Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Fahrî yazarlar |
Gazete muhtevasında köşe yazısı ve makalelerin de hayli önemli bir yeri var. Ve bunların içinde ilk sırayı, aktüel gelişmelerin yorumlandığı günlük yazılar alıyor. Daha sonra haftalık periyodda yayınlananlar geliyor. Bunların dışında, fahrî yazarlarımızın gayrimuntazam fasılalarla yazdıkları yazılar mevcut. Konusuna göre, bazan haber, bazan ekonomi, bazan kültür-sanat sayfalarında ve çoğu zaman Elif ekinde yayınlanan bu yazılar da gazetenin muhtevasına ayrı bir çeşni ve zenginlik katıyor. Ekseriyeti hiçbir karşılık beklemeden, sırf gazete muhtevasına katkıda bulunmak için, hasbî düşüncelerle kaleme alınan bu yazılar, gazetemizin aynı zamanda yazar sıfatı taşıyan dinamik bir okuyucu kitlesine sahip olduğuna da işaret. Bunlara bakarak, fahrî yazar kadrosu en güçlü gazetenin Yeni Asya olduğunu ifade edebiliriz. Özellikle temayüz eden genç kabiliyetlerin gönderdiği çalışmalar bizi çok memnun ediyor. Şu anda gazetede yorum yapan “profesyonel” kadro da, bir zamanların genç yazarları içinden çıktı ve bu işi hizmet eksenli bir meslek tercihi haline getirerek seneler içinde bu noktaya geldi. Şimdi gazetede imzalarını gördüğümüz gençlerden de, geleceğin kadroları çıkıp yetişecek. Yeni Asya’da göreve başladıktan sonra yaptığımız işlerden biri de, genç kabiliyetlerin gönderdiği çalışmaları değerlendirmek, onlarla yazışmak ve yönlendirici tavsiyelerde bulunmaktı. Bir dönem bu işi ekip olarak yürüttük. Çanakkale’de öğretmen iken Yeni Asya’da istihdamı için İstanbul’a celb edilen rahmetli Şaban Döğen de bir ara bu ekibin içinde yer aldı. Bugün olduğu gibi o zaman da müdebbir konumuyla çalışmaları tedvir eden Yeni Asya emektarlarından Ali Toker’in, gençlerden gelen mektupları Döğen’e verirken tekrarladığı “Verin Şaban’a, gitmez yabana” lâtifesi, o günlerden kalma tatlı bir hatıra olarak hâlâ hafızamızda. Sonraki dönemlerde, gençlerle irtibat ve yazışma işini Köprü dergisi ekseninde sürdürdük. Kopyalarını hâlâ klasörler içinde muhafaza ettğimiz bu yazışmalar, epeyce genç kabiliyetin keşfedilmesine ve yönlendirilmesine vesile oldu. Teşvikkâr ifadelerle kaleme alınıp antetli kâğıt ve zarflarla gönderilen cevabî mektupların, gençler üzerindeki motive edici tesirini gördük. Bu irtibatın her zaman canlı bir şekilde sürdürülmesi ve bunun için “kurumsal” bir yapının oluşturulması gerekiyor. Özellikle, geriden gelen potansiyelin keşfedilip değerlendirilmesi ve mevcut kadroları takviye etme yolunun açık tutulması açısından bu nokta son derece önemli. Bazan iyi işlemeyip aksamasının nasıl sıkıntılara ve haklı şikâyetlere yol açtığıni biliyoruz. Fahrî yazar katkısının değerini çok daha iyi idrak ettiğimiz tarihî örneklerden birini 1992 Mayıs’ında yaşanan sıkıntı sonrasında gördük. Uzun yıllar içinde yetişen dönemin yazıişleri kadrosu o hadisede bazı istisnalar dışında tümüyle işi bırakınca, gazete bir anda boşalıverdi. Ama çok enteresan bir şekilde, bu boşalma, dışarıdaki fahrî yazar kadrosunun, özel bir organizyona gidilmeden, fıtrî ve insiyakî bir şekilde, adeta seferberlik ilân ederek harekete geçmesi ile, o “boşalma hali” birkaç gün içerisinde kalktı ve gazete muhteva yönüyle eskisinden daha dolu ve tatminkâr bir şekilde çıkmaya başladı. Böylece Yeni Asya’nın nasıl bir şahs-ı manevîye dayandığı bir kez daha gözler önüne serildi Bu vâkıa, Yeni Asya misyonunun kişilerle kaim olmadığı gerçeğinin tekrar altını çizerek, bu hizmette hiç olmaması gereken, ama özellikle vitrindekiler açısından, biraz da yapılan işin tabiatı gereği ciddî bir imtihan unsuru oluşturan enaniyetlerin “şahs-ı manevî havuzunda eritilmesi” ve “şahısların öne çıkarılmaması” başta olmak üzere, hepimize önemli dersler veriyor. İhlâs temelinde kurulan bu şahs-ı manevînin, kader tarafından farklı, ama birbirini tamamlayıcı vazifeler tevdî edilen âzalarına selâm olsun. 25.07.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (24.07.2010) - Önemli bir ölçü (23.07.2010) - Cebrail şeytanla barışamaz (22.07.2010) - YAŞ ve terfîler (17.07.2010) - Paketin tahlili (4) (16.07.2010) - Paketin tahlili (3) |