Cevher İLHAN |
|
“35. madde” atışması... |
Referandum sürecinde 12 Eylül’le hesâplaşma tartışmaları devam ederken, darbelere gerekçe gösterilen “Silâhlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır” ibâreli TSK İç Hizmet Kanunu 35. maddesinin kaldırılması yeniden siyasetin gündeminde. Ne var ki tartışmalar yine siyasî polemikler üzerinden yapılıyor ve bu konu da meydanlarda popülist politikanın malzemesi haline getiriliyor. Bir yandan “sıfır kilometre” parti olarak hiçbir partinin devamı olmadıklarını söyleyen Başbakan, diğer yandan halka karşı “27 Mayısı da, 12 Eylülü de, 28 Şubatı da, 27 Nisan’ı da biz yaşadık” iddiasında bulunuyor. Demokrat Parti’ye karşı yapılan ve başta dönemin Başbakanı Menderes ve iki bakanı olmak üzere üç idamın yanı sıra, on beş Demokrat Partiliye müebbet cezâsını veren, yüzlerce DP’liyi Yassıada’dan sonra Kayseri cezaevinde tutup işkenceye tabi tutan 27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisan’da “çok çektikleri”ni söylüyor. Doğrusu, AKP’nin geldiği MNP-MSP-RP’nin daha esâmesinin okunmadığı, kurulmadığı 27 Mayıs’ı nasıl yaşadığı merak konusu. AKP bir tek 27 Nisan’ı yaşadı; başkalarını “dut yemiş bülbüle dönmek”le itham ettiği 27 Nisan e-muhtırasına karşı ne yaptığı ya da yapmadığı da ortada…
SİYASÎ HESAPLARIN KURBANI… Gerçek şu ki muhalefeti 27 Nisan’a karşı “susmak”la suçlayan Erdoğan ve partisi de mâlûm geceyarısı e- muhtıra emr-i vakisine karşı suskun kalmış; lâkin bizzat Başbakan Yardımcısı Arınç’ın ifâdesiyle bunun tepkisiyle seçimde en az yüzde 10-15 oy devşirmişti… Keza muhtıradan bir hafta sonra Erdoğan, sözkonusu demokrasiye müdahâle muhtırasını bizzat kaleme aldığını söyleyen Genelkurmay eski Başkanıyla Dolmabahçe’de saatlerce süren başbaşa gizli bir görüşme yapmış; ve soranlara, “Bu görüşmenin mezâra kadar bir sır olarak kalacağı” cevabını vermişti. “Muhtıracı Paşa” emekli olduğunda ise diğerlerinden farklı olarak bir trilyona mal olan zırhlı “özel araç” tahsis etmişti. Üzerinden üç yıl geçtiği halde Başbakan hâlâ meçhul “Dolmabahçe görüşmesi”ni açıklamadığı gibi, “çok çektiklerini” söylediği 27 Nisan e-muhtırayı soruşturacak hiçbir teşebbüste de bulunmadı. Yine 2003’ten bu yana AKP’ye yönelik olduğu söylenen bütün darbe teşebbüsleri, darbeye ortam hazırlama ve plânlama iddiaları hakkında dâvâ açıldığı halde, yüzlerce vatandaşı “irticaî karakter taşıyor” yaftasıyla fişleyen ve tankları sokaklarda yürütmekle demokrasiye balans ayarı veren 28 Şubat “postodern darbe” dayatıcıları hakkında hiçbir soruşturma ve hesaba çekmeye yanaşılmadı. AKP grubu, son “mini anayasa paketi”nde göz göre göre “zamanaşımı”nı kaldıran hükmü eklemeyerek, 46 vatandaşa idam cezası veren, yüzbinlerce vatandaşa işkence edip mağdur eden 12 Eylül darbesi darbecilerinin yargılanması önündeki engeli kaldırmadı… Bundandır ki darbenin insanlık suçu olduğu ve “mürûr-û zaman”a tabi olmayacağına dair bir maddenin eklenmesine karşı çıkan AKP sözcüleri, şimdi çeşitli te’villere sapmaktalar. İşte böyle bir vasatta gündeme getirilen “35. madde” üzerindeki tartışmalar, siyasetin turnusol kâğıdı olmakta; tıpkı 12 Eylül darbecilerini koruyup kollayan “geçici 15. madde” gibi bu “koruma ve kollama maddesi” de endâzesiz siyasî hesaplarına kurban edilmekte…
POLİTİK İSTİMAL VE İSTİSMAR… Aslında darbelere ve demokrasi kıtallerine gerekçe edilen 35. maddenin kaldırılması üzerinde geniş bir konsensüs var. En çok darbelere mâruz kalan eski Cumhurbaşkanı Demirel, her fırsatta “Kaldırın şu 35. maddeyi” diyor. Genelkurmay Başkanı, “kaldırılabileceğini” belirtiyor. Kılıçdaroğlu’nun önerisine AKP’li Meclis Başkanı Şahin’den BDP’ye kadar diğer partilerden tam destek geliyor. Ancak tam da Meclis’in tatile girdiği günde gündeme getirilen bu husus da siyasî atışmalar girdabında bir komediye dönüşüyor. Kılıçdaroğlu, “Başbakan, 12 Eylül’le hesaplaşmak istiyorsa TSK’nın 12 Eylül’e gerekçe yapılan 35. maddesini kaldırsın” demekte. Buna mukabil muhalefeti “samimiyetsizlik”le itham eden Erdoğan CHP’den, bir cümlelik düzeltme için “komisyon kurulmasını”, Kılıçdaroğlu da “sayılarının tatildeki Meclis’i olağanüstü toplamaya yetmediği” gerekçesiyle AKP’den bu bir satırlık madde için “teklif” verilmesini beklemekte. Özetle “Meclis bir hafta daha çalıştırılsın ve madde derhal kaldırılsın” çağrılarına kulak tıkayan iktidar ve muhalefet partileri, referandum meydanlarında halka karşı işin popülist politikasını yapmaktalar… Sonuçta, darbelere ve demokrasi kıtallerine gerekçe edilen 35. maddenin değiştirilmesi, tam bir kördüğüme dönüştürülerek bir başka bahara, yeni dönemin yoğun gündemine bırakılmakta. Görünen o ki kanun olarak değiştirilmesi çok daha kolay olan “35. madde” de referandum meydanlarında siyasî polemiklerin malzemesi haline getirilip bol-bol istimal ve istismar edilecek. Sembolik olmanın ötesinde bir işe yaramayan “geçici 15. madde” tartışmasında olduğu gibi… 26.07.2010 E-Posta: [email protected] |