M. Latif SALİHOĞLU |
|
Terörün maskeleri |
Kime gidip sorsanız, anında şu tarz cevaplar alırsınız: Bence terör bitmeli. Kardeş kavgası sona ermeli. Çekilen acılar, akan gözyaşları bir an evvel dindirilmeli... Evet, hemen herkes böyle der; ama, yine de terör olayları durmak bilmez. Çatışma, saldırı, bombalama, mayın tuzağı ve savaş harekâtını andıran operasyonlar devam edip gider. Demek ki, açıkça söylemeseler, hatta inkâr bile etseler, yine de terör olaylarının devam etmesini isteyenler var. Bunlar kandan, kargaşadan, gerilimden besleniyorlar. Mâsumların kanına ekmek doğrayıp semiriyorlar. Hasis menfaatleri için, kirli emelleri için, insanlıktan çıkıyorlar. Bunlar vatan ve millet düşmanlarıdır. Bu düşmanlığı açıkça yapamadıkları için, yüzlerine maske takarlar. Suret–i haktan görünürler. Akıl, vicdan sahibi herkes biliyor ve inanıyor ki, terörün Türkiye'ye faydası yok, zararı ise pekçok. Keza, bu tür faaliyetlerin ne Türklere, ne de Kürtlere bir yararı var. Kimse de çıkıp bunun aksini iddia etmiyor zaten. Dolayısıyla, kendini Türk veya Kürt hisseden, bu vatan toprağı üzerinde huzur içinde yaşamak isteyen hiçkimse, teröre tarafdar dahi değildir. Ama, buna rağmen hadiselerin önüne geçilemiyor, kanlı saldırıların sonu gelmek bilmiyor. Demek ki, işin içinde görünmeyen eller var, gizli parmaklar var, maskelenmiş yüzler var... Peki, kim bu maskeli teröristler? Bunların fotoğrafını göstermek, neredeyse imkânsız. Zira, maşa kullanma, iz kaybettirme ve kendilerini kamufle etmede hayli başarılı, maharetlidirler. O halde, mantık yürüterek bunların ancak tarifini yapmak mümkün. Biz de öyle yapalım. İşte, size terörün bitmesini istemeyen ve devamından medet uman maskeli çevrelerin bir listesi... 1) Hakikatte Türk olmadığı halde, bu vatanda inadına Türkçülük yapanlar. Masonlar, dönmeler, Sabetaistler bunların başında geliyor. 2) Hakikatte Kürt olmadığı halde, kendilerini Kürtlerin hak ve özgürlüğü için çalışıyormuş gibi gösterenler. Gizli Ermeniler, Yahudi kökenliler ve dönmeler bunların başında geliyor. 3) Ülke ve dünya genelindeki uyuşturucu baronları. 4) Silâh tâcirleri. 5) Darbe heveslileri. Cuntacılar. 6) Demokrasi düşmanları. 7) İslâmiyet düşmanları. 8) AB karşıtları. 9) Türkiye'nin iktisadî yönden gelişmesini, güçlenmesini istemeyenler. 10) Türkiye'nin huzura kavuşmasından huzursuzluk duyanlar. 11) Irkçılık fitnesini, bizi bölüp parçalamak için bir silâh, bir âlet olarak kullanan ezelî muhasımlar. * * * Şeytanın uşakları, avaneleri çoktur. Biz ne dersek diyelim, ne yaparsak yapalım, onlar bildiğini okumaya devam edecekler. Onları değiştiremeyiz belki; ama, heveslerini kursaklarına hapsetmemiz mümkün. Yeter ki, biz üzerimize düşeni bilelim ve vazifemizi yerine getirelim. Başkası ne yaparsa yapsın, ne tür tezgâh kurarsa kursun, ne çeşit dolap çevirirse çevirsin, bütün gayret ve çabalarını boşa çıkartacak olan öncelikli meselemiz "müsbet hareket" düstûruna hakkıyla uymaktır. Bu düstûra uymamız, dolayısıyla menfî harekete tevessül etmememiz, onların dermanını bitirir, heveslerini kursaklarına hapsettirir, her türlü plân ve hesaplarını biiznillâh tersine çevirir. Aksi halde, onlara hizmet etmekten ve oyunlarına âlet olmaktan asla kurtulamayız. Zira, o canavar ruhlular, daima puslu havadan, sis–dumanla kaplı ortamlardan medet umarlar. Başka türlü yaşayamazlar, gelişemezler.
Güvenlik soruları
Teröristin çoban sanılarak dokunulmadığı, köylünün ise terörist sanılarak öldürüldüğü bir coğrafyada, acaba kim kendini güvende hissedebilir? İkinci soru da şu: Böylesi bir güvenlik anlayışı, yahut yapılanmasıyla, acaba terörün kökü kazınabilir mi?
Tarihin yorumu 1 Temmuz 1926
Zanardelli Kànunu kabul edildi
Halk Partisinin hegemonyası altına giren Millet Meclisi tarafından 1 Mart'ta (1926) kabul edilen "yeni ceza kànunu" 1 Temmuz itibariyle yürürlüğe girdi. Yapılan bu işgüzarlığa her ne kadar "Türk Ceza Kànunu" ismi verildi ise de, gerçekte bunun Türk ve İslâm unsuruyla hiçbir alâkası yoktur. Zira, bu ceza kànunu maddeleri, üzerinde hiçbir değişiklik yapılmaksızın, İtalya'dan aynen kopya edilerek alındı. Bunun sebebi ise, Avrupa'da uygulanan en sert ceza kànunu olmasıydı. 1924'ten sonra başlayan "Avrupalılaşma modası" gerekçesiyle, kendimize ait ne varsa terk ediliyor ve Avrupalılara zillet içinde yaranmaya çalışılıyordu. İsviçre'den kopya edilen "Medenî Kànun"dan sonra, İtalya'dan da "Ceza Kànunu" aynen transfer edildi. Üstelik, hiç utanıp sıkılmadan da bu araklamalara "Yeni Türk Kànunları" ismi verildi. Neresi Türk bu yapılanların? Dahasını da ekleyelim: İtalya'dan aynen kopyalanan o günkü ceza kànunu, İtalya'da "Zanardelli Kànunu" olarak biliniyor. G. Zanardelli, bu kànun metnini 1889'da hazırlatıp Meclis'ten geçirmiş ve bunu ülkesinde baskı yoluyla uygulatmıştır. Avrupa'nın en zorbaca kànunu olan Zanardelli Kànununu benimseyen bizdeki Halkçı diktatörler, bunu aynen tercüme ile yürürlüğe koydular. Zaman içinde değiştirile değiştirile yamalı bohçaya döndürülen Zanardelli Kànunu, geriye kalan tortuları itibariyle, kısmî olarak halen de adâlet sarayımızı bulandırmaya devam ediyor. Tuhaf bir başka nokta da şudur: Bizdeki AB karşıtları, bıraksanız, ilkel Zanardelli Kànununu bugünkü medenî AB normlarına bile tercih edecekler. 01.07.2010 E-Posta: [email protected] |