Röportaj |
|
Paket, gedik açsa da vesayeti kaldırmıyor |
Referanduma gidecek olan anayasa paketiyle, yargı sistemine dair düzenlemelerin 12 Eylül darbesi ile tahkim edilen vesayet sisteminde bir gedik açılıyor. Askerî yargıya dair düzenlemelerle demokrasiye kastedenlerin adlî yargıda yargılanmasının önü açılıyor. DÜZENLEMELER YETERSİZ, YANLIŞLAR DA VAR Ama düzenlemeler yeterli değil. AYM'nin yapılanmasında Cumhurbaşkanının yetkisi azaltılmalıydı. HSYK'da Meclise hiç yetki verilmemesi önemli bir eksiklik. Adlî-askerî yargı ayrımı ile Askerî Yargıtay ve Askerî Danıştay'ın devam ediyor olması da yanlış. ATILMASI GEREKEN DAHA ÇOK ADIM VAR Bu değişiklik gerçekleşse bile Türkiye'nin yargı alanında atması gereken daha çok adım var. Mevcut anayasada 12 Eylül zihniyetini somutlaştıran birçok hüküm varlığını devam ettiriyor. Bunlar ayıklanmadan bir “demokrasi devrimi”nden söz edilemez. BU ANAYASA PAKETLERLE DÜZELTİLEMEZ Bu anayasa, kısmî değişikliklerle düzeltilebilecek ve demokratik hale getirilebilecek bir anayasa değil. 80’nin üzerinde maddesi değiştirildi, ama anayasa hâlâ büyük bir sorun olmaya devam ediyor.
12 Eylül’de referanduma gideceğiz, ancak tartışmalar hızla seviye kaybediyor. Anayasa paketinde var olan maddeler ne anlam ifade ediyor? Hakikaten 12 Eylül rejimini tasfiye ediyor mu? Güneydoğu’da boykot kararına halk ne diyor? Bu soruları Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun’a sorduk…
Anayasa değişiklik teklifi, Anayasa Mahkemesi’nin kısmî iptaliyle birlikte referanduma gidiyor. Bir hukukçu olarak Anayasa Mahkemesi’nin böyle bir değişiklik yapmasını nasıl yorumluyorsunuz? Anayasa Mahkemesi’nin (AYM), anayasa değişikliği konusunda yetkilerinin sınırının ne olduğu anayasada açıkça belli edilmiştir. Buna göre AYM, anayasa değişiklik tekliflerini sadece şekil yönünden inceleyebilir, esas yönünden bir denetim yapamaz. Ancak AYM, bundan önce eğitim hakkına ilişkin olarak anayasanın 10. ve 42. maddelerinde yapılan değişikliği incelerken, 1970’lerdeki militan tavrına dönerek esas denetimi yapmış ve bu değişikliği iptal etmişti. Bu kararda da AYM, yine yetkisi olmadığı halde değişikliğin içeriğini incelemiş ve düzenlemelerin bir kısmını iptal etmiştir. AYM’nin bu tavrı hukuk-dışıdır.
Anayasa Mahkemesinin bundan önce benzer kararlar verdiğinde çok ciddî tepkiler olmuştu. Ancak Cemil Çiçek mahkemenin kararını fevkalâde uygun bulduğunu söyledi. Böyle bir tavır mahkemenin hukuk dışı kararlarını meşrûlaştırmaz mı? “Bu karar işime geliyor, bu nedenle buna bir şey demem” anlayışı insanlardaki güvenirlilik duygusunu sarsmaz mı?
Elbette sarsar. Zannederim, siyasî iktidar AYM’nin daha geniş çaplı bir iptale gideceğini tahmin ediyor, en azından AYM ve HSYK ile ilgili maddeleri, CHP’nin talebinde olduğu gibi, tümüyle iptal edileceğini bekliyordu. Ancak AYM, düzenlemenin özünü değiştirmeyen cüzi bir iptalle yetinince, bundan çok memnun oldu ve Cemil Çiçek örneğinde olduğu gibi, bu memnuniyeti dile getirdi. Ancak bu tür durumlarla karşılaşıldığında, ortaya çıkan sonucun bizi memnun edip etmediğine bakarak farklı tepkiler vermek doğru değil. Olaya ilkesel bakmak gerekir. İlke, AYM’nin içerik denetimi yapamayacağıdır. Eğer yapmışsa, çıkan sonuç bizim beklentilerimize uygun düşse bile, bunu doğru bulmadığını dile getirmek gerekir. Mahkeme yanlış yapıp sizin isteklerinize uygun karar verdiğinde bu yanlışı meşrûlaştırırsanız, yarın mahkemeden size ters düşen bir karar çıktığında bunu eleştiremezsiniz.
