Abdil YILDIRIM |
|
Hayırla meşgul ol şerler meşgul etmesin |
Hayat sürekli bir meşguliyetten ibarettir. Tıpkı yürüyen bir bisiklet gibi. Nasıl ki bisiklet durduğu zaman devrilir, hayatta da hareket ve faaliyet bittiği zaman hayat sona erer. Demek ki insan, yaşadığı müddetçe bir şeylerle iştigal etmektedir. Hiçbir şey yapmadan, hareketsiz duran ve boş oturan bir insan, canlı cenazeden farksızdır. Yaşadığımız müddetçe bir şeylerle iştigal etmek durumunda olduğumuza göre, acaba nelerle meşgul olmalıyız? Her meşguliyet bir zaman ister. Zaman ise, ömür sermayesinden olduğu için çok değerlidir. Öyleyse, bu değerli hazineyi hangi işlerde kullanmalıyız ki, israf etmeden değerlendirmiş olalım? Bu suallerin doğru cevabını bulduğumuz zaman, hayatın bir anlamı olacak, insan olmanın da anlamı ve önemi anlaşılacaktır. Bediüzzaman Hazretleri, “insan bu dünyaya teellümle tekâmül etmek için gelmiştir” diyor. Tekâmül etmek için ise, güzel ve faydalı işlerle iştigal etmek gerekir. Hayırlı işlerle talim edilirse, hayırda tekâmül edilir, Şerle meşgul olanlar ise, şerde terakki ederler, hayırda tedenni eder, geriye gider. İnsanlık yolunda ilerlemek ve yükselmek için hayırla meşgul olmak gerekmektedir. İnsanı hayır yoluna sevk eden imanı ve ihlâsı, şerre sevk eden ise, nefsi ve şeytanıdır. Nefis ve şeytanın işi tahrip olduğu için, her türlü hile ve desiseye başvururlar. Hayırlı işleri engellemek için insanın önüne bir sürü fuzulî meşguliyetler sürerler. Önemsiz, gereksiz, hatta zararlı işleri en mühim bir vazife gibi göstererek insanı onunla meşgul ederler. Açıktan ve doğrudan şer işletemedikleri insanları ise, tembelliğe ve atalete sevk ederek, hayır işlemesine engel olurlar. Gafil insanlar ise, “hayır işleyemiyorum, ama hiç değilse şer ve günahla da meşgul olmuyorum” diyerek, nefsin tuzağına düşerler. Hayırla meşgul olmayan insanın şerle meşgul olması kaçınılmazdır. Zira atalet ve tembellik, başlı başına bir şerdir. Kaldı ki, boş duran bir insanı şeytan boş bırakmaz. “Nasıl olsa yapacak bir işin yok, arkadaşlarında gez eğlen, oyun oyna, vaktini değerlendir” diye kulağına fısıldamaya başlar. İnsan da “biraz eğlensem ne çıkar” diyerek bu sese kulak verdiği zaman, şer kapısından içeri adım atmış olur. Önceleri masum bir oyun ve eğlence olarak başlayan meşguliyet, zamanla gayrı meşrû bir mecraya doğru kayar, haramlara ve günahlara kapı açılır. Şeytanın en dessas hilelerinden birisi de, “eğlenmek de bir ihtiyaçtır, kimseye zarar vermediğin müddetçe senin de eğlenmeye hakkın var” şeklindeki telkinleridir. Evet, insanın gezmeye, eğlenmeye, arkadaşları ile sohbet etmeye ve hoşça vakit geçirmeye hakkı vardır. Ama meşrû dairede kalmak şartıyla. Şeytanın bu şeytanca telkinine karşı en güzel cevabı, yine Bediüzzaman Hazretleri veriyor: “Meşrû daire keyfe kâfidir, harama girmeye gerek yok”. Ama elinde böyle bir pusula olmayanların şeytanın telkinine teslim olma ihtimali yüksektir. İnsanın fıtratında bir şeylerle meşgul olmak, bir faaliyette bulunmak, gibi özellikler bulunduğu için, hayat boşluk kabul etmiyor. Faydalı, güzel ve hayırlı işlerle iştigal etmeyenlerin kalbini şerler işgal ediyor. Böylece insan da nefsinin esiri durumuna düşer. Nefsin ve şeytanın tuzağına düşmemek, imanın hanesi olan kalbimizi şerlerle işgal ettirmemek istiyorsak, her zaman hayır düşünmeli, hayır konuşmalı, hayırla meşgul olmalıyız. Hayatımızı hayırla doldurursak, şerlere yer kalmayacaktır. 10.07.2010 E-Posta: [email protected] |