Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
AB rüyası bitti mi? |
Türkiye’nin AB süreciyle ilgili teknik hazırlıklarını koordine etmek için kurulan AB Genel Sekreterliğinin başındaki isim, Büyükelçi Volkan Bozkır geçtiğimiz günlerde yaptığı konuşmada şöyle demiş: “Bizim için AB rüyası artık bitmiştir.” Bu iddiası için Bozkır’ın gösterdiği gerekçe, şu günlerde birliği fena halde zorlayan ekonomik sıkıntılar. Hep birlikte takip ettiğimiz gibi, Yunanistan başta olmak üzere birlik üyesi bazı ülkelerin “iflâs” noktasında olduğu yönünde estirilen hava ve euro’daki değer kaybının devam etmesi, başından beri AB’den haz etmeyen kimi mahfiller tarafından “AB çöküyor, dağılıyor, artık iflâh olmaz” şeklinde sunuluyor. Bu mahfilllerin başını da yine Soros çekiyor. İki ay önce Soros’un da katılımıyla bir araya gelen uluslararası borsa spekülatörlerinin toplantısından çıkan sonuç, “Soros euro’yu ölüme mahkûm etti, euro'nun idam fermanı imzalandı” şeklinde duyurulmuştu. O günden bu güne euro’daki düşüş, hızlanarak devam ediyor. Böylece, AB’nin en önemli ve iddialı projelerinden biri daha çok ciddî bir sıkıntıya giriyor. Ulus devletleri tek şemsiye altında birleştirip her alanda ortak politikalara yönelten, millî sınırları kaldıran ve müşterek para birimine geçme adımını da başarıyla atan AB’nin süreç içinde bu tarz zorluk ve engellerle karşı karşıya gelmesi, aslında normal. Şimdi birlik, bu zorlukların en katmerlilerinden birinin muhatabı durumunda. Bakalım, atlatabilecek mi? AB Konseyi Başkanı Barroso’nun, Yunanistan, İspanya ve Portekiz için seslendirdiği “Eğer finans krizini aşamazlarsa demokrasileri de tehlikeye girer” endişesi, meselenin ciddiyetini daha farklı bir boyutuyla gözler önüne seriyor. Üç ülkenin ortak özelliği, yıllarca askerî dikta rejimleriyle yönetildikten sonra demokrasiye geçmiş ve bu durumlarının AB üyeliğiyle pekişmiş olması. Ama gelinen nokta, demokratikleşme açısından kat edilen onca mesafeye rağmen eski dikta rejimlerine dönüş riskinin hâlâ tam olarak ortadan kalkmadığına işaret ediyor ki, son derece önemli bir tehlike bu. Peki, kör-topal demokrasisiyle beş buçuk yılı aşkındır AB yolunda ayak sürümeye devam eden Türkiye, bazı birlik üyelerindeki ekonomik sıkıntıları gerekçe göstererek, “İyi ki AB’ye girmemişiz, yoksa bu dalga bizi de götürürdü” deme lüksüne sahip mi? Bize göre değil, ama böyle diyenler var. Buna karşılık, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan’ın, küresel finans krizinin bazı Avrupa ülkelerinde yoğunlaşması öncesindeki dalgasıyla ilgili olarak, “AB reformları bizi krizden korudu” dediğini hatırlıyoruz, ki doğru olan değerlendirme bu olsa gerek. Ancak, eksik ve yarım haliyle dahi bizi krize bir ölçüde dayanıklı kılan reformlardaki “rehavet, tavsatma ve sürüncemede bırakma” politikalarının izahı çok zor. Bu noktadan Bozkır’ın beyanına dönersek: Volkan Bozkır “AB artık yeni üyelere para sağlayan bir yer olmaktan çıkmış, kendi üyelerinin sorunlarıyla uğraşmaktadır” diyor. Peki, Türkiye’nin AB üyeliğine talip olurkenki birinci hedefi birlikten para almak mıydı, yoksa AB kriterlerinde ifadesini bulan demokratik hukuk devleti standartlarını yakalayıp, sonrasında bunun ekonomik yapıya da getireceği pozitif kazanımlardan yararlanmak mı? Ayrıca, birlik üyesi olmanın gerektirdiği hukuk ve demokrasi kriterlerine uyumda isteksiz, hattâ dirençli bir tavrı ısrarla sürdürürken, AB’nin bazı üyeleri ekonomik açıdan sıkıntıya girdiğinde, “Artık oradan bize para gelmez, bu yüzden AB rüyası bizim için bitmiştir” diyen bir yaklaşımın etik değerler ve samimiyetle izahı mümkün mü? Temennî edelim ki, Bozkır’ın sözleri eksik ya da yanlış yansıtılmış olsun ve düzeltilsin. Aksi halde, Türkiye’yi AB üyeliğine hazırlamakla görevli bir kurumun, fırsat kollayan AB karşıtlarına teslim edildiği yönündeki algılama daha da kuvvetlenir. Bozkır’ın seleflerinden, 20035’te aynı görevi üstlenmiş olan Murat Sungar, “O dönemde ‘Bırakalım bu siyasî kriterleri, daha teknik gidelim’ diyordum” itirafıyla, bu algıya ciddî bir katkı vermiş ve biz bunu “Vahim bir itiraf” diye nitelemiştik (Yeni Asya, 13.1.10). Bozkır’ınki daha da vahim... 18.06.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (17.06.2010) - Eksen kayması ve AB (13.06.2010) - Gazeteyi ulaştırmak (11.06.2010) - Cihad ve şehitlik |