16 Haziran 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Receb ayına Receb ismi verilmiştir. Çünkü bu ayda Şaban ve Ramazan hürmetine büyük hayır ve hürmet bahşedilmiştir.

Câmiü's-Sağîr, No: 2359

16.06.2010


Üç Aylarda, şirket-i maneviyeye pek çok servet girecek

Bu şuhur-u mübarekede, Nurcuların şirket-i maneviyesine inşaallah pek çok kudsî servet girecek. Herbir Nurcu, binler lisanla ve yüzer kalemle çalışacak gibi kâr kazanacak.

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Bu şuhur-u mübarekede, Nurcuların şirket-i maneviyesine İnşaallah pek çok kudsî servet girecek. Herbir Nurcu, binler lisanla ve yüzer kalemle çalışacak gibi kâr kazanacak. Ve bu mübarek ve çok bereketli aylarda beş tarzda ibadet sayılabilen kalemle Zülfikâr-ı Mu'cizat mecmuasına hizmet edenler, tam bahtiyardırlar. Fakat yazıdan ziyade, sıhhatine dikkat etmek lâzım ve elzemdir. Bugün de tatlı iki manidar tevafuku gördüm. Kanaatım geldi ki, benim bugünlerde zahmetler içinde Asa-yı Musa tashihinde sıkıntılarıma mukabil, inayet-i İlâhiye ücretimi ve tayınatımı şirin bir sûrette veriyor.

Birisi: Kahraman Tahiri’nin teberrük olarak getirdiği tatlı lokmalar, acip bir bereketle, hergün ikişer üçer yediğim halde bitmiyordu. Hayret ederdim. Bugün âdetimle iki alacaktım; baktım yalnız iki tane kalmış. İktisat için birisini aldım. Aynı saatte, Hıfzı’nın iki masum evlâdının, bir kutu içinde yazdıkları nüshalar altında şekerden, ekmekten, aynen Tahiri’nin lokmaları gibi, hem onun miktarında elime verildi. Ben bu tatlı tevafuktan zevk alırken, dünkü gün, aynı saatte çok hararetim vardı, çok su içiyordum. Canım üryani erik hoşafı istedi. Ben bilmiyordum, unutmuştum; şiddetli bir arzuyla hararetimi teskin edecek eskide alıştığım ve çok istimal ettiğim üryani erik, bir kutu içinde ve Asiye’nin has arkadaşlarından Nurcu Şerife Hanımın şekeriyle elime verildi. Ben de bu çok tatlı tevafukun hatırı için hem masumların, hem onların teberrüklerini yüz misli kadar kabul ettim.

Umumunuza binler selâm.

***

Aziz, sıddık, sarsılmaz, usanmaz, çekinmez, çekilmez kardeşlerim,

Evvela: Bu yaz, derd-i maişet cihetiyle ve bu şuhur-u selâse, ibadet haysiyetiyle bir derece Nurların kitabetine fütur verebilir diyenlere beyan ederiz ki: Bilâkis, yazmaya şevk verir ve vermek gerektir. Çünkü Nurun hizmeti, hem maişet, hem rahat-ı kalbe bereketleriyle yardım ettiği gibi, ibadet-i tefekkürî nev’înden olması cihetiyle, mübarek ayların sevaplarına büyük yardımı olur.

Saniyen: Nur’un bir şakirdi bana dedi ki: “Geçen sene daha Nurlar bize teslim olmadan ve hususî bir iade neticesinde burada rahmet dahi hususî bir derece tezahürüyle demiştin ki: Ne vakit tam serbestiyetle Nurlar okunsa ve yazılsa ve bize iade edilse, yağmurla, rahmet tam olacak haber vermiştin. Hakikaten bu baharda hem Asa-yı Musa her tarafta merakla yazılması ve okunması, hem Zülfikar-ı Mu'cizat yazılmasına şevkle başlanması, bu emsalsiz rahmete bir vesile olduğuna katî kanaatım geliyor” dedi.

