Nimetullah AKAY |
|
İş bölümü her alanda lâzım |
Muhakemât okumaları - 7 İlim ilme kuvvet verir. Şüpheli yaklaşımlar, kafa karıştırıcı değerlendirmelerin ilme bir faydası bulunmamakta, aksine çok zararı bulunmaktadır. Belli kabiliyetlerde ilerleyebilen zihinlere fazladan yükler yükleyerek ve zorlamalarda bulunarak yormamak gerekir. Meselâ, Matematik ilminde ilerlemiş biri, Tıp gibi bir bilimde cahil olabilir. Fıkıh ilmi üzerinde mütehassıs olmayan biri, Fıkhın usûlünde müçtehit olsa bile, fıkıh âlimlerinin ittifak ettikleri bir meselede sözleri geçerli olmayabilir. Her insan belli bir alanda ihtisas sahibi olmalı ve o meselede onun sözü geçerli olmalıdır. Tarih gösteriyor ki, bir şahıs birçok ilimde mütehassıs ve meleke sahibi olamaz. Ancak zekâda dahi olanlar dört-beş ilimde söz sahibi olabilmişlerdir. Umuma el atmak, umumu terk etmek demektir. ‘Ben bütün ilimleri öğreneceğim’ diyen bir insan, hiçbir ilimde ilerleme kaydetmez. Her şeyde olduğu gibi, “Taksimü’l-a’mal” (iş bölümü) hükmü ilimde de geçerlidir. Bir ilimde mütehassıs olan, artık o ilmin rengiyle boyanmakta, kurallarıyla bir nevî şekillenmekte ve biçimlenmektedir. Bu kişi her meseleye kendi ilmî ihtisası açısından bakmaya başlar. Diğer malûmatlar onun için asıl olmaz, tamamlayıcı bilgiler olur. Eğer böyle bir kişi her konuda ahkâm kesmeye kalkışırsa, bir işe yaramayan, kafası karışık bir kişi durumuna düşer, kendisine faydası olmadığı gibi başkalarına da zarar verir. Asıl olan bir ilim dalını esas tutup, sair malûmatlarını ikinci plana atmaktır. Geçerli bir kaide şudur ki, bir kitapta birçok ilim yer alırsa, içindeki mevzular birbirlerinin anlaşılmasını zorlaştırırlar. Bir kitap hangi ilim dalı için yazılmışsa, o konu ile ilgili bilgilere odaklanmalıdır. İlimler birbirine destek vermeli, birbiriyle kucaklaşmalı ve birbirine cevap vermelidirler. Düzensiz bir bilgi yumağı, belli bir ilimde ifade edilmek istenen mânâların ortaya çıkmasını imkânsız hale getirir. Bu vaziyet tefsirlerde ortaya çıkarsa, karışık malûmatlar zihinleri karıştıracak, âyetlerin gerçek mânâsından zihinleri uzaklaştıracak, İslâm hakikatlerinin aleyhinde olanlara da tenkit imkânı verebilecektir. Nasıl ki, bir evin ihtiyaçları sadece bir yerden karşılanamaz, her bir ihtiyaç, ehlinden temin edilir. Aynen bunun gibi, huzur verici ve refah sağlayıcı bir ilerleme elde etmek için bu kuralı bütün işlerimizde kullanmalı, işi ehline vermeliyiz. Bütün insanların ihtiyacına cevap verecek bir Kur’ân tefsiri bu mantıkla hazırlanmalı, konusuna göre her ilim erbabından istifade edilmelidir. Sanii Zülcelal olan Allah’ın bu âlemde cari kıldığı iş bölümü kaidesinden meydana gelen mükemmelleşme ve ilerleme kanunu gereğince, “Allah’ın rızasına ve emirlerine uygun hareket etmek” farz iken, ne yazık ki buna göre hareket edilmemiştir. Bu sebeple de, insan hayatına maddî-manevî huzur verecek gelişmeler yeterince sağlanamamıştır. Allah’ın hikmet kanunlarının yardımıyla bize verilen kabiliyetler iş bölümünü gerektirmektedir. Bu durum, yani iş bölümü, ilim ve san'atın gelişmesi için, Allah’ın bize bir manevî emri olduğu halde, bunu lâyıkıyla kullanmamışız. Allah’ın hikmet kanunlarına aykırı hareket ettiğimiz için, kabiliyetlerimizden kaynaklanan kuvvet ve şevk, yalancı bir hırsla ve riyanın başı olan ‘üstün görünme’ arzusu ile yok olma derecesinde zayıflamıştır. Elbette Allah’ın emirlerine uygun hareket etmeyip isyan eden cehennemî bir hayat hak eder. Biz de bu yaratılış kanunlarına uygun hareket etmediğimizden cahillik cehennemiyle azap çektik. Bu azaptan bizi kurtaracak olan, “İş bölümü” kanunu ile amel etmektir. Zira bizden önceki büyüklerimiz iş bölümünü hayatlarına geçirmekle ilimlerin cennetinde hayatlarını sürdürmüşlerdir. Hasılı, İslâm dini hakikatleri iyi bir şekilde gözden geçirilirse görülecektir ki, içinde şüphe verici, kafaları karıştırıcı bir durum bulunmamaktadır. İslâma yanlışlıkla mal edilmek istenen şüpheli meselelerin tamamı cerbezeli zihinlerden çıkıp sonra hakikatlere karışmış ve insanların İslâm nurundan yeterince istifade etmesine engel teşkil etmişlerdir. 12.07.2010 E-Posta: [email protected] |