Cevher İLHAN |
|
“Beklentili” diplomasi… |
Kanada’daki “kritik görüşme”de bir sonuç çıkmadığı, Erdoğan ile Obama’nın görüşme sonrası karşılıklı “beklentiler”le dolu demeçlerliyle ortaya çıkmakta. Erdoğan’ın, karakol saldırılarının ardından özellikle Şemdinli’de 100’e yakın teröristin sınırı geçip askerî birliğe saldırısının, “ABD’nin PKK’ya karşı yeterli desteği vermediği yönünde Türk halkında bir algı oluşturduğu”ndan yakınması, terörle mücadedele hâlâ sağlıklı bir işbirliğine ulaşamadığının açık itirafı. Şu çarpıklığa bakın. Her ne kadar “ABD, Kuzey Irak’ta ve istihbarat alış verişinde terör örgütüne karşı somut adımlar atarsa bu havayı tersine çevirebilir” temennisini iletip, özellikle “anlık istihbarat paylaşımı” konusunda hâlâ umutlu olduğunu söylese de, beyânlarından kendisinin de buna pek inanmadığı intibâını veriyor… Keza “Türkiye’nin öneminin ABD’de anlatılması, aksi takdirde Washington’da Ankara aleyhine pompalanan kötü havadan ikili ilişkilerin zedelenebileceği” uyarısı, bunun ifâdesi. Ve bu ifâdeden, her görüşmenin ardından yapılan diplomatik tâbirlerle makyajlanmış açıklamaların aksine, ABD’nin 5 Kasım 2007’de Bush’la başlayan “PKK’yı terör örgütü” ve “ortak düşman” ilân etme ve başta “stratejik müttefik” Türkiye ile “anlık istihbarat paylaşımı” olmak üzere, terörle mücadelede etkin ve samimî davranmadığını ortaya koyuyor…
HÂLÂ “ÜÇLÜ MUTÂBAKAT” Hâlâ kabak tadı veren “üçlü mutâbakat” çerçevesinde terörle mücadelede destek beklentisi içinde olduğunu kaydeden Erdoğan’ın Obama’ya, “Son saldırılarla kamuoyumuzda terörle mücadeleye karşı uluslar arası işbirliği noktasında müttefiklerimizin desteği sorgulanır hale gelmiştir; ve bu sorgulamayla en çok da ABD’nin karşı karşıya kaldığı malûmunuzdur” siteminin anlamı bu… Aslında Erdoğan’ın, “ABD’nin PKK’yı ortak düşman ilânının gereğini yerine getireceği beklentisi”ni tekrarlayıp, Obama’nın ilişkilerde “model ortaklık” nitelemesini nazara vermesinin peşinden, “Bu süreçte ABD’ye karşı oluşuna olumsuz algıyı yönetmek için büyük bir çaba harcıyoruz” sözleri, AKP iktidarının ABD ile ilişiklerde ne denli zorlandığının itirafı. Doğrusu, Obama’nın daha önce verilen randevuya rağmen Toronto’da Amerika-Gana maçını âdeta bir fanatik gibi televizyonda izlemek bahanesiyle göz göre göre bir saat rötara uğratarak Başbakan’ın çokça istimal ettiği futbol diliyle Türkiye’ye “diplomasi golü” atmasıyla başlayan görüşmenin ardındaki açıklamalar, her şeyi su yüzüne çıkarıyor. Washington’un işgalindeki ülkede yuvalanan terör örgütünün terörü ve silâhı bırakması ve lojistik desteğinin kesilmesi için de bir şey yapmadığını bir defa daha deşifre ediyor. “Terörle mücadelede, model ortağımız ABD’den PKK’ya karşı daha kararlı ve net açıklamalar, adımlar bekliyoruz” diyen Erdoğan’ın, “Kuzey Irak’taki PKK’nın bitirilmesi” beklentisi de bunu te’yid etmekte. Zira Erdoğan’ın defalarca dile getirdiği gibi, Ankara’nın bütün belge ve bilgileriyle listesini vermesine rağmen ABD, hiçbir taahhüdünü yerine getirmiş değil. Terör örgütünü kontrolündeki Kuzey Irak’ta enterne etmeye yanaşmıyor. Güdümündeki Irak’ta ve Kuzey Irak’ta serbestçe dolaşan yüzlerce terörist elebaşından bir tekini dahi teslim etmemiş. Terör örgütü Irak şehirlerinde legal bir biçimde faaliyet gösteriyor. Kandil, Mahmur ve diğer terörist kamplarına her türlü eğitim, sağlık, malî, lojistik destek devam ediyor. Erdoğan’ın “olumsuz atmosfer” olarak nitelendirdiği PKK’nın finans kaynakları, nüfuz ticareti, uyuşturucu ve kaçakçılığı önlenmiyor…
WASHİNGTON, ANKARA’YA BİGÂNE… Ankara, Washington’dan en azından bu hususta “açık ve net tavır”la “somut adımlar” bekliyor; ne var ki Obama Erdoğan’a bu konuda da hiçbir vaatte dahi bulunmuyor. Obama, Amerikan Savunma Bakanlığı Pentagon’a özel tâlimat ilettiğini, Süper Kobra helikopterlerin 2011’in başında Türkiye’ye ulaşacağını söylemekle yetiniyor. Erdoğan da bunun “önemi”ni belirtmekle geçiştiriyor… Erdoğan’ın Obama’dan “beklentileri”, yalnız “terörle mücadele”yle kalmıyor. İsrail’in katlettiği dokuz vatandaşının cenâzesinin, onlarca yaralının ve yüzlerce mağdur vatandaşın serbest bırakılması çabasına teşekkür ettiği Obama’dan, İsrail’in açıkça özür dileyip tazminat ödemesi ve BM’nin uluslar arası komisyonunu kabulü için baskı yapmasını istiyor. Ne var ki Obama, bu taleplere karşı hiçbir teminatta bulunmuyor. Dahası, hâlâ hiçbir anlaşmanın askıya dahi alınmadığı İsrail’e karşı söylemlerden fevkalâde rahatsız olduğunu belirterek, “Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerini düzeltmesini” salık veriyor. Ayrıca İran üzerinde işbirliğinin arttırılmasının öneriyor. Erdoğan’ın Ermenistan’ın protokollere uymaması ve Karabağ işgalini müzâkereye yanaşmaması şikâyetine karşılık yine “protokolleri imzalama” telkininde bulunuyor. Kıbrıs’a kısıtlamaların kaldırılması için devreye girme desteğine bigâne kalıyor… Ve her fırsatta AB’ye yüklenip veryansın eden Erdoğan, Obama’ın Türkiye’nin bu fevkalâde ehemmiyetleri taleplerine kayıtsız kalmasına sessizce karşılıyor. “Beklentileri” yinelemekle yetiniyor… Bu mu “başarılı diplomasi”nin kazanımları? 30.06.2010 E-Posta: [email protected] |