Cevher İLHAN |
|
“Terörle mücâdele plânı” var mı? |
Referandum sürecinde Türkiye terörle mücadeleyi tartışıyor. Çukurca-Hantepe’de konuşlu Kayseri Komando Tugay Komutanlığı’na bağlı askerî birliğe sızmaya çalışan PKK’lı teröristlerin saldırısı sonucu altı askerin şehid olduğu ve 17 askerin yaralandığı vasatta, referandum üzerinde siyasî tartışmalar devam ediyor. İlçeye 30 kilometre uzaklıktaki Hantepe’de, 28 Mayıs 2009 tarihinde de operasyona giden askerlerin geçiş güzergâhına bırakılan mayının patlatılması sonucu yine 6 asker şehit olmuş, 8’i yaralanmıştı… Ne var ki bu fevkalâde ciddî konu, “açılım”ın ardından Habur’dan giriş yapanların “geri dönecekleri” haberleri, günübirlik politik polemiklerin gürültüsüne getiriliyor. Başbakan Erdoğan’ın “şehid anaları”na ve “dağda öldürülen terörist anası”na atıfta bulunması, Meclis grubunda okuduğu duygusal “hapishane mektupları”, özel harekât polislerinin bıyık biçimleri ve bunlara verilen cevaplar arasında kayboluyor. Özellikle MHP’nin tabanını etkilemek için 12 Eylül ihtilâlinde yaşanan dramları anlatıyor; “Türkeş’in 12 Eylül sonrası yaşadıkları”na dikkat çekip ülkücülerin uğradığı mağduriyetten bahsediyor. “Prompter” denilen şeffaf camdan Necdet Adalı isimli 12 Eylül cuntasının idam ettiği ilk gencin anne ve babasına yazdığı mektubu okuyor, “Ah Mamak’ın dili olsa bize tabutlukları C5’i anlatsa, Metris’in Bayrampaşa’nın dili olsa...” diye altı şehidin verildiği günde “referandum hedefi”yle muhalefete sert sözlerle yükleniyor…
“8.30 SAATLİK TOPLANTI”DAN NE ÇIKTI? Bu arada önceki gün Bakanlar Kurulu toplantısında terörle mücadelede sınırda profesyonel birliklerle ilgili yasal düzenleme ele alınıyor. Lâkin sekiz buçuk saat süren toplantıdan sonra ele alınan başlıklar hakkında açıklama yapan Adalet Bakanı Ergin, kamuoyunun gündeminde bulunan “profesyonel birlik” hakkında aydınlatıcı bilgi vermiyor. “Sınır güvenliği yasa düzenlemesi” için gerekirse Meclis’in tatildeyken özel gündemle toplanabileceğini söyleyen Ergin, sınırda profesyonel asker istihdamına ilişkin çalışmaların Millî Savunma Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı’nın koordinasyonunda yapıldığını söylemekle yetiniyor… Mahmur kampından gelip “yol kazası”na uğrayanlardan ve terör örgütüne destek verdikleri için haklarında dâvâ açılıp yargılananlardan bazılarının tekrar döndüklerine ilişkin sorulara, “Resmî bir bilgimiz yok; keşke kalıp bu ülkede, bu sürece katkı verseydi bu arkadaşlarımız” diye konuşuyor. Belli ki Bakanlar Kurulu’nda saatlerce konuşulmasına karşı, sözkonusu “sınır birlikleri”nin ya da “profesyonel askerler”in mâhiyet ve statülerine dair henüz belirli bir karara varılmış değil. Anlaşılan o ki AKP hükûmetinin onca iddiasına karşı terörle topyekûn mücadele için ciddî bir hazırlığı yok. Bundandır ki “çalışmalar” ilgili Bakanlık ve Genelkurmay’a havale edilmiş. Kamuoyundaki günübirlik dalgalanmalara göre vaziyet alıyor, günü kurtarmaya çalışıyor. Geçen yıl bir dizi “sosyal, kültürel, ekonomik tedbir vaadi”yle başlatılan “açılım”ın gelinen noktada yine “askerî tedbirler”e odaklanması, iktidarın bu hususta yeterli hazırlığının olmadığının açık göstergesi.
“PROFESYONEL ÖZEL BİRLİK” YENİ DEĞİL… Tesbit şu ki hiçbir faydası olmayan gereksiz atışmalarla sadece siyaset yapılıyor. Başbakan Erdoğan’ın ve hükûmet sözcülerinin durup dururken, “yeni bir şeymiş” gibi terörle mücadelede “profesyonel askerliği” Türkiye’nin gündemine sokmasından alevlenen hararetli tartışmanın abesle iştigal olduğu ortada. Zira Türkiye 30 yılı aşkın terörle mücadelede daha önce de “profesyonel ordu” ve “özel birlikleri” denemiş; Genelkurmay Başkanı’nın da ikrarıyla en az beş kez terör bitme noktasına gelinmişti. Demokrat Parti Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un ifâdesiyle, esasen “profesyonel ordu” fikri yeni bir şey değil; “koruculuk sistemi”, “özel harekât timleri”, “uzman çavuşlar birimi”, Jandarma ve Kara Kuvvetlerinde “mavi bereliler”, “bordo bereliler” hep bu denemelerden… Ancak terörle mücadelenin sadece askerî tedbirlerle başarılamayacağı herkesin bildiği bir vâkıa. Terör saldırılarını azaltıp durduran askerî tedbirler, istismar edilen olumsuzlukları gideremiyor, terörün türediği bataklığı kurutmuyor. Başbakan, “Olay bir güvenlik meselesi değildir, sadece bir güvenlik olayı olarak bakarsak yanılırız; olayın sosyolojik, ekonomik, diplomatik pek çok boyutu var” diyor; “profesyonel askerlik”le kalıp, diğer alanlara açıklık getirmiyor. Bunun içindir ki evvelemirde, terörle askerî-güvenlik mücadelenin yanı sıra, mutlaka ekonomik, sosyal, kültürel ve fikrî-mânevî destek ve mücadele gerekmekte. Bu açıdan demokratikleşme ile hak ve özgürlüklere dair “açılım”lar büyük önem kazanmakta… 21.07.2010 E-Posta: [email protected] |