Emirdağ Lâhikası, s. 145

LÜGATÇE:

şuhur-u mübareke: Mübarek aylar; üç aylar.

şirket-i maneviye: Manevî şirket, ortaklık.

Zülfikâr-ı Mu'cizat: Bediüzzaman Hazretlerinin Mu'cizat-ı Ahmediye ve Mu'cizat-ı Kur’âniye isimli Risâleleri.

inayet-i İlâhi: Allah’ın yardım ve himayesi.

teberrük: Bereketlenmek, İlâhî sevaba hissedarlık.

derd-i maişet: Geçim derdi.

elzem: En lüzumlu.

şuhur-u selase: Üç aylar; Recep, Şaban, Ramazan.

kitabet: Yazma.

fütur: Usanç, tembellik.

rahat-ı kalb: Kalp rahatlığı.

ibadet-i tefekkürî: Tefekkür, düşünme yoluyla yapılan ibadet.

16.06.2010


Rahmet ve bereket ayları

Ömür su misâli akıp gitmektedir. Çocukluk günlerim, daha dün gibi. Kırk sekiz yıl nasıl geçti bilmiyorum. Dünyanın fani olduğu sözde gibi gelirdi eskiden.

Yaşadıkca, fani olduğunu, gerçek mânâsıyla hissediyor insan.

Gene bir yıl geçmiş, Ramazan ayının ilk habercisi olan Receb ayı gelivermiştir.

Her sene bizlere, iyilik, güzellik ve rahmet getiren mübarek şuhur-u selâse, yani üç ayların ilk günlerindeyiz. Nefis muhasebesine başlamamız için bir uyarı daha.

Ey nefsim! Uyuduğun yetmedi mi, uyanma zamanın gelmedi mi? Uyan artık. Dön bir bak geriye! Ömrünün büyük bölümü geride kalmış, artık ne bekliyorsun? Kırk sekiz yıllık yapamadığını, bundan sonra mı yapacaksın? Bundan sonrası için iyi şeyler düşün. Belki yapmak isteyip de ertelediğin güzel şeyler vardır. Onları düşün. Yolculuk devam ediyor. Azık alma zamanı.

Bu mübarek ayların da özelliği bu işte. Hatırlatır her şeyi, anlayabilene.

Üç ayları benzetme yoluyla açmaya çalışırsak;

Receb; tohumu toprağa ekme zamanını,

Şaban; ekilen tohumun bakım, emek, sulama zamanını,

Ramazan; hasat zamanını, emeğin karşılığını alma zamanını, zahmetin bitip rahmetin başlama zamanını ifade eder.

Receb ayı içerisinde mübarek gecelerin ilki, Recep’in ilk Cuma gecesi olan Regaib Gecesi’dir. Regaib; ragibetler, yani rağbet olunan, çok istenilen şeyler, ihsan ve ikramlar mânâsına gelir. Bu gecede ihlâsla yapılan ibadet ve duâlar, reddedilmez. Kat kat sevap yazılır.

Receb ayının her günü çok kıymetlidir. Özellikle Cuma geceleri daha çok faziletlidir. Hadis-i Şerif’te Efendimiz (asm):

“Recep Allah'ın (cc) ayıdır. Bu aya saygı gösterip, ikramda bulunana, Allah da (cc) dünya ve ahirette ikramda bulunur” buyurmaktadır.

“Recep ayının ilk Cuma gecesini (Regaib) ihyâ edeni; Allah (cc) duâlarını kabul eder, kabir azabından korur.”

Hz. Peygamber (asm) bir gün Recep ayının faziletlerini anlatırken, yaşlı bir zat: “Ya Resulallah, Receb ayının tamamında oruç tutmaya gücüm yetmez” deyince, Efendimiz (asm) “Sen birinci, on beşinci ve sonuncu gününü tut, hepsini tutmuş gibi sevap alırsın. Çünkü sevaplar on misli yazılır, fakat Receb-i Şerif’in ilk Cuma gecesinden (Regaib) gafil olma” buyurmuşlardır.

