Cevher İLHAN |
|
Referandumda “siyasî rant stratejisi” |
Ankara’da tam bir tecâhül-ü ârif taktiği yaşanıyor. Erdoğan’ın “terörle mücadele” siyasî partiler turu, belli ki kamuoyunda yükselen talebe karşı bir taktik; asıl gündem referandum. Büyük iddialarla ortaya attığı “açılım”ı askıya alan iktidarın da, Meclis’teki muhalefetin de “terörle mücadele”deki politikaları ortada. Meclis’in tatile girdiği süreçte bu “zorakî görüşmeler”den bir şey çıkmayacağını herkes biliyor. Ve görünürde her ne kadar “randevu atışmaları”nı tartışsa da referandum sürecine odaklanan siyaset, sadece siyasî sonuçlarını hesaplıyor… Seçim öncesi gidilecek referandum açık açık bir “seçim provası”na dönüştürülüyor. AKP, sekiz yıllık iktidarında “Âcil Eylem Plânı”ndan “demokratik açılım”a kadar vaad edip başaramadıklarının üzerini örtmek için yeniden bir “perdeleme stratejisi” olarak istimal ediyor. Tıpkı “açılım”ın tıkanmasıyla terörün tırmandığı, karakol ve askerî birliklere sınırdan sızan ve sayıları yüzlerle ifâde edilen kalabalık terörist gruplarının baskınlarının yoğunlaştığı, şehidlerin arttığı sırada, gündemin İsrail’in Mavi Marmara saldırına yönelmesini fırsat bilip, diğer gündemlerin üstünün örtülmesi gibi… Telaviv’in özür dilememesi, askerlerinin katlettiği sivillerin yakınlarına tazminata yanaşmaması ve BM komisyonunu kabul etmemesi başta olmak üzere, Ankara’nın “şartları”nın ve “beklentileri”nin hiçbirinin yerine getirilmemesi üzerine bu gündemde de çıkmaza girildi… Ancak “beklentiler”le oyalama siyaseti devam etti. Önce “Erdoğan-Obama görüşmesi” nazara verildi. Bunda bir şey çıkmayınca, bu kez dikkatler “Netanyahu-Obama” buluşmasına çekilerek kamuoyu oyalandı… , PROPAGANDANIN AMACI… Bu “beklenti”nin de fiyaskoyla sonuçlanması üzerine bu kez imdada Anayasa Mahkemesi’nin “kısmî iptal”i yetişti. Günlerce süren “esastan bozma” ve “yasama yetkisi gasbı” hararetli tartışmalarının akabinde, şimdi de Erdoğan’ın Başbakan olarak MHP ile BDP’yi “terörden nemâlanma”-“figüran olma” söylemleriyle ipli “görüşme polemiği” gölgesinde kalan siyasî parti ziyaretleri devreye girdi. Tesbit şu ki AKP, tam bir oyalama oyununu içinde. Mahkeme’nin özüne dokunmayıp tağyir etmediği iki maddedeki “kısmî iptali”ni dahi “mağduriyet”e ya da “muzafferiyet”e çevirip bol bol istimal edecek; ve âdeta bir “erken seçim” yerine kullanacak. 50 ile gidecek Erdoğan, meydanlara Anayasa’yı değiştirmek istediklerini, lâkin kendilerine engel çıkarıldığını ve yaptırılmadığından “yakınıp” daha fazla destek isteyecek. İki dönem boyunca yapamadıklarını yeniden vaad edip üçüncü kez AKP iktidarını garantilemeye çalışacak… Daha şimdiden “darbe anayasası 12 Eylül’de ‘evet”lerle tarihe gömülecektir” abartılı propagandasının amacı bu. Oysa Erdoğan da çok iyi biliyor ki bugüne kadar 16 kez 83 maddesi değiştirilen “darbe anayasası”, bu yetersiz “mini paket”le de tarihe gömülmeyecek. Dahası, “darbe anayasası”nın gömülmesi bir yana, “ihtilâl konseyi” üyelerinden, atadığı Danışma Meclisi üyelerine, darbe döneminde yasama ve yürütme yetkisini kullanan “görevliler”in “her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezaî, malî, hukukî sorumluluk iddiası ileri sürülemeyeceği ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine başvurulamayacağı” hükmünü getiren “geçici 15. madde” lâfzen metinden çıkarılıyor; lâkin darbecilerin yargılanması için “zamanaşımı” engelini kaldıran açık hükmün konulması, AKP grubunun karşı çıkmasıyla duruyor…
ASİMETRİK SİYASÎ MÜHENDİSLİK… Diğer yandan AKP’nin bir nevi “uzatmaları oynayan” bu taktiğine karşı Meclis’teki muhalefetin, referandumu bir nevi hükûmete “güven oylaması”na dönüştürüp “hayır” oylarıyla iktidarı yıpratmaya yönelik bir plân güttüğü kulislerde konuşuluyor. Bu plâna göre, okyanuslar ötesinde siyasî kredibilitesi biten ve “miâdı dolan” AKP’nin enerjisini tükettiği referandumda “evet”ler fazla çıksa da beklediği sonucu almamasıyla büyük yara alacak. Gücü zayıflayıp seçim öncesi iktidar koltuğunu terk etmek zorunda kalacak… Görünen o ki her iki cânibin “referandum strateji”si aynı kapıya çıkıyor. Referandum sath-ı mailinde “referandum”dan çok, sonuçları üzerinden kutuplaşmayla birbirini besleyen asimetrik siyasî mühendislik projeleri yürütülüyor. Ve bu süreçte “terörden nemâlandıkları” iddiasıyla MHP ve BDP’ye randevu isteğinde bulunmayan Erdoğan’ın DP’ye de “görüşme mektubu” göndermediği ortaya çıkıyor. DP’nin “terörden nemâlanması” mevzubahis olmadığına göre, neden acaba? Erdoğan, AKP’nin üzerine oturduğu ve siyaseten nemâlandığı “merkez sağ” zemininin DP tarafından doldurulmasından mı rahatsız? Tökezlemesi halinde demokratik muhâfazakâr siyasette DP’nin yegâne siyasî alternatif olmasından mı çekiniliyor? Onun için mi yüzde biri bile bulmayan partilere gidildiği halde 64 yıllık köklü bir siyasî mirâsa sahip DP’li “muhatap” almaktan sakınılıyor? Ayıp, çok ayıp… 15.07.2010 E-Posta: [email protected] |