Ahmet BATTAL |
|
Hesap ve muhasebe |
Bilgisayar icad edilmeden önce muhasebeciler ticaret erbabının eli ayağı idi. Çok önemli bir meslek ifa ederlerdi. Bir ticarethaneye ne kadar mal girdi, ne kadarı depoda, ne kadarı rafta, ne kadarı satıldı, hangileri hangi kâr oranı ile satıldı, bütün bunları muhasebe elemanları bilirdi ve bu hesap ve muhasebe işlerini genellikle yıllık ya da en çok altı aylık dönemler için yaparlardı. İşte o zamanlarda, bazı insanlar, bir gün gelip kıyametin kopacağını akıllarından uzak gördükleri gibi Allah’ın haşirdeki terazisinin kılı kırk yaracağı hususunda da şüpheye düşerlerdi. Ne de olsa muhasebe zor meslekti. Böyle düşünen insanlar için “boynuzsuz koyunun ahirette boynuzlu koçtan boynuz hakkı alacak olması” sadece bir “söylem”di, basit bir adalet sembolü idi ve temsilî bir mânâ ifade ediyor idi. “Yok artık, bu kadarı da olamaz”dı. Zaten, böyle düşünen kişiler, fikren bir adım öteye gittiklerinde, ahireti dahi temsilî ve sembolik bir kavram olarak görüp “Cennet de cehennem de bu dünyadadır” demeye başlıyorlardı. (Bunların bir kısmı, Eskişehir’den geçen trenlerde bazı yalancı cennet mekânları bulmuyor da değildi ya, neyse). Böyle bir fikrî gerileme geçirmek istemeyen genç insanlardan bazıları bir gün Bediüzzaman’a gidip, “Okullarımızda öğretmenlerimiz bize Allah’ı anlatmıyor, sen bize Allah’ı anlatır mısın?” dediler. Bediüzzaman onlara, çok az hocanın verebileceği bir cevap verdi: Öğretmenlerinizin verdiği bilgiler üzerinde dikkatli düşünürseniz bu bilgilerin size Allah’ı tanıttığını anlayabilirsiniz, hocalarınızı nasıl yani hangi bakış açısıyla dinleyeceğinizi benden öğrenin, dersi ise onların bilgilerinden alın, dedi. Bilimlerden örnekler verdi. Bir işyerinde işin idaresi muntazam yürüyorsa ve işletmenin muhasebesi iyi tutuluyorsa, bu, gayet iyi bir yöneticinin varlığını gösterir. Bu kâinat, dünya ve insan bedeni muntazam bir fabrika ya da mağaza gibi idare edildiğine göre bu da bütün bu yerlerin hakiminin hikmetli ve tedbirli (müdebbir) yöneticiliğini açıkça gösterir. Küçük bir işyerinin yönetiminde dahi beceriksizliklerle karşılaşan insanlar, kâinatın yönetimindeki kusursuzluğu ve adaletteki mükemmel hesabı görmekte zorlanıyorlardı. Oysa artık işler değişti. Şimdi bilgisayar destekli iş idaresi ve bilgisayarlı muhasebe var. Bu sayede artık, altmış bin çeşit mal satan bir süper mağaza bile çok basitçe yönetilebiliyor, muhasebesi tutulabiliyor. Her şey bir tıklamaya bakıyor. Yeter ki “yazılım iyi tasarlanmış olsun” ve “donanım iyi işlesin”. Bir süper mağazadaki bir bilgisayar, bir program yardımıyla, yöneticinin dilediği zamanda, günlük, aylık veya yıllık olarak ya da diğer periyotlara göre; o mağazada rafta ve depoda hangi marka maldan ne kadar mal var, ne kadarı satıldı, hangi marka olanı hangi hızla satıldı, hangi tür malı alan müşteri hangi usulle ödeme yaptı, hangi tedarikçinin malı daha kaliteli, daha pahalı ve daha dayanıklı, hangi tür müşteride tahsilat zorluğu yaşanıyor, gibi, akla gelecek ya da gelmeyecek çok sayıda sorunun cevabını “mükemmel biçimde” veriyor. Kul yapısı bir icat olan bilgisayar dahi neredeyse hatasız biçimde bilgi topluyorsa, muhasebe yapıp hesap görebiliyorsa, kâinat denilen donanımı yoktan var eden ve yazılım diyebileceğimiz muhteşem düzeni “kurup işleten” Yaratıcı, her halde, boynuzların da hesabını tutar, verdiği boynuzu kötüye kullanmanın da hesabını günü gelince hem de en iyi biçimde sorar. Zaten, anlayan için, “seriü’l hisab” olmanın mânâsı başka ne olabilir ki. O halde kendi muhasebesini düzgün tutan her ticaret erbabı şüphesiz inanır ki; büyük hesap gününde, sadece kendi dükkânının muhasebesini iyi tutmuş olmak hesaptan kurtulması için yeterli gelmeyecektir. Elinin ulaşabileceği yerdeki kötülüğe mani olmak için elinden geleni yapıp yapmamaktan da sorumlu tutulacaktır. Dilinin ulaşabileceği yerdeki kötülüğe mani olmak için dilini tatlandırıp hayırda istihdam etmesi gerekirken bunu yapmamışsa o dilin de hesabını verecektir. Sadece kendi işinden değil, dahil olduğu piyasanın genel gidişinden de mesul olacaktır. Görüldüğü gibi, bu büyük hesapta, hesap gören için hiçbir zorluk yoktur. Hesabı veren için aslında belki de en kolayı paranın ve malın hesabıdır, zor olanı ise her halde anlaşıldı; “boynuz”un hesabıdır. 08.07.2010 E-Posta: [email protected] |