Üç aylar, mânevî kazançların doruğa ulaştığı, günahların çokça affedildiği mübarek aylardır. Bu aylardaki mübarek geceler şunlardır:

Recep ayında: 17 Haziran, Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece Regaib gecesi. 8 Temmuz, Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece, Mi’râc gecesi.

Şaban ayında: 26 Temmuz, Pazartesi’ni Salı’ya bağlayan gece, Berat gecesi.

Ramazan ayında: 5 Eylül, Pazar’ı Pazartesi’ye bağlayan gece, Kadir gecesi.

Mübarek üç ayları dolu dolu, ihlâsla yaşayabilenler, bir ömür ibadet yapmış gibi sevap kazanabilirler.

Cenâb-ı Hak, bu mübarek ay ve gecelerde, nefis muhasebesi yapabilmeyi, ihlâsla ibadet edebilmeyi, çevresine, vatanına ve milletine faydalı olabilmeyi nasip etsin. Ya Rab! Kusurumuzu affet, bizi kendine kul kabul et. Emanetini kabzetmek zamanına kadar bizleri emanette emin kıl. Âmin.

Bütün İslâm âleminin şuhur-u selâsesini (üç aylar) tebrik eder, hayırlara vesile kılmasını Cenâb-ı Erhamürrahimin’den niyaz ederim.

MEHMET ÇALIŞKAN

16.06.2010


Hakikî ittihad

Risâle-i Nur’da sık geçen kelimelerden biri de ‘ittihad’dır. Sözlük mânâsı olarak; birleşme, birlik oluşturma, ikiliği ortadan kaldırma, birlik. Aynı fikir ve görüşte olma, fikir birliği etmektir.1

‘İttihad’ kelimesine benzer bir kelime olan ‘ittifak’ kelimesi de sözlükte hemen hemen aynı mânâlarda verilmiştir. Ancak, risâlelerde çoklukla zikredilen bu iki kelime arasında bazı farklılıkların olduğu görülmektedir.

“İttifak genellikle ittihad ilkesiyle karıştırılır. Oysa aralarında önemli farklar vardır. Bu iki ilkeyi şöyle ayrıştırabiliriz. İttifak, kişinin belli projelerde bilinçli bir tercihle başka insanlarla müşterek çalışabilmesidir. İttihad ise, kişinin mensubu bulunduğu cemaatın fertleriyle her yönden kaynaşması, tek bünye haline gelebilmesidir.

“İttifakta sadece akıl belirleyici faktör iken, ittihadda akıl artı his (muhabbet-uhuvvet) müştereken belirleyici faktördür. İttifakla ittihad arasındaki en önemli fark; ittifakın stratejik, amaç yönelimli ve iradî olmasına karşılık ittihadın hissî, hasbî ve kalbî olmasıdır. İttifakta saygı ön planda iken ittihadın özünü sevgi oluşturur. Ancak ittifaksız ittihad olamaz, fakat ittihatsız ittifak olabilir. İttifak gibi çok daha kolay bir şeyi başaramayanlar, ittihadın semtine bile uğrayamazlar.”2

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin önemle üzerinde durduğu uhuvvet, tesanüd, şahs-ı mânevî, fenafi’l-ihvan ve ihlâs hakikî ittihadın temel taşlarıdır. Bu yüzden, Nur dairesine giren her insanın ittifakla yetinmeyip, ittihada ulaşması en ideal hedeftir.

“Evvel âhir tavsiyemiz, tesanüdünüzü muhafaza; enaniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve itidal-i dem ve ihtiyattır”3 ifadeleriyle hakikî ittihadın temelini oluşturan Üstad Hazretleri, “on hakikî müttehit (ittihad eden) adamın her biri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda manevî kıymeti ve kuvvetleri vardır”4 sözüyle de, hakikî ittihadın tarifini yapmaktadır.

“Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize şerefte, makamda, teveccühte, hatta menfaat-ı maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercih etmek; meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şakirane iftihar etmek”5 ve “Kevser-i Kur’ânîden (Kur’ân pınarından) süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için, bir buz parçası nev’îndeki şahsiyetini ve enaniyetini o havuz içine atıp eritmek”6 de hakikî bir ittihadın gereklerindendir.

Hakikî bir ittihadla ortaya konulan bütünleşme ve kaynaşma ise gerçekten insanlığın ulaşabileceği en yüksek ahlâkî seviyedir. Bu seviyeden benim anladığım; kişinin çok yüksek bir irâdî kararla ve yine çok yüksek bir akıl yürütme süreciyle bilinçli bir şekilde kardeşlerine karşı intikam, haset, kin, inat, çıkar ve menfaat duygularını sıfırlama kararlılığında olması; buna karşılık, kardeşlerinin faziletini, ihlâsını, maddî ve mânevî başarısını, makam ve mevkiini liderlik ve önderliğini kendi kazanımı gibi görüp bunları kalben, ruhen ve aklen benimsemesidir.7

Bu yüzdendir ki, ”bu zamanda hizmet-i imaniyede hazz-ı nefsini bırakıp ve mahviyet ile tesanüd ve ittihadı muhafaza eden bir halis Nur Talebesi, bir veliden ziyade mevki almak” 8 sırrına mazhar olmaktadır. Üstad Bediüzzaman Hazretleri, “Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizaçkârâne ittihad gittiği vakit, manevî hayat da gider. Tesanüd bozulsa cemaatin tadı kaçar. Hak ve hakikatin, Kur’ân ve imanın hizmeti olan büyük bir hazine-i âliyeyi omuzlarında taşıyan zatlar, kuvvetli omuzlar altına girdikçe, iftihar eder, minnettar olur, şükreder. Sakın birbirinize tenkit kapısını açmayınız. Tenkit edilecek, kardeşlerinizden hariç dairelerde çok var. Ben nasıl meziyetinizle iftihar ediyorum, o meziyetlerden ben mahrum kaldıkça sizde bulunduğundan memnun oluyorum, kendimindir telâkki ediyorum; siz de Üstadınızın nazarıyla birbirinize bakmalısınız, adeta her biriniz, ötekinin faziletlerine naşir olunuz”9 talimatıyla, hakikî ittihadın profilini ortaya koymaktadır.

Risâle-i Nur, hakikatleriyle hem nefislerde, hem akıllarda, hem kalplerde, hem ruhlarda, hem şahsî hayatta, hem sosyal hayatta ve hem de siyasî hayatta istikameti tayin ederek, nurun hadimlerini tam ve hakikî ittihat dairesine dâvet ediyor. Bu dâvete icabet etmek nurun mensuplarının aslî vazifelerindendir. Geç ya da lâkayt kalmak hatadır.

Zira “bu zamanın farz vazifesi olan ittihad-ı İslâm”ın gerçekleşmesinin en önemli şartı nur camiâsının hakikî ittihadı sağlamasına bağlıdır. Bence bu hususta Risâle-i Nur’un yanında, gazetemiz Yeni Asya’nın da üstlendiği ve icrâ ettiği en mühim vazifelerden biri budur. Bu sebeple Yeni Asya’yı kesintisiz olarak okumak, hakikî ittihada büyük katkı sağlayacak, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin meslek ve meşrebinin orijinal kimliği daha iyi anlaşılacak ve bu çizgiden sapmalar yaşanmayacaktır.

Dipnotlar:

1- Osmanlıca-Türkçe Lügat, 589, Yeni Asya Neşriyat, 2- Prof. Dr. Bünyamin Duran, Köprü Dergisi, sayı: 108. s. 43–45, 3- Şuâlar 494, 4- Lem’alar, 393, 5- age. 394, 6- age. 401, 7- Prof. Dr. Bünyamin Duran, Köprü Dergisi, sayı: 108 s. 45, 8- Şuâlar 502, 9- Tarihçe-i Hayat 327.

AHMET DEMİRDÖĞMEZ

[email protected]

16.06.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.