AYM’nin bu tür müdahalelerini önlemek ve bir daha böyle kararların çıkmasını engellemek için hukukî olarak ne yapılabilir? Daha önce birkaç vesile ile belirttim. AYM’nin anayasaya aykırı olarak esas denetimi yapması, Türk anayasa hukukunun 40 yıllık bir sorunudur. Bu sorunu ortadan kaldırmak için radikal bir değişiklik yapmak gerekir. O da şudur: Anayasa değişiklikleri konusunda AYM’nin esas, yani içerik, denetimi yapma yetkisi bulunmuyor. Bu konuda AYM şekil denetimi yapabiliyor. Şekil denetimin ne olduğu ise, anayasanın 148. maddesinde tüketici olarak sıralanıyor. Bunlar, teklif çoğunluğu, oylama çoğunluğu ve ivedilikle görüşülme yasağıdır. Yani AYM şekil açısından denetim yaparken; teklifin en az 184 oyla yapılıp yapılmadığına, kabul oyunun en az 330 olup olmadığına ve iki görüşme arasında en az 48 saatin bulunup bulunmadığına bakıyor, bakması gerekiyor. Yetkisi bununla sınırlıdır. Bunlar ise sayılabilen, ölçülebilen hususlardır. Bu şartların yerine getirilip getirilmediğini denetlemek için bir mahkemenin bu işe bakması gerekmez. Bunu Meclis kendisi de yapabilir. Bu, bugün yaptığımız birçok tartışmayı ortadan kaldırabilir.
Yeni anayasa paketi sizce demokrasi adına ne vaad ediyor? Anayasa değişiklik paketi, bazı temel hakları güçlendiriyor, bazı hakların anayasaya girmesini sağlıyor, bazı yeni kurumlar oluşturuyor, 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasını engelleyen maddeyi ortadan kaldırıyor. Bunlar üzerinde, zaten herhangi bir tartışma bulunmuyor. Değişiklik teklifinin en önemli tarafı, AYM ve HSYK’nın yapılanmasını değiştirmesidir. Zaten bütün gürültü de bu maddeler üzerinde kopuyor.
Eğer 12 Eylül’de yapılacak olan referandumdan “evet” çıkarsa, yargı alanında ne tür değişimler bizi bekliyor?
AYM’nin üye sayısı 11’den 17’ye çıkıyor. Mevcut durumda 11 üyenin tamamı doğrudan veya dolaylı olarak Cumhurbaşkanı tarafından seçilirken, yeni düzenlemede 14 üye doğrudan ve dolaylı olarak Cumhurbaşkanınca belirlenecek, 3 üyeyi ise Meclis seçecek. Eğer referandumdan anayasa değişikliklerine onay çıkarsa, şu andaki 11 üye görevlerini devam ettirecek, 4 yedek üye asil üye haline gelecek ve Meclis biri Sayıştay’dan biri de Barolar’dan olmak üzere 2 üyeyi seçecek ve böylece AYM 17 üyeli yeni yapısına kavuşacak. HSYK şu anda 7 kişiden oluşuyor. Değişiklik gerçekleşirse, üye sayısı 22’ye çıkacak. Burada en önemli olay, daha önce sadece Yargıtay ve Danıştay’dan HSYK’ya üye seçilirken, yeni düzenlemede üyeleri seçecek olan kanalların çeşitlenmesi ve yargıdan 10 üyenin HSYK üyeliğine seçilebilmesidir.
Peki, bu değişiklikler yeterli mi? Hiç kuşkusuz yeterli değil. Meselâ, benim AYM ve HSYK’nın düzenleme biçimlerine itirazım var. AYM’nin yapılanmasında Cumhurbaşkanının yetkisinin azaltılması, buna karşılık Meclis’in daha fazla üye seçmesi gerektiğini düşünüyorum. Aynı şekilde HSYK’nın yapılanmasında Meclis’e hiçbir yetki verilmemiş olmasını eksiklik olarak görüyorum. Bunun yanı sıra, yargıyı ele alan bir anayasa değişikliğinin daha kapsamlı değişiklikleri içermesini arzu ederdim. Örneğin, adlî yargı-askerî yargı ayrımının ortadan kaldırılmasını, Askerî Yargıtay ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesi gibi askerî vesayeti kalıcılaştıran yargı kurumlarının kaldırılmasını isterdim. Dolayısıyla bu değişiklik gerçekleşse bile halen Türkiye’nin yargı alanında atması gereken çok adım var.
Bu paketi eleştirmek, bazı çevreler tarafından neredeyse demokrasi düşmanlığıyla eş değer bulunuyor, katılıyor musunuz?
Daha serinkanlı bir tartışma üslûbuna ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Anayasa değişiklik teklifini destekleyenleri “AKP yandaşı”, bu değişikliği eleştirenleri ve değişikliğe karşı çıkanları “demokrasi düşmanı” olarak yaftalamak demokratik bir müzakereyi imkânsız kılar. Bu nedenle daha dikkatli bir dil kullanmak gerekir. Ben kendi pozisyonumu şöyle izah edebilirim: Anayasa değişikliğini destekliyorum. Bu teklifin birçok eksiklikle malûl olduğunu biliyorum, benim görüşümce bazı yanlışlıkları ihtiva ettiğini de düşünüyorum. Dolayısıyla, bu değişikliği çeşitli yönlerden eleştiriyorum. Ama genel bir değerlendirme yaptığımda, halihazırdaki anayasa ile değişiklik metnini karşılaştırdığımda, değişikliklerin Türkiye’nin demokrasi mücadelesine katkı yapacağını düşünüyorum. Bu nedenle referandumda da “evet” oyu vereceğim. Ama “hayır” diyecek olanları “demokrasi düşmanı” olarak nitelendirmiyorum, sadece onların argümanlarını ikna edici bulmuyorum.
