Şükrü BULUT |
|
Alma mazlûmun âhını, çıkar aheste... |
“Benim sadık yarim kara topraktır” diyen şair birçok mânâyı bir arada arz ediyor, yalnızca toprağı değil, toprakla örtülü dünyayı da kastediyordu. Toprak ile topraktan istifade eden insanın barışını, karşılıklı sevgisini ve belki de Yunus’un; Yaratan’dan dolayı yaratılanı hoş gören düşüncesini bir mısra ile ifade ediyordu. Ekmeğini yediği toprağa hor bakan ve onu incitene nankör denilmeli. Toprağın bir ana şefkatiyle üzerine kol kanat gerdiği diyarları vahşice taş yağmuruna tutanların veya sondajlarıyla dünyanın damarlarını parçalayıp kanatanların nankörlüğü bütün insanlığı ilgilendirmeli... Meyveyi almak için koca dal kırılır mı? Daha doğrusu dünyanın nimetlerinden yararlanırken dünyaya zulmedilir mi? Allah’a iman etmeyenlerde güzel ahlâk olmadığı gibi, çevre hassasiyeti de olmaz. Menfaatini ve egosunu merkeze taşımış insanlardan veya menfaat gruplarından toprağa, denize, ağaca ve çevreye saygı ve merhamet beklemek ne denli akıllılık olabilir ki? Körfez savaşlarını ve Irak işgalini iğrenç iddialarla başlatan “Petrol adam Bush”un refiki, bildiğiniz gibi İngilizlerdir. Piyonları Saddam’ı parçalarlarken de ne kadar vahşi ve yalancı olduklarını milyonlarca kare ile dünyaya göstermişlerdir. Hedefi Mezopotamya topraklarına saklanmış petrolden, yani “hasis menfaatlerinden” başka birşey olmadığı halde başka yalanlarla bütün dünyayı oyalarken, tarihin hiçbir dönemde şahit olmadığı miktarda bomba ve kimyasal zehirleri masum Irak toprağına ve Arap çocuklarının üzerine atmışlardı. İnsanlık vicdanını tamamen yitirip milyonların kanını ve masum toprakların hakkını sormazsa, Sahibi mutlaka soracaktır. İngiliz’in Kerkük’te ne işi vardı? Fırat ve Dicle’nin inleyerek döküldüğü Şattü’larap’taki “Arap kanını” akıtan müttefikler ne istiyorlardı bu topraklardan? Orta Asya’nın kapısı Hazar’dan ve Hindukuş Dağlarından ne istemişlerse, “global menfaat çetesi” Irak’tan da aynı şeyi istemişti: Petrol. “Alma mazlûmun ahını, çıkar aheste aheste!” diyen meğer ne güzel söylemiş. British Petrolium şirketinin İngilizin medarı iftiharı olduğunu biliyorsunuz. Son iki yüz yılda milyonlarca insanın kanıyla BP’nin “siyah sıvısı” arasında irtibat kuranlar yerden göğe kadar haklıdırlar. Üzerinde güneşin batmadığı dünya imparatorluğunun “pis ve hasis” menfaati için dünyada karartmadığı bir yer bıraktı mı acaba? Amerika ve İngiltere idarelerine musallat olmuş dinsiz, sefih, haris, vahşi ve ahlâksız çetelerin cinayetlerini maalesef Amerikan ve İngiliz halkları çekiyor. Kendi senaryolarıyla İslâm âlemini sömürmeye başlayan bu iki müttefikin çaldıkları ve yağmaladıkları petrolden dolayı bu iki milletin başına gelen felâketlerin boyutlarını, global dinsiz çetenin rüşvetiyle geçinen medya varsın, yazmasın. Atlas’tan Amerika’ya hücum eden deniz fırtınalarının ortaya çıkardığı ve yağmaladığı petrol depolarının hikâyesi, elbet bir gün yazılacaktır. Afganistan, Arap ülkeleri ve bilhassa Irak’ta zulmen alınan paraların birkaç misliyle şu son krizde uçup gittiğini düşünenler, “Allah zulmetmez” diyorlar. Bu arada, BP’nin Meksika Körfezindeki “Macondo Kuyusuna” nasıl yuvarlandığını da dünya kamuoyu hayretle seyrediyor. Vahşi ve ahlâksızca dünyanın damarlarını parçalayan haris İngilize Allah’ın bir tokadı değil mi? İngilizin dünya devi, savaş ortağı Amerika’nın şerrinden kurtulmak için mal varlıklarını çoktan satışa çıkarmış. Allah’ı inkâr eden, maddeye tapan ve zenginliğiyle böbürlenenleri Allah böylece rezil rüsvay eder. Irak ve Afganistan’ı düzenbazlıkla işgal edip oralardaki milyonlarca masumun ölümüne sebep olan Amerikalı ve İngiliz dessas politikacıların faturalarını, yalnızca Güney Amerika ve Irak ödemiyor. Bütün dünya, “Petrol adamlarının” günahları sonucu ortaya çıkan musîbetlerden maalesef zarar görüyor. Bediüzzaman Hazretleri, emperyalist Avrupa’nın masum İslâm dünyasından çaldığı malları, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarıyla kan şeklinde kustuğunu, yeryüzünü telvis ederek kirlettiğini mektuplarda bize haber veriyor. Tarih tekerrür etti. Irak, Hazar ve Afganistan’da yağmaladıkları masumların mallarının bedeli kat be kat o cinayeti işleyenlerden alınıyor. Alınıyor, ama dünyanın vücudu yara bere içinde... İnsanlık ise, tam bir kaosu yaşıyor. Gel gör ki, bu caniler bir de kendilerine “medenî (!)” diyorlar. 30.07.2010 E-Posta: [email protected] |