Faruk ÇAKIR |
|
Darbe maddesi |
Neredeyse her 10 yılda bir Türkiye’yi uçuruma yuvarlayanlar, yaptıkları işten pişman olmak yerine “kurtarıcı” rolüne soyunuyorlar. 1960’tan başlayarak bazen kanlı bazen de ‘kansız’ darbe yapanların icraatları başka nasıl izah edilebilir ki? En yeni tartışma konumuz, darbecilerin yaptıkları darbeleri ‘kılıfına uydurmak için’ sarıldıkları bir madde ile ilgili. 211 sayılı “Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu”nun, “Umumî Vazifeler” başlığı altındaki 35’nci maddesinde şu hüküm var: “Silâhlı Kuvvetler’in vazifesi, Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kollamak ve korumaktır.” Darbeciler, bu maddede yer alan “kollamak ve korumaktır” bölümünün kendilerine “darbe yapma yetkisi”ni verdiğini düşünüyorlar. Gerçekten de başarılı olan ve olmayan darbeler bu maddeye dayandırılmak isteniyor. Şunu bilmekte fayda var: Değil her hangi bir kanunun herhangi bir maddesini değiştirmekle, anayasanın toptan değişmesiyle bile “darbe”ler önlenemeyebilir. Darbeyi önlemek ancak ciddî bir siyasî irade ile mümkün olur. Daha doğrusu, milletin de desteğiyle öyle bir kamuoyu oluşturulmalı ki, darbeciler ‘darbe’yi rüyalarında bile görmekten ürkmeli ve korkmalılar. Darbeyi değil, ‘darbe yapma düşüncesi’ni engellemek lâzım. Herkes bilmeli ki ‘Darbe yapmaya kalkarsam Türkiye’de ve dünyada yapayalnız kalırım, üstelik en ağır ceza ile de cezalandırılırım.’ Bu şartları oluşturmadan sadece kanun maddelerinin değiştirmesiyle düzlüğe çıkmış olmayız. Bununla birlikte madem ki darbeciler bu maddeye sarılıyor, tez elden bu ‘bahane’nin ellerinden alınması lâzım. Türkiye, AB yolunda ağır aksak da olsa bunca yol almasına rağmen, hâlâ bu maddeye dokunulmamış olması da anlaşılır değil. Nasıl ki 12 Eylül darbe anayasasının yürürlükte olması Türkiye için bir ayıp ve kayıptır, aynı şekilde darbelere bahane edilen meşhur “35. madde”nin de yerinde duruyor olması ayıp ve kayıptır. Bu konu bir şekilde gündeme geldiğine göre, meselenin üzerine gidip, siyasilerin sözlerinde durmasını talep edebiliriz. İlk bakışta bütün partiler bu maddenin değişmesini istiyor gibi görünüyor, ama konu Meclise geldiğinde bazı partilerin ‘yan çizmesi’ mümkün olabilir. Böyle bile olsa bu maddenin değişmesi TBMM gündemine gelmeli ve partiler için bir anlamda ‘imtihan vesilesi/ turnosol kâğıdı’ vazifesi yapmalı. Bakalım, hürriyet ve demokrasiden yana olduğunu söyleyenler sözlerinin ve iddialarının arkasında durabiliyor mu? TBMM tatile girdiğine göre bu maddenin değişmesiyle ilgili konuların tartışılması da yeni çalışma dönemine ertelenmiş görünüyor. Aslında siyasî partiler, bu maddeyi de vesile kılıp çok daha köklü siyasî değişiklikleri gündeme taşımalıdırlar. Gerek seçim barajı ve gerekse Siyasî Parti Kanunundaki demokrasiye engel maddeler ayıklanmalı, gerçek ‘demokrasi paketleri’ gündeme gelmelidir. Bir adım sonrasında da yeni ve gerçekten sivil bir anayasa Türkiye’nin gündemine gelmelidir. “Ayrıntı” maddelere enerji sarfetmek yerine, darbe anayasasını aratmayacak sivil ve demokrat bir anayasa yapmak en iyisi... 24.07.2010 E-Posta: [email protected] |