Hüseyin GÜLTEKİN |
|
Anne babaya itaat |
Toplumdaki yozlaşmanın bedelini her kesimden, her yaştan insanlar ödese de en ağır bedelini her halde beli bükülmüş yaşlılarımız ödüyor. Dinî değerlerin aşınması sonucunda zuhur eden sıkıntı ve huzursuzlukların faturasını da en çok yaşlılarımız çekiyor. Menşe-i ahzan, mahzen-i elem olan ihtiyarlığın ağır yükünü çekmekte zorlanan ihtiyarlarımızın takatsız kalan kalbine ve ruhuna gençlerin ilgisizliği de eklenince bu ağır yük artık çekilmez oluyor. İlgisizlikten öteye gençlerimizin özel sıkıntı ve problemleri de mecalsiz yaşlı anne-babanın sırtına yüklenince gerisini siz düşünün. Ömürlerinin artık kışını yaşayan; hastalıklara düçar olan, şefkat ve merhamete muhtaç durumdaki bu pir-i fanilerin yardımına kimler koşacak, dertlerine kimler çare bulacak? Yaşlı anne ve babaların dert ve üzüntülerini paylaşan, onlara şefkat kanatlarını geren, hayırlı evlât olma liyakatini kazanan evlâtları tebrik ve tenzih ettikten sonra, bilerek veya bilmeyerek yaşlı anne-babayı rencide eden gençlerimizden bizzat şahit olduğum veya işittiğim örneklerden bir kaçını nazarlarınıza sunmak istiyorum. Babasıyla kavgalı olan yaşını başını bulmuş, hem de dindar sayılacak bir gence; “Nihayetinde o senin babandır... Bazı yanlışları olsa da onu kırmamalısın” gibi iyi niyetli telkinlerime; “Ne babası... Öyle baba mı olur? Asıl ben ona babalık yaptım” dediğini işittim. Yine bu defa annesiyle kavgalı olan bir başka gence annenin evlât üzerinde haklarından bahisle, eğer bir anne evlâdından razı olmasa o evlâdın ahirette işi zordur nasihatlarına karşılık; “Asıl ben annemden razı olmasam ahirette onun kurtuluşu zor...” diyerek kesip atıyordu. Bir başka genç: “Anne-babam da bana karşı vazifelerini yerine getirmediler... Benim üzerimde bir hakları yok ki onlara hizmet edeyim...” dediğini duymuştum. Bu meyanda hiçbir haklı tarafı bulunmayan bahanelerle aylarca, senelerce ebeveynleriyle alâkasını kesen nice insanları biliyorum. Yaptıkları bu yanlışlara kılıf hazırlamak da işin daha da acıklı tarafı. “Efendim, çocuğuna gerekli sevgi şefkati göstermeyen, evlâdının istek ve arzularını yerine getirmeyen annesine hak yoktur” gibi hiçbir dayanağı bulunmayan, uydurma gerekçelerle yaptıkları hata ve kusurları savunmak da bu işin bir başka acı tarafı. Anne-babaya hürmeti Kur’ân emir ve tavsiye ediyor. Hele de hiçbir ön şarta bağlı olmaksızın, anne-babanın gayr-ı meşrû isteklerinin dışındaki bütün istek ve arzuları yerine getirmek evlât üzerine farz-ı ayndır. Bunları yerine getirmemek büyük günahların en büyüklerindendir. Şu âyet-i kerime ve hadis-i şeriflere bakalım isterseniz: “Rabbin şunu da emretti: Ondan başkasına ibadet etmeyin, ana ve babaya da iyilikte bulunun. Onlardan bir veya her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına erişecek olursa, onlara sakın “öf” bile deme; onları azarlama, onlara güzel söz söyle”. “Onlara merhamet ve tevazu kanadını ger ve de ki “Ey Rabbim nasıl onlar beni küçükken besleyip büyüttülerse, sen de onlara öylece merhamet buyur” (İsra: 23-24) “Rabbin rızası, babanın rızasındadır; Rabbin gazabı, babanın gazabındadır” ve “Allah’a itaat etmek, anne ve babaya itaat etmektir. Anne ve babaya isyan eden Allah’a isyan etmiş olur.” (Hadis-i Şerif) Evet âyet-i Kerimeler, Hadis-i Şerifler böyle diyor. Elbette anne-babaların da bazı hataları, kusurları olabilir. Evlâtlarına karşı vazifelerini eksiksiz yerine getiremeyebilirler. Fakat bu sebepler evlâdın anne-babaya karşı itaatsizliğini, isyanını haklı kılmaz. 12.07.2010 E-Posta: [email protected] |