseye ziyadesiyle hiddetlenen Sultan II. Selim, derhal harekete geçti. Venedik'e bir elçi gönderdi ve Kıbrıs'ın Osmanlı'ya terkini istedi. Talebin reddedilmesi üzerine, savaş meclisi toplandı ve Kıbrıs üzerine sefer hazırlıklarına başlandı. Aynı anda, Şeyhülislâm Ebusuud Efendiden de fetih için fetvâ istendi. Aksi halde, harekât meşrû sayılamazdı. Şeyhülislâm, şu fetvâyı verdi: 1) Bir belde ki, vaktiyle diyâr–ı İslâmdan olup, sonradan küffarın eline geçince, mescid ve medreseleri harap edildiyse veya aynı yerde ayin–i küfür yapıldıysa; 2) Din–i İslâma ihanet ediliyor etrâf–ı âleme zulüm ve haksızlık yapılıyorsa, oranın fethi için yapılacak sefer meşrûdur. Bu fetvâdan sonra, Kıbrıs'a gidecek Osmanlı Donanması hazırlandı. Kumandanlığa Lala Mustafa Paşa tayin edildi. Adayı fethe koyulan Osmanlı Donanmasının karşısında sadece Venedik Cumhuriyetinin değil, aynı zamanda birçok Avrupa devletinin donanması da vardı. Bir yılı aşan şiddetli mücadelenin ardından, Kıbrıs tamamıyla Osmanlı Devletinin hakimiyeti altına girdi. 02.07.2010 E-Posta: [email protected] |