Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Şimdi de ''yanlış ateş'' |
Mezargediği’nde 9 şehit verdiğimiz terör saldırısı için yapılan açıklamada, “Teröristleri çoban veya kaçakçı zannettik” denilmişti. Hatay-Hassa’daki talihsiz olayda ise, yaylada kekik toplayan köylüler “terörist zannedilerek” açılan asker ateşine hedef oldu ve maalesef iki masum köylü Hakkın rahmetine kavuştu. İzahları “zannetmek” üzerine bina edilen bu iki trajik hadise, terör bölgesinde görev yapan askerlerimizin sevk ve idaresinde, mutlaka dikkatle üzerinde durulup, düzeltilinceye kadar ısrarla çalışılması gereken ciddî sorunlar bulunduğunu bir kez daha açıkça gözler önüne serdi. Güvenlik uzmanları, Mezargediği saldırısındaki “zannetme” olayında, kesinlikle mazur görülemeyecek bir güvenlik zaafı ve gaflet halinin söz konusu olduğunu günlerdir ifade ediyorlar.
Karşı tepelerdeki hareketliliğin fark edilmesini takiben, her ihtimale karşı boşluğa ateş açıp bomba attıktan sonra ses gelmeyince, “Herhalde çobanlar ve hayvanları ya da kaçakçılarmış ki karşılık vermediler” diye rehavete kapılmanın ve peşinden terörist baskınına maruz kalmanın askerî mantıkla da açıklanabilecek tarafı var mı? Birçok yorumcu tarafından seslendirildiği gibi, bir defa o saatte orada çobanların işi ne? Velev çoban bile olsa, çobanlar dağlarda 20-30 kişilik gruplar halinde mi dolaşıyor? Ve yine çoban olup da, Hassa’daki köylüler gibi isabet alarak vurulsalardı, bunun altından nasıl kalkılacaktı? Keza “kaçakçılar” izahı da son derece problemli. Çünkü hem askerin onlara da dokunmayıp göz yumduğunu ele veriyor, hem de açılan ateş ve atılan mermilerle vurulup ölmeleri halinde doğacak sonuç yine büyük sıkıntı getirirdi. Ve netice: Karaltıların çobana da, hayvanlarına da, kaçakçılara da ait olmadığı, mevzilere kadar sızan teröristlerin baskınıyla ortaya çıkıyor. Bu inanılmaz gafletin bedelini 9 şehidin acısıyla ödüyoruz. Sorumlularından hesap sorulup sorulmayacağını ise bilmiyoruz. Zira şu âna kadar o istikamette bir işaret ortaya çıkmış değil.
Hassa’daki trajedide de yine “zannetme” sonucu ölümler oluyor ve bu defa masum insanlara ateş açanlar teröristler değil, maalesef askerlerimiz. Peki, bunun hesabını kim verecek? Teröristle mücadele edilen yerlerdeki psikolojinin, böyle bir durumun söz konusu olmadığı yerlerden çok farklı olduğu; her an teröristlerin baskınına maruz kalma riski bulunan yerlerde dolaşırken ellerin hep tetikte olması ve hattâ hareket eden herşeye ateş etmeye hazır bulunulmasının, ortamın gereği olduğu söylenebilir.
Ama sonuçta masum canlar gidiyorsa, bunun hiçbir şekilde telâfisi mümkün olmaz. Bölgede senelerce masum halka terörist muamelesi yapıldığı ve terör örgütünün taban bulup terörist faaliyetlerin artmasında bunun da son derece büyük rolü olduğu öteden beri ifade edilegeldi. Acaba şimdi sivillerin kasten ve bilerek değil, yanlışlıkla öldürüldüğü bir aşamaya mı geçtik? Gerçi Hassa’daki hadiseyi, daha maktullerin kanı kurumadan ortaya atılıp Mezargediği’ndeki “temkin ve dikkat”in isabetliliğine delil gösterebilen yorumcular da çıktı, o da ayrı bir bahis...
Ama neresinden bakılırsa bakılsın, “Çok üzgünüz” açıklamalarıyla geçiştirilmesi kesinlikle mümkün olmayan son derece talihsiz bir olay. Peki, bunun faturası kime çıkarılacak? Ve tekrarını önlemek için ne gibi tedbirler alınacak? İşe, açılım kapsamında kaldırılması öngörülen yayla yasağını yeniden ve üstelik daha katı bir şekilde uygulamaya koyarak mı başlanacak? “İşte yayla yasağını bunun için, teröristlerle çatışırken köylüler arada kalmasın diye koymuştuk. Onun için, terörle mücadele bitmeden bu yasağın kaldırılması yanlıştır” mı denilecek?
Ki, son MGK toplantısında askerin meseleyi bu şekilde gündeme getirdiğine dair bilgiler, medyada yer almaya başladı bile. Bunun anlamı, açılımın önemli başlıklarından biri olarak takdim edilen bu hususun da “kapanım”a dönüştüğü. 30.06.2010 E-Posta: [email protected] |