Faruk ÇAKIR |
|
Aynı hata, farklı tepki |
Siyasette de, ticarette de ‘istikrarlı olmak’ çok önemlidir. Medyaya hakim olan zihniyet ise büyük ölçüde istikrardan uzak, günlük tepki gösteren, hadiseleri prensip bazında değil de ‘kişi’ler bazında değerlendiren bir anlayışa sahip. Geçen günlerde Almanya’da yaşanan ölümlü bir hadise sonrası medyanın takındığı tavrı görünce, eski günleri hatırladık. Hatırlanacağı üzere, 24 Temmuz 2010 tarihinde, Almanya’nın Duisburg şehrinde her yıl geleneksel olara yapılan tekno müzik fistivalinde facia yaşandı. Festivalde meydana gelen izdiham sebebiyle 19 kişi öldü, 342 kişi de yaralandı. Benzer izdiham haberleri hemen her ülkeden gelebilir ve gelmiştir. Geçmişte yaşanan bazı hadiseleri hatırlarsak, 1985 yılında Brüksel’de bir stadyumda yaşanan panikte 39 kişi ölmüş, 400 kişi yaralanmış. Aynı şekilde 2001’de Gana’da oynanan bir maç esnasında kargaşa yaşanmış ve 43 kişi ölmüş. 2008’de de Endonezya’da bir konserde 10 kişi ölmüş. 2010 Mart ayında ise Hindistan’daki bir tapınakta benzer şekilde 63 kişi can vermiş. Hac ibadetini yapan hacılar da zaman zaman izdiham sebebiyle vefat edebiliyor. Nitekim, Temmuz 1990’da, Mina tünellerinde çıkan izdiham sebebiyle 1462 hacı vefat etmişti. Şubat 2004’te de yine aynı yerde meydana gelen izdihamda 251 hacı vefat etmişti. Bu çok ölümlü hadiselerden sonra Türkiye’deki medyanın tavrı çok farklı oluyor. Hacda meydana gelen izdiham ve ölümleri en ağır şekilde eleştirirken, başka yerlerde meydana gelen izdiham hadiselerini başka ölçülerle değerlendiriyor. Meselâ, Almanya’daki son hadisede ‘haber’i verirken ne Alman yöneticilerini ne de onların ‘inanç’larını konu etmişler. Ama aynı gazete ya da TV kanalları, hacda meydana gelen izdihamda ölümler sonrası en başta Suudî Arabistan’ın ‘inancını’ sorgulamaya başlamıştı. Hacda meydana gelen izdihamlı ölümleri bahane edip Müslümanları tenkit için kullanan kalemlerin yazdığını bugün bile hatırlıyoruz. Onların yazdıklarının etkisinde kalan bazı safdillerin de, her cümlesinde İslâm ülkelerini aşağılama yarışına girdiğine hepimiz şahit olmuşuzdur. “Batı”da meydana gelen ihmallere farklı, “doğu”da meydana gelen ihmallere farklı yaklaşım çok yanlış. Her insanın ‘hata’ yapması mümkündür. Yapılan hataları, kişilerin mensup olduğu inançları suçlamak için kullanmak doğru değil. Doğuda da, batıda da yanlış yapanlar vardır ve olabilir. Önemli olan yanlışı kim ve nerede yaparsa yapsın onun ‘yanlış’ olduğunu söyleyebilmekte. Aynı hatalara farklı tepkiler vererek yanlışların önüne geçmek mümkün değil. Hele hele, bir ‘kişi’nin hatasıyla mensup olduğu milleti suçlamak hakperestliğe hiç sığmaz. Türkiye’deki medya vasıtaları, dünyada meydana gelen hadiseleri biraz da bu gözle izlese ne kaybeder ki? 27.07.2010 E-Posta: [email protected] |