Ali FERŞADOĞLU |
|
Nur mesleğinde müstebitlerle asla uzlaşılmaz |
Müslümanları geri bırakan sebeplerden beşincisi, “Çeşit çeşit sarî (bulaşıcı) hastalıklar gibi intişar eden istibdattır.1 İstibdat ise; bir şeyi zorla kabul ettirmek, İslâmiyeti zehirlendiren, herşeye bulaşarak zehrini atan muzır ve olumsuz bir haslettir. 2 Hayatının her safhasında hakkın hatırını yüksek tutan ve diktatatörlerle mücadele eden Bediüzzaman; müstebit, baskıcı, diktatör idarecilerle asla uzlaşmaz. Hatta, “Veli nazarıyla bakıyorum!” dediği II. Abdülhamid’in bile istibdadını, şiddetli bir şekilde eleştirir. Rus gazeteci Nadejda Kevorkova’nın ifadesiyle, “Cezalandırıcı yönetime karşı çıkma cesaretini göstermiş, inananlara aman vermeyen rejime ölümüne muhalefet etmiştir.” 3 Meşrû, hakîki meşrûtiyetin müsemmasına ahd ü peyman ettiğimden, istibdat ne şekilde olursa olsun, meşrûtiyet libası giysin ve ismini taksın; rast gelsem sille vuracağım”, 4 der. “M. Kemal Paşa, itiraz ile, içindeki niyet ve halet-i ruhiyesini ifâde ile, Bediüzzaman’ı kendine çekmek ve nüfûzundan istifade etmek ister. Ve Bediüzzaman’a meb’usluk, hem Darü’l-Hikmet’teki eski vazifesini, hem Şark’ta Şeyh Sünûsi yerine vaiz-i umûmi, hem bir köşk tahsisi gibi tekliflerini reddeder. 5 Bediüzzaman, Sungur Ağabey’e diyor: “Menderes seni maarif nazırı yapsa. Mekteplerde Nurları okutacaksın dese, fakat arada sırada bazı meselelerde bizim dediğimiz gibi olacak dese, sen de kabul etsen... Nurdaki ihlâs bunu reddeder.” 6 Bediüzzaman’ın, “Ben bir mânevî âlemde İslâm Deccâlını gördüm. Yalnız birtek gözünde teshirci bir manyetizma gözümle müşahede ettim ve onu bütün bütün inkârcı bildim…” 8 dediği şahısları övmesi ve yamaklarıyla işbirliği yapması da elbette Risâle-i Nur’la asla bağdaşmaz. Bediüzzaman’ın bu husustaki hassasiyetini takip edelim: Bütün mekteplerde ve dairelerde ve halkta, o ölmüş dehşetli adamın muhabbeti telkin ediliyor. Bu hâl ise, âlem-i İslâma ve istikbale pek elîm ve acı bir tesiri olacaktı. Şimdi ihtiyarımızın haricinde, onun mahiyeti ne olduğunu, en başta ve en ziyade alâkadar ve en son ondan vazgeçecek adamların ellerine katî hüccetler gösteren ve ispat eden Risâle-i Nur geçmesi, kemâl-i merak ve dikkatle okunması öyle bir hadisedir ki, bizler gibi binler adam hapse girse, hattâ idam olsalar, din-i İslâm cihetiyle yine ucuzdur. 9 Keza Bediüzzaman, “İşittim ki, en dehşetli ve muannid bir zındık, Kur’ân’a karşı sû-i kastını, tercümesiyle yapmaya başlamış. Ve demiş ki: “Kur’ân tercüme edilsin, tâ ne mal olduğu bilinsin.” Yani, lüzumsuz tekrarâtı herkes görsün ve tercümesi onun yerinde okunsun diye dehşetli bir plân çevirmiş. Fakat Risâle-i Nur’un cerh edilmez hüccetleri katî ispat etmiş ki, (...) Kur’ân’ın meziyetlerini ve nüktelerini başka lisân muhâfaza edemez. Ve herbir harfi on adetten bine kadar sevap veren kelimât-ı Kur’âniyenin mu’cizâne ve cemiyetli tâbirlerinin yerinde beşerin âdi ve cüz’î tercümeleri tutamaz, onun yerinde câmilerde okunmaz, diye Risâle-i Nur her tarafta intişârıyla o dehşetli plânı akîm bıraktı. Fakat, o zındıktan ders alan münâfıklar…” 10 şeklinde İslâm şeairini tahrip eden ahirzamanın dehşetli eşhasını ve yardımcılarını, böyle tavsif eden Risâle-i Nur’a rağmen, “Dine hizmet ettiler, kahraman idiler!” diye muhabbet beslemek veya beslettirmek; Risâle-i Nur’la bir ilgisi olmadığı gibi, bilâkis, ona karşı cephe almak ve muaraza etmektir. 28 Şubat arefesinde, darbecileri/müstebitleri destekleyip, “içtimâî direnci” kıran herhangi birinin Risâle-i Nur’la, Nurculukla ne ilgisi olabilir? Ve müstebitleri/darbecileri övüp, Ahrarları yermenin akıl-mantıkla bağdaşır yanı nedir?
Dipnotlar: 1- Tarihçe-i Hayatı, s. 79.; 2- Münâzarât, s. 22.; 3- Gazeta, 220. sayı, 23.11.2007.; 4-Said Nursî, Tarihçe-i Hayatı, s. 63.; 5- Tarihçe-i Hayatı, s. 131.; 6- cevaplar.com.; 8- Şuâlar, s. 514.; 9-Şuâlar, s. 298-299.; 10- Sözler, s. 425. 19.07.2010 E-Posta: [email protected] [email protected] |