Vehbi HORASANLI |
|
Kardak krizi ve hatırlattıkları |
Kardak krizi olduğunda hâlâ Donanmada görev yapıyordum. Henüz irtica suçlaması ile ordudan atılmamıştım. Aynı yılın sonunda “28 Şubat” dönemi ve buna paralel Donanmada “dindar subay” operasyonları başladı. Sayısı bine yaklaşan subay ve astsubay “eşleri başörtülü olduğu” gerekçesiyle ordudan ayrılmak zorunda kaldı. İşte Ergenekon çetesi bu dönemde doğdu. “Batı çalışma Grubu” dindar insanları fişlemekle işe başladı ve en küçük dinî hassasiyeti olan birçok subayı ordudan ihraç etti. Bu ahlâksız plan iki koldan yürütülmüştü. Bir yandan Yüksek Askeri Şura yargı kararı olmaksızın subayları ordudan atıyor diğer yandan “Bak sen iyi bir insansın, bu Şurada ordudan atılacaksın. İyisi mi istifa et kurtul, bizi de bu çirkin işten kurtarmış olacaksın” diyerek istifaya zorluyordu. Sonunda binlerce insan ordudan ayrılmak zorunda kaldı. Ergenekonculara gün doğmuştu. Her türlü cunta örgütünü rahatça kurma ve uygulama imkânı bulmuşlardı. Bugün mahkemeleri devam eden Ergenekon olaylarının içyüzünü öğrenmek isteyenler o günleri hatırlamak zorundadır. Aksi takdirde mahkeme sürecinde ortaya çıkan olaylara anlam vermekte güçlük çekeceklerdir. “Yahu! Memleket elden giderken sen de bu ordunun içinde görev yapıyordun, olaylara sadece kös kös baktın mı?” diyenler olabilir. Kendi hesabıma bir parça karşılık verdiğimi düşünüyorum. Hatta “Bahriyede 15 Yıl” kitabı güzel bir örnektir. Ama yeterli miydi, isterseniz buna siz karar verin. Öncelikle Donanmada görev yapan arkadaşlarıma daima şu sözü söylediğimi hatırlıyorum: “Arkadaşlar, dinî konularda taviz vermeyin zira taviz tavizi doğurur, bugün elinizi isteyenler yarın kolunuzu isterler. Tavizin sonu gelmez, kolunuzu isteyenler yarın gövdenizi isteyecektir. Sakın eşlerinizin başını açmayın, içki içmeyin, namazınızı terk etmeyin. Eğer ordudan atarlarsa, nasıl geçim sağlayacağım diye düşünmeyin. Rızkı veren Allah’tır. Hem bizlerin bazı fırsatları var, gider ticaret gemilerinde çalışırız. Bu kişilerin minnetini çekmeye gerek yoktur.” Belki bin kişiye söylemişimdir. Hatta Allah’ın rahmetine kavuşmuş çok değerli bir ağabeyim “Tedbirli olun, bak dindarları ordudan atıyorlar” dediği zaman “Ağabey ne olursun! Bari bunu sen söyleme. Zaten bu insanları yeterince korkutuyorlar, böyle söylersen, bu sefer eşlerimizin baş örtüsünü açacaklar. Yapma ne olursun” demişimdir. O, orduda kalmayı ve orada hizmet etmeyi çok önemli bir görev biliyordu. Her ne ise, zaman önce o ağabeyimi sonra da beni haklı çıkardı. Birkaç yıl sonra ben ve taviz vermeyen arkadaşlarım ordudan atıldık. Buraya kadar o haklıydı. Lakin ondan sonra ben haklı çıktım. Çünkü ordudan atılmıştık fakat çok daha iyi imkânlarla çalışma fırsatı bulmuştuk. Rabbim bir kapıyı kapamış fakat binlerce kapı açmıştı. Sadece maddî imkânlar değil, manevî olarak da Rahman olan Allah’ın lutfuna mazhar olmuştuk. Her şeyden önce ailelerimiz o yoğun baskıdan kurtulmuşlardı. Kanunî haklar bakımından çok büyük haksızlıklara maruz kalmıştık, hatta “mecburi hizmetini doldurmadın” diye bir de ceza ödedik, iyi mi! Daha bunun gibi, yazsam belki sayfalar sürecek yüzlerce haksızlığa maruz kaldık. İşin kötüsü bu zulüm ve haksızlıklar yapılırken hep kendini dindar ve demokrat olarak ifade eden hükümetler işbaşındaydı. Bütün bu pis işleri bu hükümetlere yaptırdılar, işin kötüsü arkasından da kıs kıs güldüler. Fakat “sabrın sonu selâmettir” misali bizler onurlu yaşamayı üç beş kuruş devlet maaşına tercih ederek Rabbimizin çok nimetini gördük. Hamdü senalar olsun, Rabbim bizlere insanların minnetini çektirmedi. Çok mihnetli devlet maaşı yerine çok bereketi olan kendi kapısından verdi. Helâl dairede denizlerde çalışarak paralar kazandık. Fakat sözünde duramayan ve dinî hassasiyetleri ön plana çıkarıp daha sonra da sert bir dönüşle tersini yapanlara ne demeli? Öte taraftan “dindar subayların kökünü kazıdık” diye eğlenen hatta bayram yapanlar ne âlemde.? Onlar şimdi “Ergenekon” çeteleşmesi nedeniyle hâkim karşısında hesap veriyorlar. Ne ceza alırlar bilemem, fakat asıl büyük mahkemede ne olacak? Orasını düşünmek daha önemlidir. Şansları var zira tövbe kapısı kapanmamıştır. Belki bağışlamayı çok seven Allah’tan nedamet dilerler. Bu onların bileceği iş, lakin hesap günü ben ve arkadaşlarım bu yaptıklarının hesaplarını soracağız. Belki de o çok dehşetli hesap gününde bu sayede berat senedini kazanırız. Rabbim, son nefesimize kadar imanla yaşamayı ve o şekilde kabre girmeyi nasip etsin… 20.07.2010 E-Posta: [email protected] |