Cevher İLHAN |
|
Karar; Meclis ve referandum… |
Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) “Anayasa değişikliği paketi”nin iki maddesine “kısmî iptal”i, beraberinde bir yığın tartışma getirdi. Öncelikle Mahkeme’nin şekilden aşıp esasa girerek kendi yapısı ve Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) teşkiline dair yaptığı “tâdilat”la metinde yaptığı değişiklikler, yine Anayasa’ya göre “yetkisini aştığı”, “Meclis’in yetkisini gasbettiği” ve “siyasî karar verdiği”, başta hukukçular olmak üzere geniş siyasî çevrelerce ciddî eleştiriliyor. Sözkonusu madde metnindeki bazı cümlelerin Mahkeme Başkanı Kılıç’ın açıklamasıyla, Anayasa’nın 4. maddesindeki “değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez” esasına göre “2. maddesindeki ‘hukuk devleti ilkesine aykırılık”tan ayıklanması, Mahkemenin Anayasa’nın 148. maddesindeki, “Anayasa değişikliklerini ise sâdece şekil bakımından inceler ve denetler” kaydını ihlâl ettiğine dikkat çekiliyor. Zira en basit ifâde ile AYM’nin Anayasa’nın “yasama yetkisi”ne dair 7. maddedeki, “Yasama yetkisi Türk milleti adına TBMM’nindir; bu yetki devredilemez” hükmüne aykırı olarak maddenin metnine müdahâle edip Anayasa ile teminat altına alınan “yasama yetkisi”ni kullanmasının yanısıra, “Anayasa Mahkemesinin kararları” hakkındaki 153. maddedeki, “Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnâmenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez” ibâresine de aykırı…
27 MADDENİN 25’İNİ HERKES ONAYLIYOR… Buna rağmen başta Adalet Bakanı olmak üzere iktidar partisi sözcüleri, metinde köklü bir değişiklik olmadığını, bu haliyle bile maddenin hâlâ “büyük reform” niteliği taşıdığını ve referandumda arkasında olacaklarını belirtmekteler. Muhalefet ise “kısmî iptal”den memnun olmakla birlikte yeterli görmüyor. Özellikle HSYK’da siyasî erki ve yürütmeyi temsil eden Adalet Bakanı ve Müsteşarının bulunmasına itiraz ediyor. Mahkeme’nin iktidar lehine “hukukî değil, siyasî karar verdiğini” vurguluyor. Ancak bütün bunlara ilâveten iktidar ve muhalefete mensup yorumcular, sonuçta AYM kararlarının kesin olduğunu, temyizinin ya da düzeltmenin olmadığını, kabul etmekten başka çârelerinin bulunmadığını dile getiriyorlar. Neticede Türkiye’nin önünde, noksan da kalsa iki maddesi dışında aslında Meclis içi ve dışı bütün partilerin kabul ettiği temel hak ve özgürlükleri düzenleyen bir “değişiklik yasası” var. 27 maddelik pakette, pozitif eşitlikten kişisel verilerin korunmasına, eksik de olsa seyahat hürriyetinden memura toplu sözleşme hakkına ve grev yasaklarının kaldırılması bulunuyor. Keza yeterli olmazsa da, Yüksek Askeri Şûra’nın (YAŞ) terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hâriç, her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargıya gitme hakkı veriyor. Yine kâfi gelmezse de askere sivil yargı yolu açılıyor. Ayrıca muhalefetin ısrarına mukabil iktidar partisi grubu “zamanaşımı” kaydını kaldırmazsa da, 12 Eylül darbecilerini koruyup kollayan geçici 15. madde kaldırılıyor; psikolojik olarak darbecilerin yargılanması gündeme geliyor… Tablo ortada. Meclis’teki iki muhalefet partisi temsilcileri, her ne kadar peşinen referandumda “red” oyu vereceklerini söyleseler de, aslında pakete bir itirazları yok. Yalnız iki maddenin iptalini isteyen Anamuhalef ve diğer siyasî partiler, bütün bu düzenlemeleri olumlu, hatta “yetersiz” buluyor…
REFERANDUMA GEREK KALMADAN… Doğrusu, itiraz konusu iki maddenin iptali halinde iktidar partisinin dokunulmayan maddeleri Meclis’e çekip muhalefetin desteğiyle geçireceği, karar öncesi kulislerde konuşuluyordu… Bunun içindir ki iktidar ve muhalefet olarak Meclis’in yapacağı en mâkul iş, bu safhadan sonra “paketi” geri çekip, Meclis’ten geçirmek. Zaten AYM’nin bazı cümlelerini muhalefetin taleplerine uygun olarak “değiştirdiği” tartışmalı iki maddedeki diğer ihtilâflı hususlar üzerinde mutâbakata varmak. Örneğin AB’nin “İlerleme raporları”nda ilettiği kriterler ışığında “HSYK’da Adalet Bakanı ve Müsteşarının bulunmaması” şartını yerine getirip, 25 maddesinde uzlaşılan paketin geri kalan iki maddesinde uzlaşma sağlamak. Yasayı 367’yi aşan bir oyla referanduma gitmeye gerek kalmadan Meclis irâdesiyle kabul etmek… Yaz sıcağında, Ramazan’a rastlayan propaganda döneminde 100 trilyon harcanarak hak ve özgürlükleri referanduma sunmak garâbeti yerine, Türkiye’nin başlatılan “demokratik açılım” ve terörle mücadele gibi gerçek gündemiyle uğraşmak… Bu durum, başta “terörle mücadele” olmak üzere ülkenin devasa iç ve dış gündemine dair siyasetin uzlaşmasına bir zemin teşkil eder, hatta ileride “yeni sivil anayasa”da ve demokratikleşmede ortak çalışma ortamına kapı açar. Demokrasi için bir kazanım olur. Aksi halde, peyderpey şehid cenâzelerinin geldiği sath-ı mâilde, temelde herkesin onayladığı ve Meclis’te kabulü mümkün olan “paket”i, seçime bir yıldan az bir zaman kala sırf siyasî rant ve hesaplar uğruna inadına masraflı bir referanduma götürmenin hiçbir anlamı olmaz… Gündemi mayınlayıp kilitler, yeni yeni faydasız siyasî polemiklere malzeme edilir. Türkiye’ye bu kritik süreçte boşu boşuna zaman kaybettirir… 09.07.2010 E-Posta: [email protected] |