Cevher İLHAN |
|
İran’la “nükleer takas”da Amerikan dayatması |
Terör devam ederken referandum hengâmesinde Türkiye ile Brezilya’nın İran’la “düşük düzeyde zenginleştirilmiş uranyum karşılığı nükleer yakıt takası” siyasî fırtınası dinmiyor. Türkiye’nin Brezilya ile birlikte başta ABD’nin onayını alarak İran’la arasında yaptığı “uranyum takası anlaşması”nın ardından Obama yönetimi, açık bir biçimde “itirazı”nı iletmiş; ve Türkiye’yi bu konuda “uyarmıştı.” Böylece aylarca İran’ı ikna etmek için uğraşan Ankara âdeta açıkta kalmıştı… Washington bununla kalmamış; “takas anlaşması”nın sonucunu beklemeden baştan beri İran’a yaptırımlara karşı çıkan Rusya ve Çin’e de “kabul ettirerek” BM Güvenlik Konseyi’nde krizi daha da azdıracak inadına “ağır yaptırımlar” kararını çıkartmıştı. ABD’nin sözde “stratejik müttefiki” ve “model ortağı” Türkiye’nin bütün çabalarını berhava eden emr-i vakisinin ardından Kanada’da Obama “televizyonda maç seyrediyor” diye bütün diplomatik teâmülleri altüst ederek Türkiye Başbakanını bir saat bekletmişti. Dahası Erdoğan’ın dokuz vatandaşı katlettiği Mavi Marmara saldırısı şikâyetlerine karşı, Ankara’nın Telaviv’e tavırdan rahatsızlığını iletmiş; Türkiye’nin yaptığı “takas anlaşması”nı resmen reddetmişti…
TÜRKİYE DEVRE DIŞI MI? Öylesine ki buna tepki gösteren Brezilya “arabulucuk”tan çekilmiş; Brezilya Dışişleri Bakanı Celso Amorim, “Bir kez ağzımız yandı, önce onayladılar; ama birileri bunu kabul etmedi” diyerek süreci tıkayan Washington’a gönderme yapmış, ülkesinin bundan sonra bu konuda proaktif bir rol üstlenmeyeceğini” söylemişti. Tahran’dan ise, dünya malî sisteminde istikrarsızlığa sebebiyet verecek “yaptırımlar”a karşı Tahran yönetiminin kendi aktif varlıklarını koruyacağı, yaptırımlara katılacak ülkelerle ticareti keseceği ve petrol ticaretinin Amerikan dolarına karşı ülkelerin tercih edeceği para birimleriyle de yapabileceği mukabelesi gelmişti… Bu arada “adı açıklanmayan ABD yönetiminden üst düzey bir yetkili” ise daha da ileri giderek, Brezilya ve Türkiye’nin “Yaptırımlara karşı oy kullandıktan sonra artık tarafsız olmadıkları” ve süreçten ayrılmaları gerektiğini belirtmişti. Nitekim bunun üzerine Ankara bu meselede “sessizliğe” bürünmüş; en son geçtiğimiz hafta Davutoğlu’nun Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile 45 dakikalık bir telefon görüşmesinde Amerikan tarafı, İran’la ilgili bundan sonra yürütülecek diplomasinin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) ve BM’nin beş daimî üyesiyle Almanya’nın oluşturduğu ‘5+1’ grubunun öncülüğünde yürümesi görüşünü iletmişti. Kısacası her ne kadar Ankara, “Clinton’un Türkiye’nin bugüne kadarki diplomatik çabalarına övgüde bulunduğu” duyurusuyla geçiştirse de, aslında Amerikan yönetimi, Türkiye’ye kibarca “Sen kendi başına hareket etme artık, hatta aradan çekil işi bize bırak” demekte. (İsmet Berkan, Radikal, 14.7.2010) Özetle Türk dış politikası, İran-İsrail-Türkiye-Amerika dörtgeninde “bir sıkışma sürecine girdiği” değerlendirmeleri ortasında, “eksen kayması” tartışmasına mahkûm edilmekte. Davutoğlu, her defasında “İran konusunda Türkiye’siz süreç olmaz” dese de, Türkiye’nin ABD’nin dayatmasıyla artık devre dışı bırakıldığı istifhamına kuvvet vermekte…“
AMERİKA, TÜRKİYE’Yİ ZOR DURUMDA BIRAKTI”
Neticede Davuoğlu’nun, Tahran’ın “nükleer takas”la ilgili endişeleri giderecek görüşlerin yer alacağı cevabî mektubu, uranyum zenginleştirme kapasitesine sahip ABD, Rusya ve Fransa’nın yer aldığı Viyana Grubu’na göndermesi açıklaması, işin “uluslar arası toplum”a havale edildiğini göstermekte. Davutoğlu’nun üçlü görüşmenin ardından tek başına basın toplantısı düzenlemesinin, Türkiye ve Brezilya’nın yeni bir inisiyatif almadığını göstermek istemesinden kaynaklandığı yorumları yapılmakta. Amorim’le birlikte İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Muttaki’ye, İran’ın P5+1’le müzâkeresinin yaptırımlarının kapsamını daraltabileceği tavsiyesiyle “Asıl iş size düşüyor” demesi, bu konudaki kırılmayı açığa çıkarmakta. Ve ABD’nin diretmesiyle Ankara’nın bu konuda da “ABD’nin perspektifi”yle hareket ettiğinin örtülü te’yidi olmakta. “Aslında İran’ın nükleer silâh üretmesinden korkulan şey, bunun İsrail’i ortadan kaldırabileceği korkusudur” değerlendirmesiyle ABD’nin İsrail hesabına evhâmını nazara veren eski Cumhurbaşkanı Demirel’in tesbitiyle, “Takas anlaşması’nda Amerika ve Türkiye’yi zor durumda bırakmıştır. İran’ın nükleer enerjiden yararlanma hususundaki gayretlerini, ‘Nükleer enerjiden yararlanma bahanesiyle nükleer silâh üretecek’ iddiasıyla” Türkiye’nin çabalarını berhava etmiştir. (Eko-Enerji Dergisi, Temmuz-2010) Böylece, âlây-ı vâlâ ile ilân edilen “İran’la uranyum takası anlaşması”da “komşularla sıfır sorun” doktrinine göre yürütülen “oynak dış politika”nın “stratejik derinliği”nde boğulmuştur… 27.07.2010 E-Posta: [email protected] |