Ahmet DURSUN |
|
ÖSYM ya da Öyle Salaklıklar Yaptım ki Merkezi |
Aşağıdakilerden hangisi ÖSYM’nin kırmızı kart gerektiren kasıtlı hareketlerinden biri değildir? sorusunun cevabı henüz bulunabilmiş değildir. Eğer ÖSYM, önümüzdeki yıllarda bir cesaret örneği sergiler de; sırf, sistemin bir neslin canına nasıl okuduğuna, koca bir gençliği nasıl bunalıma sürüklediğine dair bir imtihan yapabilirse bu tür soruların cevabını öğrenmiş oluruz. Fredy’nin Kâbusu’na dönen üniversiteye giriş sınavlarının ortaya çıkardığı korku ve pesimistlik hali muhterem zevatımızı pek memnun etmemiş olacak ki, bu korku ve tedirginliği verem ve kansere dönüştürebilecek bir kılavuz hatası yapıldı. “Üç yanlış bir doğruyu götürür ha!” diyerek gençlere aba altından sopayı gösterenler öyle hatalar yaptılar ki, ortada yanlışı götürecek bir doğru da kalmadı. Kendi kültür ve medeniyetini tarumar ederek gençliğini karanlığa mahkum eden bir zihniyetin yanlışları bu yazıya sığmayacak kadar derin ve geniştir. Ülkemizde gençler üzerinde yapılan araştırmalar, “Türkiye’deki en önemli sınav nedir? sorusuna verilen cevapların çoğunlukla ÖSS ya da şimdiki haliyle LYS olduğunu gösteriyor. Her yıl yaklaşık iki milyon gencin bu imtihanlara girdiği düşünülünce nasıl bir keşmekeşin içinde olduğumuz ortaya çıkıyor. Yıllarca ailece verilen emeklerin, büyük çabaların neticesi çoğunlukla bir hayal kırıklığı olabiliyor. Zira Türkiye’deki üniversite profili, ülkenin gençlerine maddî ve manevî donanımı sağlayacak niteliklerden oldukça uzaktır. Üniversitelerle ilgili şu anki izlenim, onların birer yüksek lise olduğu şeklindedir. Üniversiteyi kazanmak ve buradan mezun olmak hayallerin gerçekleşmesi için çoğunlukla yeterli olmayabiliyor. Bin bir güçlükle bir üniversiteye yerleşen gencimiz, bir de yeteneklerine uygun bir bölüme giremediyse, üniversite sonrası yeni bir mücadelenin içinde kendini buluveriyor. Hayat, yaptığı gerçek imtihanla, gencimize daha önceki girdiği sınavlardan daha acımasız davranabiliyor. Bu yüzden, üniversite tercihleri, hazırlık dönemi kadar önem kazanıyor. Tartışmalı kılavuz günlerinden sonra üniversiteye giriş tercihleri devam ediyor. Bu tercihler geleceğin anahtarı konumunda olacaktır. Yanlış tercihler ömür boyu sürecek pişmanlıkların başlangıcı olabilir. Tercihlerle ilgili mutlaka profesyonel rehberlik hizmetlerinden yararlanılmalıdır. Benim dikkat çekmediğim husus ise bir imtihan dünyasında yaptığımız genel tercihlerle ilgilidir. İlkokuldan beri imtihan kazanmayı tek gaye olarak aşılayan ve bu kazanmayı da şahsi menfaate ve maddiyata göre dizayn eden anlayış; bir ÖSYM kılavuzunu hazırlayamayacak kadar küçülmüş ve iflas etmiş durumdadır. “Menfaati şahsiyesine himmeti hasretmek” hastalığını körükleyen bu anlayış, yalnız kendisi için yaşayan, kendisi için sınav kazanan, kendisi için üniversiteyi bitiren bir gençlik tipini doğurmuştur. ‘İnsan’ olmanın on üniversite bitirmekten daha değerli olduğunu, ‘adamlığın’ ne işe yaradığını anlatamayan, doğruluğun ve başkalarına faydalı olmanın hazzını tattıramayan, sevgi dolu kalplerin nelere kadir olduğunu gösteremeyen, şanlı tarihinin izlerini hatırlatamayan bir anlayışın mahkumu olmak ‘hiç’ olmakla eşdeğerdir. Bugünlerde tercihlerini yapan gençlerimize yalnızca şunu hatırlatıyorum: Nereyi kazanırsanız kazanın, ne olursanız olun… Bundan onon beş yıl sonra nerede olursak olalım. Dürüst, insanlara ve kendine faydalı, elifin manasını hayat pratikleri haline getirebilmiş, çocuklarına sevgiyle gülümseyebilen iyi bir annebaba, hayallerini ve ideallerini yitirmemiş bir fert olabiliyor muyuz? Adam olabiliyor muyuz? İşte bütün mesele… 29.07.2010 E-Posta: [email protected] |