M. Latif SALİHOĞLU |
|
Nur Talebelerinin imtihanı |
Şu dünya misafirhanesinde konaklayan her misafir, durum ve derecesine göre bir imtihana tâbidir. En çetin imtihan, imân ve hidayet dairesine girip girmeme, girdikten sonra da daire içinde istikametini muhafaza edip edememe noktasında yaşanıyor. Dolayısıyla, imân dairesinde olanlar, hatta "tahkikî imân" dairesi içinde bulunanlar dahi, derecelerine göre çeşitli imtihan konularıyla karşı karşıyadırlar. Buna göre, Nur Talebelerinin de kendi durum ve derecelerine göre şiddetli imtihan olundukları önemli bazı noktalar var. Acizane, Nur Külliyatı içinde tesbit edebildiğimiz belli başlı bazı imtihan konularını—hatırda kalacak bir ifade tarzı ile—aşağıdaki şekilde sıralayarak, nefsimle mücadeleye ve hususî dersimi çalışmaya gayret ediyorum. İşte, şiddetli imtihan olunduğumuza kanaat getirdiğimiz önemli bazı hususlar: Milliyet, enaniyet, cesaret, atalet, şan–şöhret (makam–mansıb), hisset (cimrilik) ticaret (maddî menfaat), siyaset, şahsiyet, siyadet... 1) Menfî milliyet ve unsuriyet fikri, gaflet, zulmet ve kuvvetten mürekkep bir macun olup, bu zamanda tehlikeli bir ırkçılık illetine dönüşebiliyor. İslâmiyet bu fikri reddetmiştir. Her millette cüz'î–küllî bulunan bu damarı, Kur'ân'ın Kevser havuzu içinde tamamiyle eritmek gerekir. Nur kardeşini, nesebî kardeşten daha ziyade sevmek lâzım gelir. 2) Enaniyetin her türlüsünü terk etmek lâzım ve elzemdir. Aksi halde, dağ gibi büyük ve kudsî hakikatlerin görünmesine bir perde teşkil edebilir. 3) İnandığın dâvâ uğrunda, hayatı hakir görmelisin. Allah'tan gayrı hiçbir şeyden korkmamalısın. Korku belâsı, seni hizmetten geri bırakmamalı. Hem canını, hem de ondan daha mühim olan hayatını fedâ etmekten zerrece çekinmemelisin. 4) Hizmet ve dâvâ hatırına tembellik yapmamalı, atâlet zindanına düşmemelisin. Şevk ve gayret hissini, daima canlı ve zinde tutmalısın. 5) Şan–şöhret peşinde olmamalı, makam–mevki hırsına kapılmamalısın. Hizmetkârlığı, her türlü makamâta tercih etmelisin. 6) Kudsî dâvâya hizmet için, hısset göstermemeli, cimrilik yapmamalısın. Hayırda israfın olmadığına inanmalı, yerinde cömertliği mürüvvet bilmelisin. 7) Hizmet ile ticareti karıştırmamalısın. İhlâs ve uhuvvet dairesi içinde maddî menfaat hissine kapılmamalı, maddî rekabetin içine düşmemelisin. İhlâsı kıran birinci ve en büyük mâni budur. 8) Nur Üstad'ın, bu yönüyle de vazifeli olarak Kur'ân'dan istihraç ettiği "doğru siyaset"i doğru şekilde anlamalı ve hayatının sonuna kadar buna sadâkatle bağlı kalmalısın. 9) Bu zamanda fâni olan şahsiyete değil, ondan çok daha metin olan "şahs–ı mânevî"ye bağlı kalmalısın. 10) Nur Üstad'ın—mühim bir hikmete binâen—zahirî perdelerin arkasında mestûr bulunan hakikî hüviyet ve milliyetini bilmeli, onun silsile–i şerâfet ve siyâdetten olduğuna tereddütsüz kanaat getirmelisin.
Tarihin yorumu 13 Temmuz 1878
93 Harbini bitiren Berlin Antlaşması
Osmanlı ile Rus hükümeti temsilcileri arasında yapılan barış görüşmeleri 13 Temmuz'da (1878) tamamlandı. Müdahil ülkelerin de iştirakiyle yapılan görüşmeler neticesinde kabul edilen antlaşma maddelerine imzalar atıldı. Yapıldığı yer itibariyle adına "Berlin Antlaşması" denilen barış görüşmelerine katılan ülkeler şunlar: Osmanlı Devleti, Çarlık Rusyası, İngiltere (Birleşik Krallık), Almanya, Avusturya–Macaristan İmparatorluğu, İtalya ve Fransa. Berlin Antlaşması, 3 Mart 1878'de yapılan Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşmasının devamı, bir cihette rövanşı mânâsını taşıyordu. Zira, Ayastefanos Antlaşması, bir mütareke, bir ateşkes antlaşması mahiyetini taşımakla beraber, Osmanlı Devleti açısından çok ağır şartları ihtiva ediyordu. Meselâ: Rusya, Doğu Anadolu'daki Ermeni toplumunun bazı haklarını serrişte ederek, Osmanlı'nın iç meselesine doğrudan müdahale etme konumuna gelmişti. Kezâ, Kafkaslar'da nisbî hakimiyet sağlayan Çarlık Rusyası, Balkanlar'da da hakimiyet sahasını genişletmiş, bununla sadece Osmanlı'yı değil Avrupa devletlerini dahi tedirgin edecek ölçüde yayılmacı politikalar gütmeye başlamıştı. Genç Padişah Sultan II. Abdülhamid, Avrupa devletlerinin özellikle Balkanlar üzerindeki hassasiyetinden istifade ile, onları da yapılacak bir nihaî antlaşmaya razı etti. Nitekim, onlar da bu noktada istekli davrandılar. Zira, Avrupa hükümetleri, bilhassa İngiltere ve Fransa, Osmanlı'nın sıkıştırılmasından yana olmakla birlikte, Rusya'nın Avrupa'da yayılmasından ve bilhassa Ortadoğu'ya yol bulmasından endişe duymakta ve bir şekilde durdurulmasını istemekteydiler. Konjonktürel şartların kısmen de olsa Osmanlı'dan yana gelişmesini fırsat bulan Sultan II. Abdülhamid, Almanya İmparatorluk Şansölyesi Prens Bismark'ın başkanlığında Berlin'de barış görüşmelerinin yapılmasını kabul etti. Tabiî, buna rağmen, Osmanlı yine de büyük toprak kaybına uğradı. Meselâ, Kıbrıs Sancağının İngiltere'ye, Niş Sancağının Sırbistan'a ve Teselya Sancağının Yunanistan'a (fiilen 1881) bırakılması gibi. Öte yandan, Kars, Batum, Artvin ve Ardahan sancakları Rusya'ya bırakılmış görünmekle beraber, Avrupa'nın desteğini yeterince alamayan Rusya, buralarda tamamiyle hakimiyet kuramadı. 13.07.2010 E-Posta: [email protected] |