Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Türbülans |
Son dönemde ortaya çıkan işaretler, Türkiye’nin sıcak bir yazla birlikte, şiddetli bir türbülansa da sürüklendiğini gösteriyor. En kronik ve kritik konulardan biri olan terördeki tırmanış ve şehit cenazelerindeki artış maalesef devam ediyor. Ve Başbakanın bu konudaki yorumu “Terör niye tırmanıyor?” diye sormaktan öteye gidemiyor. Bunu hepimiz soruyoruz. Başbakan konumundaki bir insandan beklenen, daha farklı birşeyler olmalı, değil mi? Özellikle ve öncelikle terörü bitirmek üzere gündeme getirilen demokratik açılım projesi neredeyse bir yıldır konuşulduğu halde, gelinen noktada müşahhas olarak atılmış bir adım yok. Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının faaliyete geçmiş olması, iktidar cenahınca, açılım için atılmış adımlardan biri olarak gösteriliyor, ama bu yeni bürokratik kurumun terör belâsını bitirme noktasında ne ölçüde etkili ve başarılı olabileceği yanında, başka bazı açılardan da cevabı verilmemiş soru işaretlerine konu olduğu bir vâkıa. Ki, bunları geçtiğimiz süreçte değişik vesilelerle işledik. (Bkz. 13 Ocak 2010 günü yayınlanan “Açılıma tuhaf start” yazımız.) Ayrıca, bu müsteşarlığın dayandığı yasanın iptali için CHP’nin Anayasa Mahkemesinde açtığı dâvâ da kabul edildi ve esastan görüşülecek. Mahkemenin gündemindeki bir diğer kritik konu mâlûm: anayasa paketi. Adalet Bakanı paket için 12 Eylül’de yapılması öngörülen referandumun 10 genel seçimden daha önemli olduğunu söylerken, HSYK Başkanvekili yaşananları “Türkiye’nin düzeninin, rejiminin savaşı” olarak niteliyor ve “Ya mevcut rejim devam edecek ya da...” diyerek mâlûm çevrelerce hayli zamandır AKP eksenli olarak seslendirilen “dinci diktatörlük paranoyası”nı provoke etmeyi amaçladığı açıkça belli olan beyanlarda bulunuyor. Bu hengâmede, her gün bir yenisi ortaya sürülen ses kayıtları ise, paketin Anayasa Mahkemesinde karar beklediği bir süreçte, yüksek yargı cenahındaki “derin kulisler”i deşifre ediyor. Ve bunlar, hedef alınan adreslerdeki “savaş” psikolojisini daha da alevlendirirken, hadise, sonunun nereye varacağını kestirebilmenin giderek zorlaştığı bir “devlet buhranı”na dönüşüyor. Bu hengâmede, devlet içindeki derin çetelerin çökertilmesi konusunda büyük ümitler bağlanan Ergenekon dâvâsındaki gelişmeler de yön değiştirmiş görünüyor. Çoktandır mahkeme başkanıyla diğer iki üye ve savcılar arasında beliren çatlak, bir iç kavgaya dönüşmüş vaziyette. Bilindiği gibi, epeyce zamandır başkan, bazı tutukluların tahliyesi yönünde oy kullanıyor, ama diğer iki üyenin reyi farklı olduğu için söz konusu sanıkların tutukluluk hali devam ediyor. Son gözaltılarda ele geçirildiği öne sürülen ipuçlarından hareketle savcılara atfen ortaya atılan iddialar, başkandaki değişikliği, akla hayale gelmez ve ahlâka da sığmaz yöntemlerle yapılan birtakım telkin ve yönlendirmelerle açıklıyor. Başkanın, son iddiaların odağındaki isim olan Seyfi Oktay’ı aracı kılarak randevu alıp görüştüğü HSYK Başkanvekilinin açıklamaları da, bazı iddiaları, yeni boyutlar getirerek doğruladı. Ergenekon dâvâsı için “Bu gidişle otuz yılda bitmez” demesi ve Yargıtay üyesi olmak istemesi, bunların en dikkat çekici olanlarından ikisi. Peşinden, Ergenekon dâvâsının sembol isimlerinden biri haline gelen Savcı Zekeriya Öz’le ilgili olarak soruşturma açılacağı haberi geldi. Bunlar birlikte değerlendirildiğinde, geçen yaz HSYK gündemine getirilen, ama çıkarılamayan yaz kararnamesindeki en önemli hedeflerden birinin, bu kez farklı yöntemlerle gerçekleşme yoluna sokulduğu gibi bir sonuç doğuyor. Mahkeme heyetindeki çatlağın, başkanı, savcıları ima ederek “Kurt içimizde” dedirtecek ölçüye varması ve adı Ergenekon operasyonuyla özdeşleşen bir savcının soruşturma kıskacına alınması, operasyonu ve süreci zora sokmaz mı? Bakalım, bu gidişatın sonu nereye varacak? 16.06.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (13.06.2010) - Gazeteyi ulaştırmak (11.06.2010) - Cihad ve şehitlik (10.06.2010) - Müsbet hareket ve güvenlik |