Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Özel birlikler |
Yıllardır dile getirilen “Teröristlerle mücadele, özel yetiştirilmiş profesyonel askerler tarafından yürütülsün” talebi, terör olaylarındaki son tırmanış dalgası üzerine bir defa daha, öncekilerden daha vurgulu ve kuvvetli bir şekilde gündeme geldi ve mahiyeti tam olarak anlaşılamasa da, sınırda görev yapacak özel birlikler oluşturma aşamasına gelindiği açıklandı. Millî Savunma Bakanı konunun askerî yönü için Genelkurmay’da, hukukî boyutu için de Bakanlık bünyesinde çalışma yürütüldüğünü ifade ederken, Başbakan oldukça ayrıntılı bilgiler verdi. Bu bilgilerden çıkan sonuç, özel sınır birliklerinin, 32 yaşına kadar görev yapacak maaşlı askerlerden teşkil edileceği bir sistemi ifade ediyordu. Bazı haberlere göre, Erdoğan konuyla ilgili olarak Kılıçdaroğlu’na, kısa bir eğitimden sonra sınıra giden askerlerin şehit olmasının kamuoyunda infiale yol açtığını; teröristlerle mücadelenin profesyonel birliklere devri halinde hem başarının artacağını, hem de şehitler için duyulan infialin azalacağını söylemiş. Ve “Paralı askerler ölümle karşılaşacaklarını bilerek görev yapacak” demiş. Başbakanın göçük altındaki madenciler için de kullandığı bu söylem ve yansıttığı anlayış yine eleştiriliyor. “Ölüm bu işin tabiatında var” ve “infiali azaltma” argümanları, konunun insanî boyutuna duyarsız bir kabalığın işareti gibi görülüyor. Özel birliklerin özel maaşlı özel askerlerden kurulacağı bilgisi ise, bazı Batı ülkelerinde uygulanan “lejyonerlik, paralı askerlik” sistemine mi geçilmek istendiği tartışmalarına kapıyı aralıyor. Hattâ bu işin sonunun Irak’taki ABD işgalinde görev alan ve zaman zaman yaptığı sivil katliâmları ile gündeme gelen Blackwater benzeri özel güvenlik şirketlerine mi gideceği merak ediliyor. Böylece mesele, birçok şeyin iç içe geçtiği, yine tuzaklarla dolu karmaşık bir mahiyete bürünüyor. Ordunun belli bir sistematik dahilinde profesyonelleştirilmesi ve buna paralel olarak zorunlu askerliğin kaldırılması ile, bir taraftan zorunluluk sistemi devam ederken, diğer taraftan teröristlerle mücadelenin özel birliklere devri ayrı konular. Bir başka husus, öngörülen yeni düzenlemenin, 90’lı yıllarda Emniyete bağlı olarak görev yaparken, 28 Şubat’ta kaldırılan özel harekâttan farkı. Bu farkın, AKP ile MHP arasındaki “sarkık bıyık-badem bıyık” tartışmasıyla örtülen tarafı şu: Orada TSK, kontrolü dışında faaliyet gösteren bir yapıyı, bulduğu ilk fırsatta tasfiye etmişti. Şimdi ise tamamen Genelkurmay’a bağlı olarak çalışacak birliklerin ihdas edileceği anlaşılıyor. Ve bu durum, “Özel birlikler JİTEM gibi bir yapıya dönüşebilir mi?” endişelerini de gündeme getiriyor. Terörle mücadele üzerinden iktidarın tekrar askere geçmesi için operasyon hazırlığı yapıldığını söyleyen bazı güvenlik uzmanlarının, “Bu yapıda, ordu içinde özel yetkili birim oluşturmak, onu yönetecek kesime doğrudan güç sunmaktır” tesbitini dile getirmeleri son derece ilginç, değil mi? Keza, kamuoyundan yükselen “Terör mücadelesini profesyonel askerler yapsın” talebinin böyle bir sonuç devşirmek, yani konuyu yeniden “askerî çözüm” eksenine kaydırıp, oradan, işleyişteki asker ağırlığının pekiştirilmesi gibi bir noktaya taşımak için kullanılması da gayet düşündürücü. Bu durum, sistemi temelden düzeltmeyip, yani bu konu özelinde, sivil yönetimin asker üzerindeki demokratik kontrolünü sağlam bir esasa bağlamadan “ekleme-çıkarma”larla yapılacak tasarrufların yeni sıkıntılara davetiye çıkaracağını bir defa daha çok açık bir şekilde gözler önüne seriyor. Suret-i haktan görünerek ve arkadan dolanarak üretilen formüllerle askerî vesayetin ömrünü uzatma girişimleri, Türkiye’ye vakit kaybettirip yeni sıkıntılar getirmekten başka bir netice vermez. Geçen hafta görüştüğü parti liderlerine “Terörle mücadelede bugüne kadar askerlerin istediklerini hep yaptık. Bundan sonra gelecek taleplerini de karşılayacağız” diyen Başbakanın sergilediği yaklaşımı, bu durumun böyle devam edeceğinin en son ifadesi ve işareti olarak mı görmek lâzım? 21.07.2010 E-Posta: [email protected] |