Referandum sürecinin Türkiye’nin kaderi için bir dönüm noktası olarak yorumlanması doğru mu? Söylenildiği gibi devrim niteliğinde mi?
Referandumdan “evet” çıkması halinde, yargı sistemine dair düzenlemelerin 12 Eylül darbesi ile tahkim edilen vesayet sisteminde önemli bir gedik açılacak. Geçici 15. maddenin kaldırılması, özelde 12 Eylül, genelde ise tüm darbelerin ve darbecilerin daha çok tartışılmasını sağlayacak. Askerî yargı ile ilgili düzenlemeler sayesinde demokratik sürece kastedenlerin adlî yargıda yargılanmasının önü açılacak. Tüm bunları çok değerli buluyorum. Ama “Bu bir devrim midir?” diye sorarsanız, hayır bir devrim değildir. Zira bu değişiklikler gerçekleşse dahi, mevcut anayasada 12 Eylül zihniyetini somutlaştıran birçok hüküm varlığını devam ettirecek. Tüm hükümler ayıklanmadan bir devrimden bahsetmek mümkün değildir.
Anayasa değişikliği, siyasette de partilerin yeni pozisyonlar almasını sağladı. Meselâ BDP, anayasa değişikliğini Kürt Meselesi’nin bir parçası yapmaya çalışıyor. Sizce paketi Kürt meselesi üstünden çatıştırmaya dönüştürmek doğru mu?
BDP’nin tavrını şöyle okuyorum: BDP; değişiklik teklifi gündeme geldiğinde alternatif önerilerini hazırladı ve AKP’ye sundu. Ancak AKP, BDP tarafından kendisine iletilen hiçbir öneriyi dikkate almadı. Bu tavır, BDP’nin AKP’ye karşı konumlanmasına neden oldu. BDP, Kürtlerin taleplerinin hiçbirinin bu değişiklik metninde yer almadığından bahisle, değişikliği desteklemedi. Ne var ki, 12 Eylül’den en çok mağdur olanlar Kürtlerdi. Bu nedenle BDP, 12 Eylül’le kısmen de olsa hesaplaşma olanağı verecek bir anayasa değişikliğine doğrudan “hayır” diyemezdi. Bunun için de boykot kararı aldı.
Peki, bu boykot kararı doğru mu? Bu tavır, BDP’nin özgürlükçü olduğuna dair iddiasına nasıl etki eder? Boykot kararını yanlış buluyorum. Çünkü Kürtlerin önemli kısmının, bu anayasa değişikliğini, eksik bulmakla beraber desteklediğini düşünüyorum. Bir siyasî partinin talepleri karşılanmadı diye seçmenlerinin yararına olan değişiklikleri desteklememesinin doğru olduğunu zannetmiyorum. Boykot kararı vererek CHP ve MHP ile aynı düzleme düşmenin de BDP için hayırlı bir sonuç üretmeyeceği kanaatindeyim. Eğer, yarın, referandumda bölgede “evet” oyları ağırlıklı olarak çıkarsa, BDP kendi tabanı ile ters düşmüş olacak ve bu da BDP’yi zor duruma düşürecek.
Sizce halk referanduma nasıl bakıyor? Ben, referandumdan “evet” çıkacağını tahmin ediyorum. Zira, bu değişiklikte toplumun herhangi bir kesimini rahatsız edecek herhangi bir maddenin olduğunu düşünmüyorum. “Hayır” diyecek olanların ve boykot kararı alanların işleri son derece güç olacak. Çünkü AYM’nin bile geçit verdiği bir değişiklik teklifine halkın “hayır” demesini sağlamak için epey çaba sarf etmeleri gerekecek. Ben, anayasa değişikliğine karşı çıkan MHP ile boykot kararı alan BDP tabanından hatırı sayılır bir kesiminin değişikliği destekleyeceğini zannediyorum.
Eğer öngördüğünüz gibi referandumdan “evet” çıkarsa, bundan sonra ne yapılması gerekir?
Yapılması gereken, hemen yeni ve demokratik bir anayasa için harekete geçmektir. Mevcut anayasa, toplumsal talepleri karşılamadığı gibi, bir vesayet sistemi öngördüğünden demokratik kurumlar ile bürokratik kurumlar arasında sürekli bir çatışmaya neden oluyor. Bu anayasa, kısmî değişikliklerle düzeltilebilecek ve demokratik hale getirilebilecek bir anayasa değildir. Bakın, bu anayasada-biri AYM tarafından iptal edilmiş olan-toplam 16 değişiklik yapıldı, 80’nin üzerinde maddesi değiştirildi, ama anayasa halen büyük bir sorun olmaya devam ediyor. Bu nedenle siyasî aktörlerin enerjilerini yeni bir anayasa yapmaya yöneltmeleri gerekir. |
27.07.2010 |