Mehtap YILDIRIM |
|
Kaybolan hitaplar |
Dinimiz; edep, hayâ, incelik, zerafet, nezaket gibi güzelliklerle doludur. Geçmişe baktığımızda atalarımızın konuşmalarında ve yazışmalarında dinimizin bu özellik ve güzelliklerini mükemmel şekilde yaşadıklarını görüyoruz. Avrupaî hayatın saygıdan sevgiden uzak her türlü fiil ve davranışları içimize girmeye başladıktan sonra, bizim birçok değerimiz de yavaş yavaş ortadan kaybolmaya başladı. Sokak ve dükkân isimleri bir bir yabancı isimlerle değiştirildi. Çocuklara İslâmiyet’te yeri olmayan mânâsız isimler konmaya başlandı. Kullandığımız kelimeler bizim; inanç, medeniyet, hayat tarzı, kültür, gelenek ve ahlâkî yapımızla doğrudan bağlantılıdır. Günümüzde gençlerin ve hatta çocukların bile birbirlerine “hacım, adamım, baba, kanki” gibi hitaplarda bulunması yozlaşan hayat tarzımızın bir yansımasıdır. Bunun yanında annelerin çocuklarına kullandıkları hitap şekillerinde “aşkım, sevgilim” gibi bir değişim olması nazarımızdan kaçmıyor. Çocuklarla bu şekilde konuşmak bizim kültürümüze göre uygun değildir. Eskiden “oğulcuğum, bey oğlum, şehzadem” diye hitaplarda bulunurlarken, bir başkasının kızı ve oğlunun hatırını soran büyükler “Mahdumunuz falanca bey ve kerimeniz falanca hanım âfiyetteler mi?” diye sorarlardı. “Hanım”, “Bey” ifadeleri bugün daha çok iş yerlerinde kullanılırken, eşlerin birbirine sadece ismiyle hitap etmesi abes bir durum değil mi? Sıradan insanlara bile “Bey”, “Hanım” derken; insanın hayatında en değer verdiği insana, ebedî arkadaşına yalnızca ismiyle seslenmesi inanç ve kültürümüze uymadığı gibi, kulağa da hoş gelmiyor. Ecdadımız eşlerine üçüncü kişilerin yanında “Hanımefendi”, “Beyefendi”, “Hanım sultan” gibi hitaplarda bulunurken, kendi aralarındaysa muhabbetlerini ifade ettikleri sayısız hitaplar kullanırlarmış. Kanunî Sultan Süleyman’ın, eşi Hürrem Sultana yazdığı mektupta şu hitaplara rastlıyoruz: “Benim birlikte olduğum, sevgilim, parıldayan ay’ım, can dostum, en yakınım, güzellerin şahı sultanım. Baharım, sevincim, gönlüme nakşolmuş resim gibi sevgilim, benim gülen gülüm. Sevinç kaynağım, eğlenceli meclisim, nurlu parlak ışığım, meşalem. Turuncum, narım, narencim, hayatımın aydınlığı. Gönlümdeki Mısır’ın sultanı, İstanbul’um, Karaman’ım, Bütün Anadolu ve Rum ülkesindeki diyara bedel sevdiğim.” İbrahim Hakkı Hazretleri’nin, eşine yazdığı mektuptan şefkat, sevgi ve aşk dolu şu ifadelere rastlıyoruz: “İzzetli, hürmetli, hakikatli, şefkatli, hatırlı, gönüllü, asilli, usullu, akıllı, iz’anlı, hünerli, marifetli, üslûplu, yakışıklı, güzel huylu, tatlı dilli, ayıpsız hatunum, helâlim Firdevs Hatun huzuruna, derun-i dilden ve can u gönülden selâmlar ve dualar edip ol mübarek nazik hatırın suâl ederiz, Huda’nın birliğine emanet veririz. Benim nazlı yar-ı gamgusârım. Benim şenliğim, şöhretim, benim sevdiğim, keyfim, benim canım Firdevsim! Neylersin ne işlersin, ne keyiftesin, ne fikirdesin, ne haldesin, ne demdesin? Benim güzelim, garip gönlünü ne ile eğlersin? Benim güzel keyfim, senden ayrılmak ne çetin ahvâl imiş bilmezdim.” Osmanlı hanımları, eşlerine ismiyle hitap ederlerse cennetten bir ağaç kuruduğunu düşünürlermiş. Dinen böyle bir kaide yok elbette ama; onlar saygıyı, muhabbeti ve edebi kaybetmemek, dillerini saygılı sevgili ifadeler alıştırabilmek için bunu kendilerine düstur edinmişler. Hitabın ne kadar önemli olduğu Risâle-i Nur’da da karşımıza çıkmaktadır. Bediüzzaman Hazretleri: “Aziz, sıddık, mübarek, metin, sarsılmaz, vefadar, şefkatli, medar-ı tesellilerim!” gibi birbirinden değerli ve mânidar hitaplar kullanmakla talebelerine, iman kardeşlerine ne kadar değer verdiğini, onları ne kadar önemsendiğini gösteriyor. Aynı zamanda “bu tavrı sürdürmeye devam edin, istikametten ayrılmayın, size böyle olmak yakışır” gibi bir mânâlar da taşımaktadır. İnanç, kültür ve bize has değerlerimizi tekrar gözden geçirerek, ifade ve hitaplarımızı ona göre şekillendirmeliyiz. Toplumu bir anda değiştiremeyiz, ama toplumun en esaslı zembereği ve cemiyetin merkezi olan ailelerimizde bu hassasiyete özen gösterebiliriz. 29.07.2010 E-Posta: [email protected] |