Sami CEBECİ |
|
Van ilinde Bediüzzaman coşkusu |
Kuruluş tarihi, insanlık tarihi kadar eski olduğu bilinen Van ili, Van Gölü sahilinde kurulmuş güzel bir şehrimizdir. Eski Van, Van Kalesi eteklerinde kurulu iken, 1. Cihan Harbinde Ermeniler tarafından yakıldıktan sonra şimdiki yere kurulmuş ve dört yüz binden fazla nüfusuyla devamlı büyümektedir. “Dünyada Van, âhirette iman” sözü söylenecek kadar kendisine has güzelliklere sahiptir. Van ilini ayrıca güzelleştiren bir başka faktör de, asrımızın büyük İslâm âlimi olan Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerini, uzun yıllar bağrında misafir etmesidir. Yirmi seneden fazla kaldığı Van ilinde, sırf on beş senesini, Van valisi İşkodralı Tahir Paşanın konağında geçirmiştir. İlmî münâzaralarla şarkın ulemasını ilmen mağlûp eden ve hiç kimseye soru sormadan her sorulan soruya duraklamadan doğru cevaplar veren Bediüzzaman’a Tahir Paşa bir gazete haberi gösterir. İngiliz sömürge bakanı Lord Gladstone parlamentoda “Bu kitap, Müslümanların elinde kaldıkça biz onlara hakikî hâkim olamayız. Ya Kur’ân’ı ortadan kaldırmalıyız ya da Müslümanları bu kitaptan soğutmalıyız.” diyerek dehşetli bir plân ortaya atar. Yıl 1898 tarihidir. Bu haber üzerine ruhundaki hamiyet-i İslâmiye feveran eden Bediüzzaman “Ben de Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş olduğunu bütün cihana ispat edeceğim” diye müthiş bir irâde ortaya koyar. İşte, Risâle-i Nur Külliyatı bu muazzam irâdenin mahsulüdür. Elliden fazla dünya diline tercüme edilmiş ve bütün dünya ülkelerinde okunur hâle gelmiştir. Vefatından altı yıl sonra, 1966 senesinde Van’da ilk Bediüzzaman Mevlidi okutuldu. Hiç ara vermeden 1980 yılına kadar mevlitler devam etti. Maalesef 12 Eylül 1980 İhtilâlinden sonra tam yirmi sekiz yıl Van Mevlidi yapılamadı. Nihayet 2008 tarihi itibariyle tekrar başlatıldı. Bu sene üçüncü mevlit için Esenboğa’dan havalandığımızda, yan koltukta oturan gençle sohbete başladık. Adını sordum, “İsrafil” dedi. “Aman, Azrail olmasın da” dedim. Gülüştük. Aslında, Azrail de insanı korkutmamalı. Zira, en değer verdiğimiz ruhumuzun emin bir ele teslim edilmesi, melâikeye iman rüknü içinde en önemli olanıdır. Yeni bir polis memuruydu. Bir an evvel Şark hizmetini bitirmek için, Hakkâri’ye tayinini istemiş. Sohbetin sonunda, önceleri namaz kılan sonra bırakıp yeniden başlamak istediğini söyleyen bu gence Küçük Sözler ile Yirmi Üçüncü Söz risâlelerini hediye ettim. Kartımı da vererek “Ara sıra telefonlaşalım” dedim. Sohbetle yolculuğun nasıl bittiğini anlayamadık. Arka koltukta oturan ve çocuklarıyla İngilizce konuşan bayana da İngilizce Tabiat Risâlesini hediye ettim. Çok teşekkür etti. Mutlaka okuyacağını söyledi. Havaalanından bizleri alan Naci kardeşlerle hizmet merkezimize giderken, geçtiğimiz yollardaki bilboardlarda hep mevlit ilânları vardı. Her yere Bediüzzaman damgası vurulmuştu. Hizmet merkezimize ulaştığımızda başta Kutlular Ağabey olmak üzere, iki eksiğiyle bütün Yönetim Kurulu üyelerimizin hepsi oradaydı. Mevcut dostlarımızla kucaklaşarak Yukarı Nurşin Camiine geçtik. Geçen seneki mevlidi ikiye katlayan büyük bir kalabalık vardı. Türkiye’nin her tarafından gelen Nur Kahramanlarıyla Şark ve Garp bir araya gelmişti ve mevlit potasında erimişlerdi. Doğulusu Batılısı, Kuzeylisi Güneylisi, Türk’ü Kürt’ü, Çerkezi Gürcüsüyle farklı yerlerden gelen Nur Talebeleri, din kardeşliği ve dâvâ arkadaşlığı sevgisiyle kucaklaşıyor ve mele-i âlânın hadsiz sakinlerini gıpta ile bakmaya sevk ediyorlardı. Bence devletin bu tablodan alacağı çok dersler vardır. Cami girişine asılan Yeni Asya Van Temsilciliğinin “Hoş geldiniz!” afişi ayrı bir güzelliğe vesile olmuştu. Temsilciliğin hazırladığı program, mevlithanların seçimindeki isabet ve camiin değerli hocasının yaptığı anlamlı duâ, mevlide ruhânî bir atmosferin hâkim olmasına vesile oldu. Mevlitten sonrası yapılan görüşmeleri müteâkip acele dönmem gerekiyordu. Hareket saati on altıydı. Şahabettin kardeşin organizesiyle öğretmen kardeşlerden Tahsin Bey bize yardımcı oldu. Havaalanına giderken, “Senin yolculuk esnasında tanıştığın insanlarla yaptığın sohbetleri merak ve ilgiyle okuyoruz. Eskiden biz de öyle yapardık. Şimdi, her nedense biraz gevşedik” dedi. Van’a gelirken tanıştığımız İsrafil adındaki gençle konuşmalarımızı aktardım. Böylece vedalaşarak ayrıldık. Bu sefer solumda otuz yaşlarında bir arkadaş, sağımda liseli bir genç vardı. Her ikisiyle de tanıştık ve bir hayli sohbet ettik. Liseli olan genç “Rüyamda kıyametin koptuğunu gördüm. O dehşet içinde ‘Hayatımın bundan sonrasını namaz kılarak geçirmeliyim’ diye düşünmüştüm. İnşallah bu sohbet bir vesile oldu. Hemen namaza başlayacağım” dedi. Solumdaki tekstil işi yapan İzmirli arkadaş da, “Önceleri namaz kılıyordum. Sonra bıraktım. Ama vicdan azabı çekiyorum. Gerçi kötü alışkanlıklarım yok. Fakat namaz kılmak bambaşka bir şey. Zaten namaza başlamaya niyetim vardı” dedi. Her ikisine de Küçük Sözler ile Yirmi Üçüncü Sözleri hediye ettim. Çok memnun oldular. Günü birlik gittiğimiz Van Mevlidi böyle hizmetlere vesile olduğu için Allah’a nihayetsiz hamd-ü sena ettim. İşte hizmet, böyle güzelliklere mazhar olmak mânâlarını içinde barındırıyordu ve hiç orijinalliğini kaybetmeyecek olan bir hizmet tarzımızdı. 09.07.2010 E-Posta: [email protected] |