Şükrü BULUT |
|
Komünist kapitalistlerin hizmetindeki sosyalist idareciler |
Zararlı ideolojilerin mahiyet ve mânâlarını tam öğrenemediğimiz zaman, onlar mütemâdiyen farklı üslûp, giysi, slogan ve formalarla önümüze çıkıp bizi yanıltacak ve yeniden zararlara uğratacaklardır. Dünyada komünizmin ve İslâm âleminde Kemalizmin mahiyetlerinin maalesef ekser insanlarca anlaşılmadığını düşünüyoruz. İşin en ilginç tarafı ise, bu ideolojilerin mahiyetini kendilerince tanımaya çalışıp neşriyatta bulunanların çoğu, kaynak olarak materyalist feylesof ve sosyal analizcilerin eserlerine müracaat ediyor. Yani yalnızca Marksistlerin, Freudcuların veya Darwincilerin eserlerinden hareketle onların mahiyetlerini öğrenmeye çalışıyorlar ki, bu da pozitivist araştırmacıların dillerinde pelesenk ettikleri ‘objektif yaklaşıma’ yüzde yüz terstir. Daha doğrusu komünizm ve sosyalizm gibi global, Kemalizm gibi lokal, ama birbiriyle ilişkili ve esasında “Allah´ı, ahireti ve Peygamberi inkâr” temellerine dayanan ideolojilerin çıkış noktasının halka anlatılmasında bir yanlış sapma var. Komünizm kapitalizmin zıddı olmadığı gibi, emek ve hürriyetle de esasta alâkalı değildir. Allah´ı inkâr etmek için bütün otoriteleri tahrip edip, hürmet ve merhamete düşman olarak ve sınıflar arasında gerginlik ve çatışma çıkararak “dinsizlik” hedefine yürüyor. Kemalizm ise biraz daha kapalı ve münafıkane bir taktikle, hücumunu Hz. Muhammed'in (a.s.m.) şeriatına yönelterek, daha dessasça dinsizlik hedefine yürüyor. Bu önemli husus iyice anlaşılamadığından; birçok araştırmacı yanlış kulvarlarda hayat ve enerjilerini tüketiyorlar. Avrupa’da felsefeden doğan “Allah'ı inkâr” fikrinin hayata dal budak salmasıyla başlayan materyalist ideolojilerin neticesi olan sınıf mücadelesinin, emek-sermaye çatışmasının ideolojinin ana esası veya başlangıç noktası gibi takdim edilmiş olması, komünist ve Kemalistlerin mütemadiyen format değiştirerek dünyamıza ve insanlığımıza büyük zararlar vermesine sebep oluyor. Meşhur 68’liler ve onların şakirtleri hükmündeki 70’li yılların solcu devrimcilerinin, bazı insanların zihninde devamlı “emekçi” kalmış olmaları ilginç değil mi? Halbuki ciddî bir araştırmada, bu emekçi geçinenlerin 1980’li yıllardan sonra belli bir “kapitali idare” pozisyonlarına sıçradıklarını göreceksiniz. 1968 ve 70’li yıllarda işçileri, emekçileri ve talebeleri organize ederek sokakları ateşe verip “dahilî anarşileri” oluşturanların; 1980’lerden sonra ellerindeki kapitalin yardımıyla aynı ateş ve terörü globalleştirdiklerine şahit olacaksınız. 1971 yılındaki 12 Mart muhtırasına ülkeyi götüren teröristlerin çetebaşlarının 1990’lar Türkiye’sinde holding idarecisi, kapitalist yazar ve banka sahibi olarak karşımıza çıkmaları; onların ruhlarındaki anarşiyi, terörü, agresif ahlâksızlığı giderememiş; bilâkis toplumun “saygın” noktalarına yükseltilmiş bu eski anarşistler, ülkeyi toptan ahlâksızlığa ve kaosa sürükleme çabasındalar. Global anlamdaki yansımanın neticeleri daha da ilginç. “Para sihirbazı,” “ülke ekonomilerini batıran adam” veya Freud’un has bendesi Soros’un Marksist ve solcu kimliği açığa çıktı. Ve bu kişinin açık toplum enstitüleri vasıtasıyla birçok ülkenin STK’ larını kullanarak o milletlerin “genç beyinlerine” ulaştığını hepimiz biliyoruz. Soros’dan daha garip ve müşahhas bir başka örneği de tanıyorsunuz. Türkiye efkâr-ı âmmesinin “çorabı delik” olarak tanıdığı ve daha sonra Dünya Bankası Başkanlığına yükselmiş meşhur “Bağdat kasabı” Paul Wolfowitz. Profesör olmak, enstitü başkanı olmak, Dünya Bankasını idare etmek, Amerikan Savunma Bakanı Yardımcısı olmak; Wolfowitz’in komünistliğinden hiçbir şey eksiltmemiştir. Dünyanın iyice küçülmesi, dinsizlik ideolojisine dayanan “sınıf mücadelesini” şiddetlendirmiş, yer yer nifakla “halkın itiraz etmediği” renklere büründürmüştür. Kemalizmin komünizm ve sosyalizme daha yakın olduğunu hem tarih ve hem de araştırmalar ortaya koyuyor. Sekiz senelik AKP iktidarında altın devirlerini yaşayan bankaların yüzde 80’ine yakınının komünist kapitalistlere ait olduğunu düşündüğümüzde, meseleyi biraz daha iyi anlamış oluruz. Aynı durum Almanya için de geçerli. Muhafazakâr Angela Merkel, milletin sermayesini global komünist kapitalist yoldaşlarına dağıtıyor. Tam 400 küsur milyar euro’yu belli bankalara dağıtırken Merkel, hangi cereyanlarla birlikte çalıştığını da çok net bir şekilde göstermiyor mu? 09.07.2010 E-Posta: [email protected] |