Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Önemli bir ölçü |
Maalesef seyrek yazan, ama yazdığında temel meseleleri ele alıp esaslı tahlillerle ufuk açıcı, kalıcı ve sağlam yorumlar yapan değerli yazarlarımızdan Orhan Dindar’ın “Ergenekon: Bir dâvânın serencamı” başlığıyla yayınladığımız yazı serisini takip ediyor musunuz? Bugün dokuzuncu bölümü neşredilen ve yarınki bölümle bitecek olan diziyi okumadıysanız, çok şey kaçırdınız demektir. Bu kaybı bir an önce telâfi etmek için, özel vakit ayırın, eski bölümleri de önünüze koyarak, başından itibaren okuyun. Bitirdiğinizde, bugüne kadar hakkında çok şey söylenen, kimilerince hafife alınırken bazılarının da ölçüleri zorlayacak derecede müfritane tavırlarla önyargılı itham ve demagojilere konu yaptıkları Ergenekon meselesini, ifrata da, tefrite de kaymadan dengeli bir tavırla yorumlamanın pekâlâ mümkün olduğunu görüp rahatlayacaksınız. Ve konuyu, gereksiz detaylardan arındırılmış şekilde, anahatlarıyla ve özüyle kavrayacaksınız. Ayrıca, önce Ergenekon meselesinde sergilenip daha sonra anayasa paketi ve referandum gibi konulara da taşınan ölçüsüz tarafgirlik veya aleyhtarlığa; herşeyi akla karaya sıkıştırıp ara renkleri red ve inkâr eden ve nüanslara hayat hakkı tanımayan bir toptancılığa; adeta psikolojik harp yöntemleriyle yürütülen propagandalarla kendi dediğini hakim kılmaya uğraşan bir hegemonyacılığa ve üstelik bütün bunların “demokratlık adına” ortaya konulmasındaki garipliğe prim vermeyen dengeli bir yaklaşımın ipuçlarını bulacaksınız. Bu noktada Dindar’ın Bediüzzaman’dan aktardığı önemli bir ölçüye özellikle dikkat edip değerlendirmelerimizde onu esas almamız gerekiyor: “Bir fırka kendisine bir imtiyaz taksa, herkesin en hassas nokta-i asabiyesine daima dokundura dokundura zorla herkesi meşrutiyete muhalif gibi gösterse ve herkes de onların kendilerine taktığı ism-i meşrutiyet altında olan muannid istibdada ilişmişse, acaba kabahat kimdedir?” (Divan-ı Harb-i Örfî, Eski Said Dönemi Eserleri, s. 143) Said Nursî’nin, istibdada karşı meşrutiyeti savunma iddiasıyla ortaya çıkıp, zaman içinde, özellikle de iktidar gücünü ele geçirdikten sonra meşrutiyetçiliği tekellerine alarak, kendileri dışındaki herkesi meşrutiyet karşıtı olarak gösteren ve üstelik meşrutiyete tamamen aykırı baskıcı uygulamalara yönelen bir kısım İttihatçılar için dile getirdiği bu tesbit, yakın geçmişte aksi yönde sergiledikleri tavırları “unutarak” şu günlerde demokrasi bayraktarlığına soyunan ve bu işi kimselere de bırakmayan birilerine tam olarak uyuyor. Bunlara karşı, yine Bediüzzaman’ın şu ifadesini de, önemle altını çizerek tekrarlamak gerekiyor: “Meşru hakikî meşrutiyetin müsemmasına (isminin mânâsına uygun içeriğine) peyman (yemin) ettiğimden, istibdat ne şekilde olursa olsun, meşrutiyet libasını (elbisesini) giysin ve ismini taksın, rast gelsem sille vuracağım.” (a.g.e., s. 136) Demek ki, sadece “Demokratım ve özgürlükçüyüm” demekle demokrat ve özgürlükçü olunmuyor. Bu söylemlerin, bu kavramlara uygun icraatlarla tamamlanıp desteklenmesi gerekiyor. Aksi halde inandırıcılık problemi ortaya çıkıyor. Demokratlık söylemlerini aynı yöndeki icraatla destekleyemedikleri, hattâ zaman zaman tam tersini yaptıkları halde, demokratlığı tekellerine alıp, kendileri gibi düşünmeyen herkese bir kulp takarak bir “karşı kamp” oluşturanlar ise, kutuplaşmaya dayalı bir gerginliği tırmandırmaktan başka birşey yapmış olmuyorlar. Ve işin garibi, prensipte demokrat düşünceye sahip birçok insanı da, sırf kendilerine biat edip teslim olmadıkları, tam tersine mesafeli ve eleştirel bir duruş ortaya koydukları için muhalif ilân ediyor ve bu inhisarcı, itici, damgalayıcı ve dışlayıcı tavırları sebebiyle, onları da “karşı kamp”ta yer almaya zorluyorlar. Oysa demokratlık kimsenin tekelinde değildir. Hele geçmişleri bu konuda inanılmaz defolarla dolu olanların bugün demokratlık şampiyonluğuna soyunmaları hiçbir şekilde inandırıcı olamaz. İnandırıcılığın ilk şartı ise, samimiyettir. 24.07.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (23.07.2010) - Cebrail şeytanla barışamaz (22.07.2010) - YAŞ ve terfîler (17.07.2010) - Paketin tahlili (4) (16.07.2010) - Paketin tahlili (3) (15.07.2010) - Paketin tahlili (2) |