Faruk ÇAKIR |
|
Çağın vebası |
Ekonomik kriz, yolsuzlukların ülkeler nezdinde açtığı yaraların derinliğinin anlaşılmasına da vesile oldu. Yolsuzluk hastalığı aslında ‘çağın veba’sı sayılmaya aday bir hastalık. İçten içe çürüyen ülkeler, bu hastalığa karşı da topyekûn savaş açmak durumunda. Yolsuzluklara karşı öncelikli olarak mücadele etmesi gereken ülkerin başında “İslâm ülkeleri” gelir. Daha doğrusu, halkı Müslüman olan ülkelerde “yolsuzluk hastalığı”nın olmaması beklenir. Fakat her insanı etkileyen dünyevîlik hastalığı, İslâm ülkelerini de tesiri altına almış durumda. Konu ile ilgili olarak açıklanan bir rapor, yolsuzluğun Arap ülkelerinde meydana getirdiği tahribatı ortaya koymuş. Mısır’ın başşehri Kahire’de düzenlenen “Bölgede Yolsuzluğa Karşı Çıkan Stratejiye Doğru” temalı konferansta açıklanan rapora göre, rüşvet ve diğer finansal yolsuzlukların Arap ülkelerine olan maliyetinin 1 trilyon doları bulduğu bildirilmiş. Rakamın büyüklüğünü anlamak için şu tesbite de dikkat etmek gerek: “Yayınlanan rapora göre yolsuzlukların maliyeti, Arap ülkelerinin 1950-2000 yılları arasındaki gelirlerinin üçte birine denk geliyor.” Kahire’de düzenlenen konferansta konuşan organizasyon genel sekreteri Emir Hayat, Arap ülkelerinin büyük çoğunluğunun yolsuzlukla başının dertte olduğunu ve bunun da problemlerle baş edemeyen zayıf devletler ortaya çıkardığına dikkat çekmiş. (Cihan, 10 Temmuz 2010) Peki, Arap ülkelerinde bu miktarda yolsuzluk yapılmamış ve bu imkânlar milletin menfaati için kullanılmış olsaydı ne kazanılabilirdi? Bunun cevabı da çarpıcı: Bölgenin en çok ihtiyaç duyduğu gıda ve su konusunda kendi kendine yeterli olması sağlanabilirmiş... Aynı rapora göre Arap ülkeleri petrol ve diğer ürün ihracından 1950-2000 yılları arasında 3 trilyon dolar gelir elde etmiş. Bu gelirin yaklaşık 1 trilyon doları silâha, 1 trilyon doları yatırımlara ve kalan 1 trilyon doları da ‘yolsuzluk kuyusu’na düşmüş! Dikkat edilirse ‘silâh’a da çok büyük miktarda pay ayrılmış. Yolsuzluktan sonra silâha ayrılan paraların da daha sıkı denetlenmesinde fayda var. Gerçekten ihtiyaç olan silâhlar mı alınıyor, yoksa ‘hayalî düşmanlar’ için mi bu ülkeler silâhlandırılıyor? Bu hastalık Arap ülkelerini tehdit ediyor da, diğer İslâm ülkelerini tehdit etmiyor mu? Türkiye de benzer hastalığa yakalanmış durumda. Yakın zaman önce şahit olduğumuz ‘batan banka’larla havaya uçan paraların hesabı sorulabildi mi? Ki, onlar ‘kayda alınabilen yolsuzluklar’ı gösteriyor. Bir de ‘belge’siz olarak yapılan yolsuzluklar var ki, Türkiye’nin “Büyük Türkiye” olmasını da engelliyor. Keşke, benzer bir rapor ülkemiz için de hazırlansa ve ‘kuyu’nun derinliği tesbit edilebilse. Tesbit edilse ve kalıcı çareler aransa... Yolsuzluklarlara karşı ciddî mücadele vermeden “Büyük Türkiye” olmamız çok zor. Bilmeliyiz ki, para kazanmaktan daha önemli olan, kazanılan paraları harcamaktır. Kazandıklarımızı israf etmeden ve yerli yerinde kullanarak ancak ‘düz’lüğe çıkabiliriz. 11.07.2010 E-Posta: [email protected] |