Lahika |
Âyet-i Kerime Meâli
Önce en yakın akrabalarını azaptan sakındır. Sana uyan mü’minlere şefkat kanatlarını ger. Eğer sana karşı gelirlerse, “Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım” de. Kudreti herşeye galip olan ve rahmeti herşeyi kuşatan Allah’a tevekkül et.
Şuarâ Sûresi: 214-217 |
19.07.2010 |
Ehl-i dalâletin terakkî zannettikleri, sükûttur Ehl-i dalâletin terakkî zannettikleri, hayat-ı dünyeviyenin bütün inceliklerine girmek; ve zevklerinin her çeşitlerini, hattâ en süflîsini tatmak için bütün letâifini ve kalb ve aklını nefs-i emmâreye musahhar edip yardımcı verse, o terakkî değil, sükûttur. İkinci Nükte: İnsanda iki vecih var: Birisi, enâniyet cihetinde şu hayat-ı dünyeviyeye nâzırdır. Diğeri, ubûdiyet cihetinde hayat-ı ebediyeye bakar. Evvelki vecih itibâriyle öyle bir bîçare mahlûktur ki, sermâyesi, yalnız ihtiyardan bir şa’re (saç) gibi cüzî bir cüz-i ihtiyârî ve iktidardan zayıf bir kesb ve hayattan çabuk söner bir şûle ve ömürden çabuk geçer bir müddetçik ve mevcudiyetten çabuk çürür küçük bir cisimdir. O haliyle beraber, kâinatın tabakatında serilmiş hadsiz envâın hesabsız efrâdından nâzik, zayıf bir ferd olarak bulunuyor. İkinci vecih itibâriyle ve bilhassa ubûdiyete müteveccih acz ve fakr cihetinde, pek büyük bir vüsati var, pek büyük bir ehemmiyeti bulunuyor. Çünkü, Fâtır-ı Hakîm, insanın mahiyet-i mâneviyesinde nihayetsiz azîm bir acz ve hadsiz cesîm bir fakr derc etmiştir-tâ ki, kudreti nihayetsiz bir Kadîr-i Rahîm ve gınâsı nihayetsiz bir Ganî-i Kerîm bir Zâtın hadsiz tecelliyâtına câmî geniş bir ayna olsun. Evet, insan bir çekirdeğe benzer. Nasıl ki, o çekirdeğe Kudretten mânevîve ehemmiyetli cihazât ve kaderden ince ve kıymetli program verilmiş. Tâ ki, toprak altında çalışıp, tâ o dar âlemden çıkıp, geniş olan hava âlemine girip, Hàlıkından istidad lisâniyle bir ağaç olmasını isteyip, kendine lâyık bir kemâl bulsun. Eğer o çekirdek, sû-i mizâcından dolayı, ona verilen cihazât-ı mâneviyeyi, toprak altında bâzı mevadd-ı muzırrayı celbine sarf etse, o dar yerde, kısa bir zamanda, faydasız tefessüh edip çürüyecektir. Eğer o çekirdek, o mânevî cihazâtını, “Dâneleri ve çekirdekleri çatlatan Allah” (En’âm Sûresi: 95.)’nın emr-i tekvinîsini imtisâl edip, hüsn-ü istimâl etse, o dar âlemden çıkacak meyvedar koca bir ağaç olmakla, küçücük cüz’î hakikati ve ruh-u mânevîsi, büyük bir hakikat-i külliye sûretini alacaktır. İşte, aynen onun gibi, insanın mahiyetine, kudretten ehemmiyetli cihazât ve kaderden kıymetli programlar tevdî edilmiş. Eğer insan, şu dar âlem-i arzîde, hayat-ı dünyeviye toprağı altında, o cihazât-ı mâneviyesini nefsin hevesâtına sarf etse, bozulan çekirdek gibi, bir cüz’î telezzüz için, kısa bir ömürde, dar bir yerde ve sıkıntılı bir halde çürüyüp tefessüh ederek, mesuliyet-i mâneviyeyi bedbaht ruhuna yüklenecek, şu dünyadan göçüp gidecektir. Eğer o istidad çekirdeğini İslâmiyet suyu ile, imânın ziyâsıyla, ubûdiyet toprağı altında terbiye ederek evâmir-i Kur’âniyeyi imtisâl edip, cihazât-ı mâneviyesini hakikî gàyelerine tevcih etse, elbette âlem-i misâl ve berzahta dal ve budak verecek ve âlem-i âhiret ve Cennette hadsiz kemâlât ve nimetlere medâr olacak bir şecere-i bâkiyenin ve bir hakikat-i dâimenin cihazâtına câmi’ kıymettar bir çekirdek ve revnaktar bir makine ve bu şecere-i kâinatın mübârek ve münevver bir meyvesi olacaktır. Evet, hakikî terakkî ise, insana verilen kalb, sır, ruh, akıl, hattâ hayal ve sâir kuvvelerin hayat-ı ebediyeye yüzlerini çevirerek, her biri kendine lâyık hususi bir vazife-i ubûdiyet ile meşgul olmaktadır. Yoksa, ehl-i dalâletin terakkî zannettikleri, hayat-ı dünyeviyenin bütün inceliklerine girmek; ve zevklerinin her çeşitlerini, hattâ en süflîsini tatmak için bütün letâifini ve kalb ve aklını nefs-i emmâreye musahhar edip yardımcı verse, o terakkî değil, sükûttur.
Bediuzzaman, Sözler, s. 290, (yeni tanzim, s. 512)
LÜGATÇE: terakkî: İlerleme, yükselme. sukut: Alçalma, düşme. ubudiyet: Kulluk, kul olduğunu bilip Allah’a itaat etme. kesb: Çalışmak, işlemek, yapmak, emek sarf etmek, kazanmak. şûle: Alev. imtisâl: Yapışma, tutunma, uyma, sarılma. telezzüz: Lezzetlenmek, tat ve zevk almak. mevadd-ı muzırra: Zararlı maddeler. |
19.07.2010 |