Süleyman KÖSMENE |
|
Kısa kısa |
Orhan Bey: “Esmâü’l-Hüsna hakkında bilgi verebilir misiniz? Sayısı ve kaynakları nedir?”Esmâü’l-Hüsnâ ile ilgili bütün bilgiler vahiy kaynaklıdır. Cenâb-ı Allah Kendi zatına mahsus güzel isimlerinden dilediklerini Kur’ân ile ve Peygamberinin (asm) diliyle haber vermiştir. Sayısı bini bulur. Allah’ın bildirmediği isimleri de vardır şüphesiz. Nitekim Allah Resulü (asm) bir niyazında şöyle buyurmuştur: “Allah’ım! Sana, Zât-ı Bârî’ni isimlendirdiğin, Kitabında inzâl buyurduğun, Peygamberine tâlim buyurduğun, ve ezelî ilm-i gaybında Kendin için tahsis ettiğin Esmâ-i Şerîfenin hepsiyle niyâz ederim.”1 Hazret-i Âişe validemiz (ra); “Allah’ım! Esmâ-i Hüsnâ’ndan bizim bildiğimiz, bilmediğimiz bütün isimlerinle Sana münacat ederim. Büyüklerin büyüğü olan İsminle Sana niyâz ederim. Kim ki Sana bu isimlerinle duâ ederse cevap verirsin Rabb’im!” diye niyazda bulunmuştu. Bunu işiten Allah Resûlü (asm), “İsabet ettin! İsabet ettin” buyurdu.2 Cenâb-ı Hak (cc) bizim bilmemizi irade buyurduğu Esmâ-i Hüsnâ’sından bir kısmını sırf vahiy olan Kur’ân-ı Kerîm’inde zikretmiş, bir kısmını ise Resûl’üne (asm) yine vahiyle bildirmiştir. Resûlullah Efendimiz (asm) Esma-i Hüsnâ’dan hiç olmazsa doksan dokuzunun ihsâ edilmesini, yani bilinmesini, kavranmasını ve gerekleriyle amel edilmesini tavsiye buyurmuş, doksan dokuz ismi kavrayanı Cennet’le müjdelemiştir.3 Esmâü’l-Hüsnâ’dan doksan dokuzunu (yüzden bir eksiğini) “Allah, Rahman, Rahîm...” diye bilinen sırası ile Peygamber Efendimiz (asm) bildirmiştir. *** Ankara’dan A.V.: “Peygamberimiz (asm) ‘Ahirzamanda hiç kimse nefsine hâkim olamaz!’ buyuruyor. Böyle fetret derecesinde dehşetli ve tehlikesi çok olan bir zamanda olmamızın acaba bir müjde tarafı var mıdır?”
Üstad Bedîüzzaman Hazretleri, bu asırda takva ve salih amel kavramlarını yeniden tanımlıyor ve gençlere önemli tavsiyelerde bulunuyor. Onun dersini dinlemenin bu problemi nasuh bir tövbe ile çözeceği Allah’ın rahmetinden uzak değildir. Bedîüzzaman’a göre takva ve salih amel, imandan sonra en büyük esaslardır. Takvâ, günahlardan sakınmak; salih amel ise emir dairesinde hareket etmek ve sevap kazanmak demektir. Günahlardan kaçınmak, sevap kazanmaya nisbeten daha tercihe şayandır. Yani takva, salih amelden daha evlâdır. Bilhassa bu tahribat, sefahet, câzibedâr hevesât ve ahlâkî yıkım zamanında, günahlardan kaçınmak demek olan takva esas tutulmalı ve günahlardan muhakkak sakınmalı, kebâir (büyük günahlar) terk edilmelidir. Bu zamanda farzlarını yapan, büyük günahları işlemeyen kurtulur. Çünkü böyle her taraftan büyük günahların saldırısına maruz kalanların, salih amele ihlâs içinde muvaffak olmaları zordur. Bundandır ki, bu ağır şartlar altında az bir salih amel, çok amel hükmündedir. Bedîüzzaman’a göre, üstelik takva (günahlardan kaçınma duygusu) içinde bir nev’î salih amel zaten vardır. Öyle ki, bir haramı terk etmek vaciptir. Bir vacibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı vardır. Böyle ağır şartlar altında ve böyle yoldan ve sokaktan, gazete ve mecmualardan, tv ve İnternet’ten binler günahın hücumu ve saldırısı zamanında takva, yani Allah korkusu niyetiyle “bir tek sakınmak” ile, yani az bir amelde bulunup yüzlerce günahı terk etmekle, yüzlerce vacip işlenmiş oluyor. İşte, takva niyetiyle ve günahlardan sakınmak kastıyla menfî ibadet denilen “Allah rızası için haramlardan uzak durma ibadeti” yapılmış, çok önemli bir salih amel böylece işlenmiş olmaktadır. Madem şimdiki hayat tarzında her dakikada yüzer günah insana karşı geliyor. Elbette Allah korkusu ile haramlardan sakınan bir genç, yüzer salih amel işlemiş gibi sevap kazanmış olmaktadır.
Dipnotlar: 1- Ahmed b. Hanbel, Müsned, I/391;Tecrit Terc., 8/192 2- Tecrit Terc. 8/192 3- Buhârî, 8/1165; Tirmizî, Daavât, 86 4- Kastamonu Lâhikası, s. 110 20.07.2010 E-Posta: [email protected] |