Cevher İLHAN |
|
“Referandum siyaseti” |
“Terörle mücadele yöntemi”ne dair Başbakan Erdoğan siyasî parti başkanlarıyla görüşmelerde bulunurken, Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla referanduma kalan “Anayasa değişiklik paketi”ne dair tartışmalar devam ediyor. İktidar partisi sözcüleri ve medyadaki savunucuları, “paket”teki “düzeltmeleri” 12 Eylül “darbe anayasası”yla kıyaslayıp, yine “hiç yoktan iyidir” mantığıyla “ancak bu kadar yapabildik” acziyetiyle savunuyorlar. Başta yasadışı başörtü yasağı ve 28 Şubat’tan kalma Kur’ân kurslarında yaş yasağı, katsayı haksızlığı, YÖK yasası, seçim ve siyasî partiler sistemi olmak üzere temel hak ve hürriyetlere dair düzenlemelerdeki başarısızlıklar, bu taktikle geçiştiriyor… Gerçek şu ki AKP hep seçmenden oy devşirme hesaplarıyla hareket etti. Nasılsa halkın “paket”e “evet” diyeceği mülâhazasıyla inadına hiçbir uzlaşmaya çabalamadığı “paket”te de siyasî pay peşinde. Aksi halde Meclis’te bir maddesi düşen, geri kalan 27 maddesinden 25’inin Meclis içi ve dışı bütün partilerce kabul edilen paketin, hiç olmazsa Mahkemenin “kısmî iptal” ettiği geriye kalan iki maddesinde uzlaşma arardı. Sıcak yaz gününde Ramazan’a rastlayan propaganda döneminde âdeta bir genel seçimi andıran büyük harcamalarla referanduma gitmeye gerek kalmadan Meclis’ten geçirirdi… Ya da ilk önce Meclis’te, ardından “birbiriyle ilgisiz maddelerin tek tek halkın oyuna sunulması”nı esas alan “Venedik kriterleri”ne göre “paket”teki değişiklik maddelerini ayrı ayrı halkın oyuna sunar; Erdoğan’ın tâbiriyle “bir hap gibi” alâkasız maddeleri aynı torbaya koymaz, en azından itiraz konusu iki maddeyi ayrı ayrı oylatırdı…
HAKLARIN TEKRARI… Doğrusu, “paket”in tamamıyla milletin önüne konulması yerine benzer maddelerinin birleştirilerek referanduma sunulması gerekmekteydi. Ne var ki siyasî iktidar, bunların hiçbirini yapmadı, yapmıyor; milletle devlet arasında ortak mutâbakat olan Anayasa değişikliğine yanaşmadı, yanaşmıyor… Kaldı ki madde madde ele alındığında “paket”in yetersiz olduğu ve temelde fazla “iyileştirmeler”in olmadığı görülmekte. Bilhassa “pozitif ayırımcılık” adı altında “insan hakları”, “çocuk hakları”, “kadın hakları”, “bilgi edinme hakkı”, “özel yaşamın gizliliği” gibi zaten Anayasa’da ve yasalarda yer alan hak ve hürriyetlerin tekrarlanması olduğu açıkça anlaşılmakta. Hatta “kişisel verilerin korunması”na dair özellikle ara dönemlerde istismar edilebilen “değişikliğin” 28 Şubat sürecindekine benzer yeni bir “fişlemeler”de istimal edilebileceği belirtiliyor. Keza Uluslar arası Çalışma Örgütü’nün (İLO) bir üyesi ve AB adayı olarak, memurlara getirilen toplu sözleşme hakkı”nı getiren değişiklikte “grev hakkı”nın olmaması, bu maddeyi topal hale getiriyor. Yine “disiplin kararlarına yargı yolunun açılması” ve “Yüksek Askerî Şûrâ kararlarının yargı denetimine tabi tutulması” da sonradan eklenen kayıtlarla muallel. “Ekonomik ve Sosyal Konsey” gibi kurumlar da zaten yasada var olan ve hükûmetin çalıştırması gereken düzeltmelerden…
SİYASÎ HİSSE HEVESİ… En çarpıcısı ise AKP’li belediye başkanları ve meclis üyelerinin, 12 Eylül darbesi lideri Evren Paşa ile “İhtilâl Konseyi üyesi arkadaşları”nın isimlerinin okullardan, bulvarlardan, parklardan kaldırılmasına karşı çıkmalarından sonra 12 Eylül darbecilerini koruyup kollayan “geçici 15. madde”nin kaldırılmasında sergiledikleri garâbet. Meclis’te muhalefetin bütün ısrarlı çağrılarına rağmen iktidar partisi grubu, bu değişikliğin işlemesi ve darbecilerin yargılanması için “darbe suçları üzerinde zamanaşımı” engelini çeşitli te’villere sapıp kaldırılmamaları. Bundandır ki bu düzeltmenin pratikte de pek bir yararı olmayacak… “Paket”in gözden kaçırılan bir diğer çarpıcı yanı, sözde “cumhurbaşkanının yetkilerinin azaltılması”nın istenmesine mukabil, parlamenter demokratik sistemi altüst eden haliyle âdeta “başkanlık sistemi” gibi cumhurbaşkanının yetkilerinin daha da arttırılması. Evvela yüzde 34’le Meclis’in yüzde 65’ini, peşinden yüzde 43’la beşte üçünü doldurarak Anayasayı değiştirebilecek güçte sekiz yıldır tek başına iktidar olan AKP’nin bu “değişiklik”le de demokratikleşme ve özgürlüklerde ciddî bir adım atmadığı ortada. Elbette eksik de olsa, kamuoyu genelde “değişiklikleri” olumlu değerlendirecek; “darbe anayasası ne kadar düzeltilse kârdır” diyecek. Ne var ki hükûmet, “demokratik açılım” söylemiyle kalmakta. “Sivil demokratik anayasa” resmen rafa kaldırılmakta. İktidar partisi sözcüleri, sâdece bol bol “demokratikleşme” lâfını edip siyasetini yapmaktalar. Akıbet ortada. Belli ki siyaset, inadlaşma, kamplaşma, kutuplaşma, kısır polemikli politik atışma ve kavgalardan siyasî hisse kapma hevesi içinde. Tablo, “referandum siyaseti”nin ötesine geçmiyor, geçemiyor… 14.07.2010 E-Posta: [email protected] |